Tüketen ve Üreten Bir Bağ

Halil Yıldırır
Valör
Published in
6 min readMay 13, 2022

Kültür sanat ortamına hızlı bir giriş yapan, gerçekleştirdiği sergiler ve eğitim programlarıyla dikkatleri üstüne çeken Büyükdere35, 12 Nisan — 13 Mayıs 2017 tarihleri arasında, küratörlüğünü Gülsüm Turgut’un yaptığı “Göbek Bağı” sergisine ev sahipliği yaptı. İklim sorununa dikkat çekmeyi amaçlayan sergi, sanatçılar Beyza Boynudelik, Nur Gürel, Erkut Terliksiz ve Selin Balcı’yı bir araya getirdi.

Selin Balcı — The World, Video, 4dk 44sn, 2010

Sergiye ismini veren göbek bağı, anne karnındaki bebeğin beslenmesini sağlayan çift taraflı bir yoldur. Doğum sonrası bu bağ, hava — su ve gıda ihtiyacıyla, doğa ile kurulurken her ikisinde de yolun düzenli çalışması ise önemlidir. Sergideki video çalışmalarında kullandığı malzemelerle bu tüketen ve üreten yapıyı/bağı, metaforik olarak insan davranışlarıyla ilişkilendiren bio-art işler üreten Selin Balcı ve serginin küratörü Gülsüm Turgut ile sergideki bu yapıları ve bağları daha iyi anlamak adına keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Serginin küratörü olarak, bu serginin sizin için anlamını merak ediyorum. Sanırım mesleki geçmişinizle bir bağlantısı var.

Gülsüm Turgut:

Evet, son derece subjektif bir sergi; çünkü yaklaşık on yıldan fazladır dert edindiğim bir konu çerçevesinde gelişti. Sağlık sektöründen emekli olduktan sonra, tekrar üniversite öğrencisi olup sanat yönetimi bölümünde okumak, bu konuyu ifade edebilme ortamımı oluşturdu.

Böyle durumlar kişinin bakış açısında bir zenginlik yaratıyor kesinlikle. Bize biraz kendinden de bahsedebilir misin?

Gülsüm Turgut:

İstanbul’da 1969 yılında doğdum. Yeni Doğan Yoğun Bakım ve Perinatoloji bölümlerinde hemşire olarak çalıştım. Yaklaşık 20 yıl hemşirelik mesleği ve sağlık sektörünün çeşitli kademelerinde çalıştıktan sonra emekli oldum ve tekrar üniversiteye başladım. Halen İstanbul Kültür Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Sanat Yönetimi Bölümü 4. Sınıf öğrencisiyim.

Sergi, yeni doğan yoğun bakım ve anne karnındaki bebeğin sağlıklı doğması için incelemeler yapan ve/veya müdahalelerde bulunan perinatoloji bölümünde çalıştığım dönemlerde başlayan sorgulamalarımla çok bağlantılı…

Bir grup sergisi kürate ettiğinizde sergide yer alacak işleri ve sanatçıları seçerken kavram, form/estetik, mekân vb. durumlar ön plana çıkıyor. Aslında seçilen işlerle ya uyum ya da çatışma yaratıyorsun. Bu bağlamda sanatçı ve iş seçimleriyle ilgili bize bilgi verebilir misin?

Gülsüm Turgut:

“Göbek Bağı” sergisi benim ilk küratöryel deneyimim. Bu nedenle öncelikle kavramsal metini oluşturduktan sonra, klasik 5N1K üzerine yoğunlaştım. Bu çerçevede, sanat pratiklerinde çağımız insanının ideal olarak sunulan yaşam sürecindeki varoluş ve farkındalık durumlarıyla, bu sürecin doğa üzerindeki etkilerini, birbirlerinden farklı ifade yöntemleriyle sorgulayan, dört sanatçı ile sergiyi oluşturmayı planladım ve Selin Balcı, Beyza Boynudelik, Nur Gürel ve Erkut Terliksiz ile iletişime geçtim.

