Terapinin Görseli Olur mu?

Turgay Yurtsever
Türkçe Yayın
Published in
6 min readFeb 4, 2023

Dr. Phil Stutz’un Görsel Terapi Modeli

Yoğun kaygı yaşadığım bir dönemde psikolog desteği almaya karar vermiş, detaylı bir incelemeden sonra tavsiye edilen bir merkeze başvurmuştum. Psikoloğumdan beklentim beni dinlemesi ve iyi gelecek, destekleyecek araçlar sunmasıydı. Aradığım şey uygulanabilecek yöntemler ve pratikler öğrenmek, hemen uygulamaya geçmek ve ilk haftada küçük de olsa ilk adımımı atmaktı. Gittiğim seanslar boyunca tek konuşan ben olmuştum. Anlaşılan uzun süre de konuşmaya devam edecektim. 🙂 Seansların faydasını göremeyince terapiyi sonlandırmıştım.

İtalyanların elini kolunu kullanmadan konuşamaması gibi, kağıt kalem kullanmadan bir konuyu anlatmak bana çok zor gelir 🙂. Görsel anlatıyı seven ve psikolojiye ilgi duyan birisi olarak Netflix’te rastladığım Dr. Phil Stutz belgeselini, fragmanındaki çizimleri beğendiğim için izleme listeme almıştım.

Dr. Stutz, belgeselin hemen başlarında danışanlarına lafı uzatmadan doğrudan tavsiyeler ve pratikler sunan birisi olduğunu söylüyor. Hemen ilk seanstan sonra somut bir gelişmenin, danışanın içinde bulunduğu durumla baş edebilmesinde çok önemli olduğunu vurguluyor.

Bu söylemleri duyunca, tahmin edersiniz ki gözlerim kocaman açıldı. Uzun süredir aradığım bir şeyi bulmuş gibi sevindim. Belgeseli durdurdum, not defterimi ve kalemimi alarak karşısına geçtim ve izlemeye başladım. Kendi payıma düşen notlarımı paylaşmak istedim.

Hayat Enerjisi

Boğuştuğun psikolojik sorunların var diyelim. Bu öyle kendi kendine geçecek bir konu değil. Harekete geçmeden içinde bulunduğun durumdan kurtulman imkansız. İnsanı harekete geçiren şey hayat enerjisidir. Enerjin yoksa tembel tembel oturmak istersin.

Doktorumuzun ilk tavsiyesi hayat enerjimizi oluşturan kaynaklara özen göstermek ve o kaynakları sürekli beslemek ve güçlendirmek. Kendini kötü hissettiğin zaman hayat enerjine daha çok sarılmanı ve kaynaklarını daha iyi beslemeni tavsiye ediyor.

Hayat enerjisi 3 katmandan oluşur, 3 şeyden beslenir:

  1. Fiziksel bedenin (Body): Enerjik olmak için fiziksel olarak çok iyi konumda olman gerekiyor. Enerjinin %85'i buradan gelir. İyi beslen, iyi uyu, kilolarından kurtul. Fiziksel sağlık ruhsal sağlığın en önemli bileşenidir.
  2. Sosyal ilişkilerin (People): Aile, iş, arkadaşlar… vb. sosyal çevrendeki insanlarla olan ilişkilerindir. Her ilişki aşağı düşmeni engelleyecek tutamaklar gibidir. Ne kadar çok, iyi ve derin ilişkin varsa o kadar daha az düşersin depresyona, hayat enerjin o kadar yüksek olur. İlişki kurmak için inisiyatif almalısın, bunun için karşı taraftan bir şey beklemeden kendin harekete geçmelisin.
  3. Kendinle olan ilişkin (Yourself): Kendini tanımak. Kendini tanıdıkça neyi neden yaptığını anladıkça, bir sonraki adımda neler yaşayabileceğini tahmin ettikçe daha fazla tutunacaksın hayata. Daha enerjik olacaksın, baş edebilme gücün daha yüksek olacak. Kendini tanımanın en etkin yolu bilinçaltınla konuşmandır. Bunu yapmanın da en doğru yolu yazmaktır veya kendinle konuşmaktır. Yazdıkça kendinle ilgili bir sürü şeyi farkına varmadan kendiliğinden açığa çıkaracaksın.

