Deneyimlerin Yüz Karası: Dark UX
Sigaranın sağlığa zararlı olduğunu bile bile kullanmaya devam etmek. Bir inanç sistemine dahil iken, o sistemin kurallarını çiğnemek, günah işlemek. Ya da bütün hayvanları sevmek; ama bazılarını daha çok sevmek ve bir kısmını yemek…
İşte bu ve benzeri pek çok çelişki içerisinde, düşündüğümüzle yaptığımız tutmadığında; bu rahatsızlık hissi ya da vicdan azabı, artık her ne diyorsak, bizi bir takım söylemlerle baş başa bırakır: “Kim bilecek?” “Kime ne?” “Herkes yapıyor!” “Ne yapabilirim ki?” Sonuç olarak ya kabulleniyoruz, ya mantıksal bir çerçeveye oturttuğumuzu düşünüp reddediyoruz ya da zihnimizle boğuşmaya devam ediyoruz.
Aklımızda birbiriyle ters düşen iki konsept var ve beynimiz ne yapacağını bilemiyor. Bir paradoks içindeyiz. Bir şey yapıyoruz ama yapmamamız gerektiğini biliyoruz. Sonuç? Psikolojideki karşılığıyla, Cognitive/Moral Dissonance yani “bilişsel çelişki”. Günlük hayattan profesyonel yaşantımıza kadar her an, aslında etik çıkmazlarla karşı karşıya kalıyoruz. Pek çok zaman aslında yanlış olduğunu düşündüğümüz şeyleri yapmayı sürdürüyoruz.
Düşünelim; kendimizi iyi bir insan olarak tanımlıyoruz. Ancak işimiz gereği müşterilerimizi, kullanıcılarımızı yanlış yönlendirmemiz bekleniyor, talep ediliyor. Ne yapacağız? Kişisel bakış açımıza göre bu bir yanlış, etik bir problem. Ancak içinde bulunduğumuz sistem, bizi bu aksiyonu almaya itiyor. Sonuç olarak, bu bilişsel çelişki bizi hem psikolojik hem duygusal olarak rahatsız ediyor ve vicdanımızın karanlık dehlizleri içinde suçluluk duyarak sessiz çığlıklar atıyoruz. Dramayı bir kenara bırakıp, somut örneklerle devam edelim.
Bir kullanıcıyı sisteme kayıt ettirebilmek için binbir takla atarız. “Üye ol, %10 indirim kazan” “Arkadaşlarını davet et, ilk alışverişlerinde 50 puan bizden” Bir mail adresi, bir telefon numarası, bir kullanıcı datası için neler teklif edilmiyor. Peki ya çıkışta? Bin dereden su getirip üye yaptığımız kullanıcılara, üyelik iptali, abonelik sonlandırma gibi en doğal haklarını kullanmaları için yardımcı oluyor muyuz? Bilakis, bu seçenekleri menülerin en karanlık yerlerine, bulunmaması için sanki özenle çabalanmış yerlere koyuyoruz. İşte tam da bununla ilgili sıkı bir örnek: Roach Motel. Dark Pattern olarak mevzu bahis edilen bu fenomen aslında adını bir hamamböceği tuzağından alıyor. Böceğin içine kolayca girebileceği ama çıkmasının mümkün olmadığı bir tür tuzak bu. Tasarım camiası açısından da, kullanım senaryolarının “girişi kolay, çıkışı zor” kurgulandığı durumları işaret ediyor. Kullanıcılar için bir nevi tuzak diyebiliriz. Hepimizin bildiği “abonelik” fonksiyonları, neredeyse faksla ya da telgrafla abonelik iptali isteyen şirketler bu tuzakları sürekli kurarlar. Sahi, Z Jenerasyonunu tenzih ederek soruyorum, aramızda hiç faks makinası kullanan kaldı mı?
Bu arada, yıllardır telefon numaralarımızı toplamış envai çeşit şirketten gelen SMS’leri Mersis’e bildirmek için sağa sola İPTAL yazıp gönderiyoruz. Gün geçmiyor ki, telefon numaramıza nasıl ulaştıklarını asla anlayamadığımız BET sitelerinden SMS gelmesin. Kişisel verilerin kullanılması ve korunması açısından büyük bir reform olarak görülen GDPR (General Data Protection Regulation) yani AB Genel Veri Koruma Tüzüğü düzenlemeleri, son dönemlerde sık sık karşılaştığımız KVKK (Kişisel Verileri Koruma Kanunu) gibi gelişmeleri yakından takip etmek, deneyim tasarımı konusunda farklı bir gelişim alanı, mesleki anlamda adeta bir “challenge” sunuyor.