Biyosanat çalışmaları gerçekleştiren Selin Balcı, mikroorganizmaların biyolojik etkileşimleri ve etkileşimlerin oluşturduğu estetik sonuçları, metaforik olarak insan davranışlarıyla ilişkilendiriyor. Çalışmalarıyla hem sosyal ikilemlere ve varoluşumuzun temel prensiplerine göndermede bulunuyor hem de sosyal çatışmalara ve çelişkilere dikkat çekiyor. Balcı’nın “The World” ve” World (Money)” adlı video çalışmaları, uygarlığın yıkıcı etkisinin kökenine dikkat çekiyor.

“Let’s Face It!” , “There is a Deep Between Us” adlı çalışmalarıyla sergide yer alan Beyza Boynudelik, bugünün bireyinin, gündemi inanılmaz bir hızla değişen kent yaşamında, bir yandan çizilen “ideal metropol insanı” şablonunun içini doldurmaya çalışırken diğer yandan tepkisiz, duygusuz, neredeyse belleksiz ve yalnız hale gelişinin izlerini, resimleri aracılığıyla görselleştiriyor. Kent insanının samimiyetini ve gerçekliğini sorguladığı yapıtları, bir taraftan doğayı yerle bir ederken diğer taraftan doğa ile tekrar iletişime geçmeye çalışan figürleri içeriyor.

Nur Gürel, hazır görsel imajlar üzerine tespitlerini primitif duyarlıkta uyguladığı manipülasyonlarında toplumu, tüketim toplumu haline getiren tüm dayatmalara ve onların sonuçlarına dikkat çekiyor. Gürel’in henüz galeriye girişte izleyiciyi karşılayan yerleştirmesi “Who Deserves Good Win” günümüz kent insanının yaşam sürecini, “Mementomori” serisinden çalışmaları ise insan eliyle gerçekleşen yıkımlar nedeniyle, yakın gelecekte nesli tükenecek olan canlılara dikkatleri çekiyor.

Erkut Terliksiz’in buluntu malzemeler ve onların alternatif yüzeylerinde rastlantısal sonuçlara izin vererek oluşturduğu amorf ve insan formlu “Eggs” ve “Bone & Knife” adlı çalışmaları, tüm canlıların varoluşu ve bu yaşam sürecinin ise doğa üzerindeki yıkıcı etkileri karşısındaki, psikolojik yönü ağır basan sorgulamaları içeriyor.

Göbek Bağı — Sergiden görünüm. Fotoğraf: Halil Yıldırır

Küratör olma yolunda keşfettiğiniz en ilginç şey neydi?

Gülsüm Turgut:

Hiç karşılaşmadığım insanlardan yardım istemek ve danıştığım, fikir aldığım başta sanatçılar olmak üzere hemen hemen herkesin samimiyetle destek olmaları. Sanatın bütünleştirici gücü sanırım.

Biyosanat alanındaki üretimleriniz oldukça ilgi çekici. Bize kendinizden ve sanat pratiğinizden biraz bahsedebilir misiniz?

Selin Balcı:

Sanat yaşamım Amerika’da başladı desem yanlış olmaz. Türkiye’de ormancılık okumuştum; ancak Amerika’ya taşındıktan sonra kendime tamamen yeni bir kariyer yarattım. West Virginia Üniversitesi’nde Intermedia ve daha sonrasında Maryland Üniversitesi’nde üç yıllık sanat yüksek lisansı yaptım. Master programı benim çalışmalarımın şekil aldığı dönem oldu. Belki de bilim alanındaki geçmişim sanatıma yön veren büyük bir unsur oldu ve sanat alanında bana büyük avantaj sağladı.