Part X: İmkansızlığın Sesi

Hayat enerjini iyi besledin, harekete geçmek için kendini enerjik ve güçlü hissediyorsun. Harekete geçtiğin anda hemen karşında Part X çıkar. Part X: İçimizde yaşayan, bir şey yapmak istediğimizde, harekete geçmek istediğimizde hemen karşımıza çıkan ve bizi korkutarak, sınırlar çizerek, yeteneklerimizi küçümseyerek, yapamayacağımızı anlatan, yapıp ettiklerimizi değersizleştiren ikna gücü çok yüksek iç sesimizdir.

Part X çok güçlüdür, onunla başa çıkamayız, yenemeyiz. Geçici olarak üste çıktığımız anlar olabilir ama yenemeyiz. Ama Part X’i tanıyarak, onu anlayarak onunla yaşamayı, ona rağmen ayakta kalmayı başarabiliriz.

Dr. Stutz Part X’i kabullenmek için aşağıdaki kabulleri yapmamızı istiyor:

  1. Hayatımızda ACI, BELİRSİZLİK, SÜREKLİ ÇALIŞMANIN olacağını kabul etmeliyiz. Bunlar olmadan bir hayatın olmayacağını kabul etmeli, bunları sıfırlayamayacağımızı kabul etmeliyiz.
  2. Part X olmasaydı, yani bizi zorlayan, engelleyen bir şey olmasaydı gelişim olmazdı. Başımıza gelen şeyler tesadüfi değil, yaşamamız gereken öğrenmemiz gereken bir şeyler var ki bunlar karşımıza çıkıyor. Aslında bana öğrettikleri Part X’e için teşekkür etmeliyim.
  3. Zayıflıklarımız, kırılganlıklarımız, eksik yönlerimiz olacak tabii ki. Bunlar bizi hayat bağlayan kablolar aslında. Gelişim için, çevremizden destek almak için bunlar ihtiyacımız var.

Araçlar

Hayatımızda acı, belirsizlik, kötü durumlar hep olacak, önleyemeyiz. Ama bunlarla başa çıkabileceğimizi ve yönetebileceğimiz araçlarla kendimizi güçlendirerek baş edebiliriz.

İnci Dizisi: Yılmadan eylem içinde devam etmelisin, sanki bir inci dizisine bir inci ekliyormuş gibi yaptığın her işi bir inci gibi düşünüp o inciyi sıraya koymalısın. Çok büyük işler değil, yataktan kalkmak, yürümek, telefon etmek, kitap okumak, su içmek, bir ilişkiyi sonlandırmak, selam vermek, gülmek vb. gün içinde yaptığımız tüm işlere bir inci diziyor gibi tek tek yapıp yılmadan yola devam etmek. Birini bitirdikten sonra sıradaki işe odaklanıp yapmaya devam etmek.

Tüm sürece veya işlerin tamamına bakıp ağırlığı altında kalmak, bakıp yılmak yerine ufak ufak ve emin adımlarlar sürekli ilerlemelisin. Sonuca değil, sürece odaklanmalı ve süreçten zevk almalısın

Kendimi, iyiyim kötüyüm mükemmelim vb. gibi genel bir açı ile değerlendirmiyorum. Kendimi eyleme dönüştürdüğüm alışkanlıklar üzerinden tanımlıyorum. Eylemlerimi başarılı-başarısız olarak tanımlamıyorum. bunlar üzerinden kendimi başarılı-başarısız olarak tanımlamıyorum, sadece yapıyorum alışkanlığımı saplantılı bir şekilde sürdürüyorum.

İncilerdeki lekeler ve kusurlar gibi bizim yaptığım işlerde de kusurlar olabilir. Bu kusurları kabul edip bir sonraki inciyi dizmekten vazgeçmemeli ve inciyi dizmeye devam etmeliyiz.

Başarılı olanlar belirsizlikle başa çıkabilenler ve belirsizlik ortamında ilerleyebilenlerdir. Belirsizlik ortamında nasıl ilerlersin, bir şeye başlarsın, beklemediğin şeyler olur düşersin tekrar ayağa kalkar kaldığın yerden devam edersin.

Gölge: Gölgemiz, insanlara göstermek istemediğimiz ve bizimde görmezden geldiğimiz, açığa çıktığında utandığımız yönümüz, dışlandığımız, kabul görmediğimiz, keşke öyle olmasaydı diyeceğimiz anlarımız.

Şimdi ya da geçmişte yaşadığımı bir olay/durumdan kaynaklanıyor olabilir. Örneğin çok kilolu bir çocukluğumuz olmuştur, o dönemi unutmak gölgede karanlıkta tutmak isteriz. Halbuki bugünde yaşadıklarımız veya yaptıklarımızın o gölge ile doğrudan ilgisi var.

