Bağımlılık Yaratan Dijital Deneyimler

Aziz Gürkan Tan
UX’minimal
Published in
6 min readJan 13, 2020

Mobil uygulama ve sosyal medya kullanımı için harcanan zaman yaş fark etmeksizin gün geçtikçe artmaktadır. Bilgisayar, tablet ve telefon gibi cihazlarla etkileşim sıklığı, kişilerle yüz yüze iletişim kurmayarak uygulamalar üzerinden iletişim kurmanın artışı ve benzeri süreçler kullanıcılarda bağımlılığa sebep olabilmektedir. İnsanlarda görülen bu bağımlılığın başlıca sebeplerinden biri, dijital ürünlerin kullanıcıyı bağımlı edici bir deneyim sunmasıdır. Peki kullanıcıyı bağımlı edici ürünlerin tasarlanması etik midir?

Bu yazı Kadir Has Üniversitesi Kullanıcı Deneyimi Tasarımı Yüksek Lisans öğrencileri Gizem Tekşahin ve Aziz Gürkan Tan tarafından yazılmıştır.

Bağımlılık, genel tanımıyla insanın gereksinimlerini giderme veya tatmin olmak amacıyla, duygusal ve kişilik yapısı gereği çeşitli maddelere olan düşkünlüğüdür. Madde bağımlılığının yanı sıra teknolojinin yaygınlaşmasıyla teknoloji bağımlılığı da bir bağımlılık çeşidi olarak literatüre girmiştir. 1996 yılında Dr. Ivan Goldberg, internet bağımlılığının patolojik olarak tanımlayan ilk psikiyatrdır. 1996 yılından bu yana internet kullanımı daha geniş kitlelere yayılmış ve değişim göstermiştir. Günümüzde insanların uygulamalarda geçirdiği vaktin artmasıyla beraber bedensel, ruhsal ve sosyal hayata olumsuz etkileri görülmektedir. Yaygın olarak kullanılan dijital ürünler geliştirilirken kullanıcının yaşayacağı deneyim, yaşayacakları olumsuz etkiler gözardı edilerek bağımlı edici şekilde tasarlanmaktadır.

Bir ürünle ya da sistemle kullanıcının etkileşime geçmesi ve etkileşim sonucunda yaşadığı deneyimden kalan duygular kullanıcı deneyimidir. İnsanlar yani kullanıcılar çeşitli yollarla manipüle edilmeye ya da dış etkenlerden etkilenmeye açıktırlar. Bu nedenle servisler, ürünler, arayüzler geliştirilirken veya tasarlanırken kullanıcıların ihtiyaçları göz önünde bulundurulur fakat bir yandan da sürekli kullanıcı ve bağımlı olmaları için kullanıcının zayıf noktalarından da yararlanılır. Uygulamayı bağımlı edici hale getiren unsurlara örnekler olarak aşağı ve sonsuz kaydırmalar, videolarda otomatik oynatma, paylaşım beğenmesi ve seri hikaye özellikleri verilebilir. Bu noktada akla gelen ilk soru geliştirilen dijital ürünlerin kullanıcıyı bağımlı hale getirecek şekilde tasarlanması etik midir?

Photo by Tim Gouw on Unsplash

Etik mi, değil mi?

Dijital ürünlerin kullanıcıları bağımlı edecek tasarım özelliklerinin kullanılması, dünyada etik bir sorun olarak ele alınmaya başlanmıştır. Ağustos 2019'da kullanıcılarda bağımlılık yaratan uygulamalar hakkında ABD’de senatör Josh Hawley tarafından yeni bir yasa tasarısı sunulmuştur. Hawley’nin bu yasa tasarısını savunmasının sebebi; teknoloji şirketlerinin iş modellerini sadece kullanıcı için iyi bir ürün geliştirmek için değil, aynı zamanda psikolojik yönlendirmeleri kullanarak insanları dijital ürünlere bağımlı hale getirmeleridir. Bu tasarı, tasarım camiasında oldukça ses getirmiştir. Yasa tasarısının onaylanması durumunda, teknoloji şirketlerinin kullanıcıları aldatıcı yöntemlere başvurmaları yasa dışı hale getirilecektir. Örneğin, bir web sitesinin haftalık bültenlerine abone olma daveti olarak çıkan popup menülerde ‘kabul et’ ve ‘reddet’ kutucuklarının önceliklendirme olmadan aynı yazı tipiyle yazılması, aynı formatta ve boyutta olması gerekecektir.Bu uygulamadaki amaç kullanıcıyı olumlu/olumsuz yönde etkilemeden kullanıcının özgür iradesiyle karar vermesini sağlamaktır.

Kullanıcı deneyimi alanında bir uygulamanın etik olup olmadığını sorgulamanız için aşağıdaki örneklere göz atalım 😉

1. Uygulamalarda kullanılan sayfa güncelleme için aşağı kaydırma (swipe-up) özelliği

Son güncellemenin getirdiği içeriğin tahmin edilememesi kullanıcıda sürekli sayfayı yenileme davranışını tetikler. Değişken oranlı pekiştireç işlevindeki bu davranışı kumarhanelerde slot makinelerinde de görmüyor muyuz? Siz bu özelliğin uygulamalarda kullanılmasını etik buluyor musunuz?

2. Bildirim Yağmuru

Kullandığımız uygulamalardan gün içerisinde birçok bildirim almaktayız. Peki bu bildirimlerin ne kadarı bizim için önemli ve öncelikli? Bildirimlerin ilk kullanım amacı, telefonumuzla çok zaman geçirmeden sadece bakmamız gerektiği zaman bizi uyarmasıydı. Ancak günümüzde uygulamalardan gün içerisinde bizim için önemli/önemsiz çok fazla bildirim almaktayız. Ortaya çıkış işlevini kaybeden bildirimler artık uygulama içerisinde daha fazla zaman harcamamız için kullanılmaktadır.

