Özgürlüğün Anksiyetesi

Güvenlik mi, Özgürlük mü?

Osman Tırak
Türkçe Yayın
Published in
6 min readAug 18, 2019

--

Matrix filminde Neo’nun yapay plasentadan uyanışı

Özgürlüğün İlk Adımı: Bilinç

Adem ve Havva’nın ‘‘iyilik ve kötülük bilgisi ağacı’’nın meyvesinden yemesi, yani ilk günah insanın cennetten kovulmasına sebep olmuştur. Bu, aynı zamanda, insanoğlunun özgürlüğünün başlangıcıdır. Benim de hemfikir olduğum bazı kaynaklarda, bu ilk günahın cinsel ilişki olduğu iddia edilmiştir. Adem ve Havva cinsellik deneyiminden sonra artık değişmişler, kendilerini farketmişlerdir. Doğadan ve birbirlerinden ayrılmışlar, yabancılaşmışlardır. Egonun, daha geniş anlamıyla zihnin doğumu…Yani birey olmuşlardır; yalnız ve özgür, aynı zamanda güçsüz ve korkulu. Varoluşsal bir çıplaklık… Geri döndürülemez bir benlik bilinci, iyi ve kötüyü seçme özgürlüğünü onların üzerine bir ‘‘lanet’’ gibi bırakmıştır artık. Kısacası, özgürlük peşine acı, pişmanlık ve kederi de takarak gelmiştir. 1

“Cennet Bahçesi efsanesinde iyi ile kötüyü ayırt edişin Tanrı’ya karşı isyan kötülüğü neticesinde gelmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Adem ile Havva bir özgürlüğe, gerçek bir otonomiye ya da gerçek bağımsızlığa sahip olacaklarsa Tanrı’nın emirlerini reddetmelidirler ve Yahve’nin iyicil ya da tahripkar olması o anda sorun değildir. Tanrı’nın buyruklarına karşı gelmek kendi bilinçlerinin gelişmesi için esastır. Aksi takdirde onlar ebediyen Tanrı’nın renksiz bağımlıları olarak kalacaklardır. Bu yabancılaştırıcı mı? Anksiyete yaratıcı mı? Suçluluk üretici mi? Elbette. Ama bu ‘lanetler’ ile elde edilen şey, sevgi nimetleri, sorumluluk ve yaratma hırsı ve gücüdür.” 2

‘’Varlık duygusu en derin, en temel sorularla iç içedir: ölüm, sevgi, kaygı ve önemsenmeye dair sorular.’’ 3 Varoluşun başında, anne karnından çıkıştan kısa bir süre sonra, benlik omnipotans (her şeye gücü yeten) algısını yitirir. Meme istediği anda gelmemiştir çünkü. Ego tıpkı cevizin sert kabuğu gibi oluşmaya başlar ve benliği sarar. Bir sonraki varoluş şoku akli melekelerin duyulara yetişmeye başladığı dönemde yaşanır. Varlığın, sadece temas halinde olduğu yakın varlıklarla değil, tüm varlıklarla — yani kısacası evrenle — arasındaki konumlandırmaya yönelik bu çaba cevizin en dıştaki, yeşil kabuğudur. Bu kabuk en başta din olmak üzere, inancın alanına giren tüm ideolojileri ve diğer saplantıları barındırır.

“Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler romanındaki Büyük Engizitör, insanoğlunun özgürlük yerine ekmekle simgelenen ekmek ve güvenliği seçeceğini söylese de, basit bir materyalist değildir. Kilisenin, insanın özgürlüğünü alabilmek için insan bilincini değiştirmesi, onu susturması, erkekleri ve kadınları iyi ile kötüyü ayırt etme bilgisinin verdiği sorumluluktan uzaklaştırması gerektiğinin farkındadır.

Gerçekten insanların üç şeye ihtiyacı olduğunu ve bunların hepsini kilisenin karşılayabildiğini söyler; esrar, mucize ve otorite. Bunlar insanı sadece fiziksel açlıktan korumakla kalmaz, bilinç mücadelelerinden de korur ve ben buna onları şaşkınlıktan, korkudan, bağımsızlıktan ve otonomi duygusundan da koruduğunu eklerim der. Büyük Engizitör’ün temsil ettiği dünyada güvenlik özlemi yaşamın tüm düzeylerinde galip gelmiştir.

