Geleneksel Tarımın Sorunları

Yaman ural
Urban Agricult
Published in
3 min readMay 13, 2019

Şehirde yaşayanlar olarak, yediğimiz tarım ürünleri üzerinde çok az söz hakkımız var. Açıkçası bize sunulanı, bize dayatıldığı fiyattan almak dışında bir seçeneğimiz şimdilik yok gibi gözüküyor. Üstelik bu sorunlu durumun daha ciddi hale gelmesi bekleniyor. Birleşmiş milletlerin hazırladığı bu raporda

İlerki 30 yılda dünya nüfusunun 9 milyara ulaşacağı ve bu nüfusun %70’inin şehirlerde yaşayacağı düşünülüyor. Yani gıda üretimine katılmayan ve sürekli olarak beslememiz gereken bir 6.5 milyar şehirliden söz ediyoruz.

Üretim aşaması

Yediğiniz herhangi bir tarımsal ürünün, nasıl üretildiğini, üretim aşamasında hangi kimyasallara maruz kaldığını ve hangi aşamalardan geçerek evinize ulaştığını büyük olasılıkla bilmiyorsunuz. Taze olduğunu düşünerek mutfağınıza soktuğunuz tarım ürünü Tarım Orman bakanlığı verilerine göre 1–20 ay arasında soğuk hava depolarında saklanıyor. Bir çok kez ilaçlanıyor ve yüzlerce kilometre yol kat ediyor. Tüm bu süreç içinde bir çok aracının elinden ve depolamadan geçiyor ve bu araştırmaya göre, fiyatı 6–9 kat artarak evinize geliyor. Gıda fiyatı spekülasyoncuğundan söz etmeye bile gerek yok.

Arz odaklı tarım

Geleneksel tarım sistemi önce arzı üretmek, üretilen bu arzın sonucunda piyasa talebini karşılamaya yönelik işlemektedir. Depolama ihtiyacımızın büyük bölümü tarımsal üretimin bu şekilde örgütlenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca dönemsel olarak ortaya çıkabilen arz ve talep dengesizlikleri de gıda fiyatları üzerinde spekülasyon yapılmasına zemin hazırlamaktadır.

Petrol Bağımlılığı

Ekiminden hasatına, depolanmasından taşınmasına kadar tamamen petrole bağımlı bir tarımsal sistemimiz var. Dolayısı ile petrol fiyatlarındaki en ufak bir değişiklik, gıda fiyatlarına da yansıyor. Petrolü kontrol edebilen ülkeler, edemeyenlerin gıda üretimlerini ve fiyatlarını kontrol edebilir hale geliyorlar. Dünyada kullanılabilir enerjinin %30’u tarım sektöründe harcanmaktadır. Bu enerjinin %70’i ise çiftlikten sonraki bölümde, yani taşıma, depolama ve işleme gibi alanlarda kullanılmaktadır. Tüm bu süreç içinde kullanılan fosil yakıtlar ve atık gıdalar sonucu ortaya çıkan gazların toplamının, yıllık sera gazı emisyonunun %22’sini oluşturduğu düşünülmektedir. Detaylı bilgi ve rapor için linke tıklayabilirsiniz.

Gıda Atık ve Kayıp Sorunu

Tüsiad tarafından hazırlanan raporda sorun şu şekilde tanımlanmaktadır.Gıda kaybı tarımsal üretimden sofraya gelene kadar yaşanan, gıda atığı ise marketten alınmasının ardından sofrada meydana gelen zayiat olarak tanımlanmaktadır. FAO’nun verilerine göre dünyada üretilen 4,5 milyar ton gıdanın yaklaşık 1,3 milyar tonu atık ve kayıp olarak ziyan edilmektedir. Dünyadaki gıda atık ve kaybın değerinin yaklaşık 1 trilyon dolar olduğu ve 3,3 milyar ton karbondioksit salınımına neden olduğu hesaplanmaktadır. Türkiye’de ise yaklaşık 13 milyon insan yetersiz beslenme problemi ile karşı karşıya iken, 6 milyon ton gıda israf edilmektedir. Ülkemizde gıda atık ve kayıp oranı, gelişmiş OECD ve AB ülkelerindeki oranların çok üzerinde seyretmektedir. Gıda atığı gelişmiş ülkelerde gıda kaybından daha yüksek miktarda seyrederken, gelişmekte olan ülkelerde gıda kaybı gıda atığından daha yüksek seviyelerdedir. Bunun başlıca nedenleri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki kültürel farklılıklar, planlı üretim ve kooperatifçilik olarak nitelendirilebilir. FAO’nun 2013 verilerine göre en yüksek kayıp oranı, zincirin ilk basamağı olan tarımsal üretimde gözlemlenmekte ve Türkiye’de üretilen sebze ve meyvenin %48’i tüketicinin tabağına ulaşana kadar kaybolmaktadır. Metro Toptancı Market desteği ile 2016 yılında TÜBİTAK tarafından hazırlanan “Yaş Sebze Meyve Tedarik Zincirinde Yaşanan Kayıp Miktarlarının Belirlenmesi” başlıklı araştırma raporu “Marul” örneğine göre tedarik zincirinin tüm aşamaları incelendiğinde en fazla gıda kaybının taşıma esnasında (%9) meydana geldiğine dikkat çekmiştir. Soğuk sergileme nedeniyle oluşan gıda kaybı ise %13 seviyesindedir.

Sonuç

Tüm bu bilgiler sonucunda tarımsal üretimi tekrar organize etmek, Aracı sayısını azaltan, daha az yol kat eden, talep odaklı, stoklama zorunluluğunu en aza indirebilen, gıda zaiyatını azaltan, fosil yakıt bağımlılığı en aza indirilmiş ve dolayısı ile daha az sera gazı üreten bir tarım sistemi kurmak zorundayız. Tarımsal üretimin tamamını olmasa bile ciddi bir kısmını karşılayabilecek, gıda üretimi ile kurduğumuz ilişkiyi olumlu yönde değiştirecek şehir tarımcılığını, teknolojik yenilikleri üretime dahil ederek verimi arttırabildiğimiz dikey tarım çiftliklerini, küçük ölçekli kent tarımı üreticilerini geliştirmek ve desteklemek kısa süre içinde sadece Türkiye’nin değil dünyanın zorunluluklarından biri haline gelecek. Şehir tarımcılığının ve dikey tarım çiftliklerinin adını çok daha sık duyacağımız bir döneme girdik. Umarım Türkiye önündeki bu zorunluluğun farkına kısa sürede varır ve bu alanda sürdürülebilir tarım politikalarını hayata geçirebilir. Çünkü gıda ve su üzerinde pazarlık yapamayacağımız en temel ihtiyaçlar. Bunu göz önünde bulundurmayan ülkelerin karşılaşacağı sonuçlar ise tahmin edersiniz ki hiç iç açıcı değil.

--

--