3. Sonsuz Kaydırma

Sonsuz kaydırma özelliği hayatımıza girmeden önce, arama sonuçlarına ulaşmak için sayfalandırma özelliği kullanılırdı. Sayfalandırma özelliğiyle beklentimiz arama sonuçlarını son sayfasını gördüğümüz için ona göre şekillenirdi. Ancak sonsuz kaydırma özelliğiyle kullanıcı, sonunu bilmediği bir arama deneyimine girer. Kullanıcı için sonuna ulaşma motivasyonu, kullanıcının uygulamada geçirdiği zamanı artırmaktadır.

4. Otomatik Oynatma

Bir sonraki videoya kalan geçiş süresinin gösterimi kullanıcıya kontrol hissiyatı yaşatmak için kullanılmaktadır. Fakat sizce kullanıcı bu noktada ne kadar bilinçli bir kontrole sahiptir? Kullanıcı bir sonraki videoya geçmek istemese nasıl durduracak?

Yukarıda belirttiğimiz gibi bağımlı edici içeriğe sahip uygulama örnekleri artırılabilir. Diğer taraftan etik kullanıma olanak sağlayan örnekler de mevcuttur. Instagram, Youtube ve Apple gibi teknoloji markaları örnek olarak verilebilir. Bu markalar ürünlerinin günlük kullanım sürelerini kullanıcılarla paylaşarak kullanıcıları zamanlarını yönetmelerini teşvik etmektedirler. Aynı zamanda Google aramalarında sonsuz kaydırma özelliği yerine sayfalandırma özelliğini kullanarak kullanıcılarını bir belirsizliğe sürüklememektedir.

KONTROLÜ ELİNE AL!

Peki kontrolün uygulamalarda değil sizde olmasına ne dersiniz? Google’ın eski tasarım etikçisi Tristan Harris’in kurucusu olduğu sivil toplum kuruluşunun hazırladığı, kullanıcının uygulamaları kullanırken kontrolü eline alması için önerilen tekniklerden bahsedelim.

1) İnsanlardan gelen bildirimler harici tüm bildirimleri kapatın.

Bildirimler, kırmızı noktalar olarak kullanılırlar. Çünkü kırmızı görüldüğü anda dikkat çeken ve tetikleyici bir renktir. Fakat çoğu bildirim, makineler tarafından üretilir ve gerçek insanlar tarafından gönderilmemiştir. Bu bildirimler gerçekten kullanıcıyı bilgilendirmek amaçlı değildir, sadece kullanıcıyı uygulamaya geri döndürüp zaman harcamasını amaçlar.

Peki ne tür uygulamalar gerçekten doğru zamanda kullanıcıya bildirim gönderir? Örneğin mesajlaşma uygulamaları whatsapp, facebook messenger, telegram vb.

Diğer uygulamalardan gereksiz bildirimler almak istemiyorsanız cihazlarınızdaki ayarlar alanından uygulama bildirimlerini kapatabilirsin.

2) Ekran renklendirmesini gri tonlamalı olarak ayarlayın.

Kullanıcı cihazının kilidini her açışında renkli, parlak ikonlar beyne ödül sinyalleri gönderir. Renkli, parlak ekranlar cihazlarla dolaylı yoldan da uygulamalarla çok fazla vakit geçirmesine neden olur. Eğer kullanıcı cihazlarını gri tonlama ile kullanırsa cihazı daha az kontrol etme ihtiyacı duyacaktır.

3) Ana ekranda sadece amacınıza hizmet eden uygulamalara yer verin.

Cihazınızın ana ekranındaki uygulamaları azaltın! Sadece ihtiyacınız olan uygulamaları göz önünde bulundurun. Örneğin harita, notlar, takvim vb. Bu durum istemsizce uygulama açmanızı engelleyecektir.

4) Amacınıza hizmet eden uygulamalar haricindeki uygulamaları arama butonundan yazarak aratıp ulaşın.

Sıklıkla ihtiyaç duymayacağınız ya da kullanmak zorunda olmadığınız uygulamaları ana ekrandan uzak tutup arama kutusundan aratarak uygulamayı açınız. Bu daha uzun sürede uygulamaya ulaşmanızı ve sizin bu süre zarfında gerçek uygulamayı açmak isteyip istemediğinizi anlamanızı sağlar.

5) Dijital aletlerinizi kişisel alanlarınızdan uzak tutun!

Telefonunuzu alarm yerine kullanmayın, uyanmak için farklı bir alarm saat kullanın. Böylece telefonunuzda fazla zaman geçirmeden uyuyabilirsiniz.

6) Radikal kararlar alın ve telefonunuzdan sosyal medya uygulamalarını çıkarın.

7) Yazılı mesajlaşma yerine sesli notları veya arama yapmayı tercih edin.

8) Mesajlaşırken kısa ifadelere yer verin.

Uzun uzun mesajlar yazmak yerine emoji ya da ifadeler iletişim kurun. Yüz yüze sohbette aktarılabilen duyguları kısa ifadelerle yansıtmış olursunuz.

Aşağıdaki yorum kısmında, bu öneriler hakkında düşünce ve deneyimlerinizi bizimle ve diğer okuyucularla paylaşabilirsiniz 👇🏻

Son olarak, konuyla ilgili olarak, bizim de faydalandığımız, aşağıdaki Vox’un videosu ilginizi çekebilir.

It’s not you. Phones are designed to be addicting.

--

--

Aziz Gürkan Tan
UX’minimal

User Researcher | #psychology #uxresearch #servicedesign