Siyah’ı Sevmek…
Beyaz Atlı Prens yok. Beyaz gömlekli verelim…
Hiç bir şey yazmamak üzerine oturduğum bilgisayarın başına, yine size yazıyorken buldum kendimi. Bugün ayrı bir güzeldiniz.
Siyahı ben sizinle sevdim.
Hergün metrobüs durağına yürüdüğünüz yolda sizi arkanızdan değil tam önünüzden takip eden bendim. Önden de takip mi olur demeyin. Kitaplardan taktikler devşirdim. Murat Menteş’in Dublörün Dilemması’ndan öğrenmiştim nasıl takip edileceğini:
“Birini takip etmenin en iyi yolu, onun önünde yürümektir. Kimse önündeki kişi tarafından takip edildiğini aklına getirmez.”
Aşkın yakışacağı yaşı çoktan geçmiştim ama siz ne eksik ne fazla tam aşık olunacak yaşta idiniz. İki ayrı kutbu gibiydik dünyanın. Aşık olamasam da sevebilirim ve pamuklara sarıp şefkat edebilirdim. Ancak kalbinizin atışları “aşkı, sevilmeye, şefkate tercih edebilirdi”.
Kimya ve Fizik’in edebiyata galip geldiği yaşta idiniz. Benimse kimyam bozuk, fiziğim darmadağın. Ama olsun edebiyatım iyiydi…
Çözmemiz gereken en önemli sorunumuz; “Benim tarafımda aşk laftan anlamazken, sizin zamanınız aşktan anlamazdı.”