Gölgeyi göstermemek ve görmezden gelmek için elimizden geleni yaparız. ilk iş gölgeyi bulmaktır, bunun için gölgeni bulmaya odaklanmalısın. Başkalarında eleştirdiğimiz davranışlar, insanların bizi kızdıran yönleri, başkalarında dikkatimizi çeken değerler aslında gölgemizin yansımalarıdır. Bu yansımalara bakıp gölgeni tanımalısın.

Gölgeyi bulduktan sonra onun üzerinde çalışmalısın. Üzerinde çalışma görsel imajlama yolu ile olur:

  • O utangaç anını hatırla ve onunla konuş. Gölgen senin hakkında ne düşünüyor, fikri ne, ne söylüyor.
  • Bu durum gölgene ne hissettiriyor.
  • Gölge ilgimize ihtiyaç duyar. Bu sorunu gidermek için ne yapmamı istiyorsa sorulmalı, bu yönünle sürekli ilgilenmelisin

Labirent: Takılıp kaldığımız geçmişimiz, adalet arayışımız, bir şekilde önümüzde duran hayatı yaşamamıza engel olan, hayatını askıya alan düşünceler, olaylardır. Geçmişte takılı kalmaktır. Örnek: Kariyerinin ilerlemesinde ona yapılan haksızlığı bir türlü sindirememek ve durup bir nedenle o haksızlığa geri dönmek ve haksızlığı gidermeye çalışmak. Labirentte olduğunun farkına varmadan yıllarını geçirebilirsin sonra dönüp baktığında hayatı ıskaladığını fark edersin.

Labirentte olduğumuzu fark ettiğimizde nasıl çıkacağız. Cevap basit: affedeceğiz. Aktif sevgi göstereceğiz. Dünyanın bütün sevgisinin içimize aktığını ve tüm sevginin bizde olduğunu düşünelim. Bu sevgi o kadar sonsuz ki dağıtmakla bitmek tükenmek bilmeyecek. Affetmek istediğimiz kişiye sevgimizden vererek onu affedecek, şefkatle sarılacağız. Bu nefret ettiğimiz birisini affetme anlamına gelmiyor, bu sıkıştığımız labirentten çıkmak için kendimizi bütünleştirmek için yapmamamız gereken bir şey olarak düşünmeliyiz. Affetmeli, bütünleşmeli, eksik bir şey bırakmadan bir daha geriye dönme ihtiyacı kalmadan bütünleşerek önümüzdeki hayatı elimizdeki hayatı kaybolmadan yaşamaya devam edebiliriz.

Radikal Kabullenme: İçinde bulunduğunuz kötü durumun dipsiz kuyusuna sürüklenmek yerine, başınıza geleni kabul etmek. Olan olmuştur, şimdi yapmam gereken yaşadıklarımın suyunu çıkarmak; onlardan öğrenebileceğin her şeyi öğrenmek, o acıyı kötü durumu yaşamak ve sonra yoluma devam etmek.

Minnet Akışı: Part X tarafımız, başımıza gelen şeylerin olumsuz tarafını dikkate alır, hayata hep olumsuz ve karanlık bakar bu duyguyu ve düşünceyi büyütür. Olumsuz duygu ve düşünceler o kadar büyür ki tepemizde dolaşan kara bir bulut gibidir. Her ne kadar kara bulut kafamızın üzerinde de olsa, onun üzerindeki Güneş hep var ve var olmaya devam edecek. Kara bulut sadece güneşi-olumlu şeyleri görmemizi engelleyen bir engel, biz görmesek bile iyi şeyler oluyor ve güneş hep var.

Peki hep orada olan güneşe nasıl ulaşacağız, kara bulutun etkisini nasıl kaldıracağız, minnet akışı ile. Böyle durumlarda hayatımızda olan ve minnet duyduğumuz şeyleri aklımızdan geçirmeli ve varlıkları için minnettar olduğumuzu hatırlamalıyız. Büyük şeyler olmak zorunda değil, nefes aldığımız için, bizi seven birisi olduğu için.. Burada amaç minnet duygusunu harekete geçirmektir, bir kez harekete geçtikten sonra bu duygunun kendisine odaklanmalı ve istediğimizde minnet-şükür duygusunu harekete geçirebileceğimizi bilmeli ve ihtiyacımız olduğunda onu tekrar geri getireceğimizi bilmeliyiz.

--

--