Her günah, eğer kilisenin izniyle yapılmışsa affedilir. Eğer insanlar sadıksalar — sadakat şimdi en yüksek değer olarak değerlendirilmektedir — kendi çocuklarını yapmalarına izin verilir. Hepsi, milyonlarcası mutlu olacaktır. Hepsi, yani bu büyük programı yönetenlerin dışındakiler. Yalnız bizler, -onları yöneten yüz binler — mutsuz olacaktır, der Engizitör, yalnız ‘esrarı muhafaza edenler’, yalnız ‘iyi ve kötüyü bilme lanetine’ uğramış olanlar…

Bizi en keskin şekilde çarpan şey, Engizitör’ün insanoğlunu ele alışındaki hor gören bakıştır. İnsanlar zayıf, alçak, kötü, aşağılık, kadersiz, zavallı, çaresiz, günahkardırlar ve sıkıca baskı altında tutulmazlarsa isyana eğilimlidirler. Böyle yaratıklar için yüksek ahlaki ilke, kilisenin de öğrettiği gibi, mutlak itaattir. O zaman insanlar hep kilisenin yetkesinde olmak üzere çocuksu neşelerini, hoşnutluklarını ve diğer duygularını ifade ederler. ‘Yemin ederim!’ diye bağırır Engizitör İsa’ya, ‘İnsanoğlu doğuştan köledir.’ Onlar kendi güçleriyle ‘iyi ve kötüyü bilme lanetini’ karşılayamazlar. Böylece Engizitör insanoğlunu cennet bahçesindeki bilinç öncesi günahsızlık durumuna geri itmektedir. Özgürlüğün insanoğlunun asaletinin bir belirtisi olduğu, onsuz hepsinin alçalacağı bundan iyi gösterilemezdi.

Engizitör, ‘İnsanoğlu elbette köledir’ diye kendi kendini tasdik eder. ‘Gene de doğası asidir’.” 4

Güvenlik

Notre Dame’s Cathedral, Paris

Bazı katedrallerin dış mimarisinde yer alan, o korkunç yaratıkların anlamı şudur: Dışarısı güvenli değil, huzur bu binanın içinde!

Bütün dinlerde huzur kavramının ön plana çıkartılmasının da ana sebebi budur. İnsanlar karnı doyduktan sonra, ikinci olarak güvenlik talep ederler.

İnsana güvenlik duygusunu veren öğelerin anası din ise, babası da devlettir. Din daha çok kendi aramızdaki düzeni kurgularken, devlet aynı zamanda dışarıya karşı da bizi korur. Din ve devletin bize tanıdığı sınırlar içinde kalmayı kabul edersek, gece yatağımızda huzurla uyumayı haketmiş oluruz.

“Tarihçi Henry Steele Commager ‘Serbestliğin bedeli ebedi uyanıklıktır’ sözünü hatırlatarak, Amerika’da çok az uyanıklık olduğuna kaygıyla işaret eder. Commager, özgürlükten bu feragatin ana nedeninin Amerika’da çok yaygın şekilde gelişen materyalizm ve hedonizm olduğuna inanır.

Commager, özgürlüğümüzü teslim etmenin bedelinin çoğu kimsenin fark ettiğinden çok daha büyük olduğunu vurgulamaktadır. Özgürlük için ‘gelişme gereksinimi’ ve ‘yaşamda kalmanın da gereksinimi’ diyor. İç özgürlüğümüzü yitirirsek, onunla birlikte insanları robotlardan ve bilgisayarlardan ayıran özellikler olan kendi kendimizi yönetme ve otonomimizi de yitiririz.” 5

Güvenlik özgürlüğün tersidir, gene de özgürlüğün var olabilmesi için belli bir derece güvenlik de olmalıdır. Spinoza hükümetin varoluş nedeninin, herkesin komşusundan korkmaksızın yaşayabilmesi için yeterli güvenliği sağlamak olduğunu savunur. Antropolog Dorothy Lee, paradoks olarak, ‘Zorunda kalmak’ diyor, ‘garip bir şekilde özgürleştiriyor’ ”. 6

Serbestlik

“Serbestlik, hedefsiz özgürlüktür.” Rollo May

“Çiçek çocuklar”ı düşünebilirsiniz mesela. Amerika gibi bir yerde “çiçek çocuk” olmak kolaydır. Sex, drugs and rock’n roll! Peki ya İran’da? Afganistan veya Vietnam’da? Burada sadece baskıcı rejimlerin, yasakçı din ve kültürlerin baskılarına vurgu yapmıyorum. Fakirlik, savaş ve diğer hayatta kalma mücadelelerinin olduğu bir yerde kimse özgürlük havarisi olma rahatlığını ve cesaretini kendinde bulamaz.