Üyeliklerden toplanan nice kullanıcı dataları, kişisel veriler kimlerle paylaşılıyor, hangi üçüncü partilere satılıyor, hiç söyleniyor mu peki? Eh, söyleniyor aslında. Hani o en aşağıda minicik fontlarla, grinin ellinci tonu ile yazılmış ya da bulunamamak üzere katman katman saklanmış Kullanım Koşulları var ya, heh işte orada neler neler söylüyorlar. Bir de söylemeyenler, söyler gibi yapıp sonra değiştirenler ya da lafı çarpıtanlar var. Facebook ve Cambridge Analytica skandalından geriye sadece Mark Zuckerberg’ün şu videodaki sırıtması kaldı.
Konuya ilgi duyanlar için iki güzel belgesel önerisi:
Terms and Conditions May Apply ve The Great Hack
Hiyerarşik sıralaması, okunaklılığı, anlaşılabilirliği tamamen sizi yanlış yönlendirmek üzere kurgulanmış onlarca bubi tuzağı, her gün yeni kurbanlarını arıyor. Misleading addedilen kullanıcıları yanlış yönlendirmek konusunda da oldukça kurnaz yollar var. Sizi sizden daha çok düşündükleri için (!) aslında tercih etmeyeceğiniz seçenekleri önden işaretledikleri checkbox’lar mesela. “Evimi arabamı sizin üzerinize yapacağıma dair sözleşmeyi okumadım ama onaylıyorum.”
Seçeneklerden birinin öne çıkarıldığı diğerinin ise adeta yerin dibine sokulduğu Confirm-shaming ise, belki aceleyle yanından transit geçip, bir imza atmadığınız için çevreye duyarsız olduğunuzu söyleyen bir gönüllü gibi. Karar manipülasyonundan başka bir şey olmayan bu fenomenden bir kaç örnek için buraya göz atabilirsiniz.
Kılık değiştirmiş reklamları da hepimiz iyi biliriz, çok iyi biliriz. Artık çağımız dijital abonelikler çağı, Netflix’in askerleriyiz, ama hatırlar mısınız, her gün domain değiştirmek zorunda kalan HD-DİZİ-FİLM-İZLE-HEMEN-İZLE-FULL-İZLE-CEHENNEMİ-YAŞA gibi anahtar kelimelerle arayıp bulduğumuz sitelerde “oynat” butonuna basar ve bir bahis sitesinde bulurduk kendimizi. İşte oraya reklamı “play tuşu” şeklinde koyan şeytani zihin yapısına buradan sevgilerimizi gönderiyoruz. Bir dosya indireceğiniz zaman kaç kere “Download Here” yazan bir reklama yanlışlıkla bastınız, düşünsenize.
Dark UX, işte bunlar gibi daha pek çok karanlık yöntemi içinde barındıran, eşelemesi ise son derece keyifli bir alan.
Ancak bu yollara başvurmak; temelde masum bir bilinçsizlik içerisinde gelen kullanıcıyı, biliçli bir aldatma ile emellere alet etmektir. Başta da bahsettiğim bilişsel çelişkilerimizi, etik çıkmazlarımızı deneyim tasarımcıları olarak aldığımız her kararda tekrar tekrar yaşıyoruz. Doğru olmadığını savunduğumuz halde, çoğu zaman karşı koyamadığımız iş isterlerini gerçekleştirmek zorunda kalıyoruz. Agresif pop-up reklamlar, “Üye Olmadan Devam Et” seçeceğine rağmen bilgilerimizi saklayan sistemler, “Söz veriyoruz, spam mail göndermeyeceğiz” diyip mail adreslerimizi onlarca kez satanlar. Yanlış olduğunu bilsek de uygulamak durumunda kalabiliyoruz, ve çelişiyoruz.
Ama biz bunlara rağmen onurlu kalalım, bize yapılmasını istemediğimiz şeyi başkasına yapmayalım değerli tasarımcı dostlarım. Mesleki olarak verilen kararlarda vicdanın da sesine bir kulak vermek; kullanıcıları yanlış yönlendirmemek, kandırmamak lazım. Başarılı restoran işletmelerinin kendilerine düstur edindikleri “kendi yemeyeceğim şeyi başkasına yedirmem” yaklaşımından hareketle, “memnun kalmayacağım bir deneyimi başkasına sunamam” diye düşünmek lazım.
Şeffaf olmalıyız, yapılabilecek pek çok şey var ama bir yerden de başlamak lazım. En basitinden, bir kullanılabilirlik testi öncesinde misafir kullanıcılarımıza Rıza Formu (Consent Form) imzalatarak başlayabiliriz mesela. Test esnasında alınacak not, ses, görüntü, ekran kaydı, kişisel bilgiler, kullanım alışkanlıkları gibi verilerin kayıt altına alınacağına ve bu kayıtların ne amaçla kullanılacağı ile saklanacağına dair bilgilendirmeleri açık ve dürüst bir şekilde yapabiliriz.
En azından, gece rahat uyuruz.