Serbestlik esasında doğada olur. Yani ormanda veya dağda. Tarzan veya bir eşkiya iseniz hayatınız serbestir. Fakat diğerlerinin de öyle… Yani güvenlik yoktur. Şehir hayatındaki kural ve kanunlar geçerli değildir. Sürekli tetikte olmak, diğer eşkiyalardan kendinizi korumak zorunda kalırsınız. İş bölümü ve liyakat esaslı bir hiyerarşi de yoktur. Medeni imkanlar tesis edilemez. Toplumsal bir canlı olan insan için, serbestlik ideal bir yaşam şekli değildir. Serbestliğin olduğu yerde ahenk, düzen ve gelişme meydana gelmez. Dolayısıyla meselenin özü, “Güvenlik” başlığı altında bahsettiğimiz gibi, gerçek özgürlüğün, belli miktar güvenliğe bağlı olduğuna dayanmaktadır.

Özgürlük Nedir?

Özgürlük olanaktır. Kierkegaard bunu bir buçuk yüz yıl önce söylemişti ve bu tanım hala özgürlüğün en iyi tanımıdır.” 7

Biraz daha açarsak… “Özgürlük, antropolog Malinowski’nin gösterdiği gibi, kişisel seçime, serbest sözleşmeye ve spontan çabaya ya da bireysel girişime dayalı olarak ‘kendini gerçekleştirme’ olasılığıdır. 8

Tanım olarak bu referanslar yeterlidir. Ama özgürlüğün nasıl bir şey olduğu ile ilgili düşünmeye bu ve devamındaki bir iki makale boyunca devam edeceğiz.

Özgürlüğün Anksiyetesi

Yaşamda kalma dürtüsü, insanoğlunun en temel anksiyetesini besler. Yaşamda kalmanın en başta gelen koşulları ise yiyecek bulma ve can güvenliğidir. Gelecekle ilgili en ufak bir belirsizlik, çevre koşullarında ortaya çıkan bir güvensizlik anksiyetenin tetikleyicisidir. Binlerce yılda insan, özgür bir ölü olmaktansa, özgürlüğü kısıtlanmış bir canlı olabilmek için muazzam bir sistemi kurmaya çabalamıştır sürekli. Öngörülebilir, kesinlikli ve toplumsal mutabakatın olduğu dogmalar sistemi.

“Hangi tür olursa olsun dogmatizmden bir kısır döngü başlar. Kişinin güvenliği dogmatizmi besler ve dogmatizm de giderek güvenlik tarafından güçlendirilir.

Doğrudur, anksiyeteden böyle bir dogmatizmle kaçınılabilir ama bunun apaçık bir cezası vardır. Kişi, çevresindeki çitleri güçlendirir, anksiyeteyi kendi olanaklarını ve manevra yeteneğini kesip atmakla bloke eder. Anksiyeteden kaçınılmıştır ama kişi kendi çitleri içinde mahpustur. Bu, tanım olarak özgürlüğün yitimidir. Ve özgürlüğü karakterize eden sürekli genişleme de bloke olmuştur. Eğer dogmatik olanın kabuğunu soyarsak, hemen daima kendi yarattığı duvarların içinde hapsolmuş, titreyen birisini buluruz.

İster bilim adamı, ister din adamı olsun, dogmatik kimse inançlarını kristalize etmediği takdirde buharlaşacağından korkan birisidir. Çevresine sağlam bir duvar çekmedikçe gerçeğinin görünmez olacağından korkar.” 9

Bu tavrı bir uç olarak kabul edersek; diğer uçta koşulsuz özgürlük savunucusu bir serbestlik yer alır. Gerçeğin yitimi korkusuna karşı bu uçta da bir güdü gelişmiştir: nihilist bir yadsımacılık. Masal canavarlarından korkan bir çocuğun, kabuslarından kurtulmak için sadece masalları değil, o öykülerin metaforları arkasında yer alan hayati gerçekleri de inkar etmesi gibi bir şey.

Not: Özgürlük konusu, kölelik ve efendilik kavramları ile devam edecek.

KAYNAKLAR

1 Özgürlükten Kaçış, Erich Fromm

2 Özgürlük ve Kader, Rollo May sayfa 295

3 Varoluşun Keşfi, Rollo May sayfa 12,

4 Özgürlük ve Kader, Rollo May sayfa 97, 98, 98–99, 99, 100

5 Özgürlük ve Kader, Rollo May sayfa 28–29

6 Özgürlük ve Kader, Rollo May sayfa 93

7,8 Özgürlük ve Kader, Rollo May sayfa 22

9 Özgürlük ve Kader, Rollo May sayfa 263

--

--

Osman Tırak
Türkçe Yayın

Mutluluk Arayışımız Üzerine Yazılar : Felsefe, psikoloji, sinema ve sanat.