Biyolojik materyalleri kullanarak sanat yapıyorum. “Biyo-sanat” (Bio-Art) olarak adlandırılan bu sanat dalında temel olarak yaşayan organizmalar kullanılıyor. Ben de kendi çalışmalarımda, küf mantarlarını kullanıyorum. Burada biyo-sanatı biraz daha açmak gerekirse, bu çalışmalarda mutlaka yasayan bir canlının, aktif gelişiminin olması lazım. Bu nedenle herhangi bir şekilde (resim, heykel, video vs) biyolojik temaları adres veren işler, DNA, kromozom resimleri, heykelleri, videoları, hücre fotoğrafları, klonlanmış insanları konu alan dijital fotoğrafları, biyo-sanatın dışında tutmak gerekir.

Küf mantarları, çalışmalarımda metaforik olarak insanların eylemlerini temsil ediyorlar. Örneğin, eğer bu mantarları farklı yüzeylerde büyütürseniz, resim yüzeyinde izlenilebilir etkileşimler ve çekişmeler yaratarak sınırlar ve birbirinden farklı yaşam alanları oluştururlar. Bu aşamadan sonra, resim yüzeyinde oluşan şekilleri ve biçimleri doğal ya da insan etkisiyle oluşan kara parçalarına, ülkeleri birbirinden ayıran sınırlara, yeryüzü şekillerine gönderme yaparak bir araya getiriyorum.

Sosyal yaşantılar ve sınırlar üzerine bir araştırma sanki. Sanatsal yaklaşımınızla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Selin Balcı:

Evet, çalışmalarım hem sosyal ikilemlere ve varoluşumuzun temel prensiplerine gönderme yapıyor hem de sosyal çatışmalara ve çelişkilere dikkat çekiyor. Sanırım akşam haberlerini dünyanın neresinde seyredersek seyredelim duyduğumuz şeyler hep aynı; savaş, kıtlık, sınırlarda problemler, terör saldırıları… Bu anlamda tabii ki çevremde olan olaylara, toplumsal ve siyasal olaylara karşı kayıtsız kalamıyorum ve bu da çalışmalarıma yansıyor.

Amerika’da yaşayan bir sanatçı olarak, Türkiye sanatını/sanat ortamını oradan nasıl gözlemliyorsunuz?

Selin Balcı:

Türkiye’deki sanatı sosyal medya aracılığıyla izleyebiliyorum. İki yıl önce birkaç ay için Türkiye’deydim ve birkaç organizasyonda yer almıştım. Gözlemlediğim kadarıyla yeni sanat dallarında güzel anlamda bir gelişme var. Örneğin, bundan 10–15 yıl öncesinde performans sanatı tanınmazken, şimdi birçok sanatçı bu alanda güzel işler çıkarıyorlar. Ancak, halen sergilerin çok az olduğunu düşünüyorum.

En büyük problemi sanat için yeterli desteğin olmaması olarak görüyorum. Bu nedenle de gelişmeler doğal halinde çok yavaş oluyor. Varolan ödenekler az olduğu için bunlar genellikle kendisini ispatlamış sanatçılara veriliyor. Yani genç sanatçılar tam olarak desteklenmiyor. Bence bu da genç sanatçıların, sadece belli sanat alanlarına yönelmelerine ve piyasaya göre iş yapmalarına yol açıyor. Sanırım piyasa durumu, sanatçının kimliğini ve ne tür işler yapmak istediğini belirliyor. Bu da sanatın dar bir alanda kendini var etmeye çalışmasına yol açıyor.

Selin Balcı — World (Money), Video, 5dk 30sn, 2017

Peki son olarak, işleriniz serginin konusu doğrultusunda nasıl anlamlar taşıyor?

Selin Balcı:

Dünya haritası ve patates içerikli besin ortamı(PDA), özellikle bu iki işimde kullandığım metaforik semboller. Bu sergide iki tane dünya çalışması var. Birincisi, sadece patates içeren yetişme ortamı; diğerinde ise bunun yanında dünya seklinde kesilmiş bir Amerikan doları ekledim.

Günümüzde var olan alternatiflerden dolayı patatesi pek önemli bir yiyecek olarak görmesekte, 1850 yıllarında İrlanda’da patateslere bulaşan bir mantar nedeniyle ‘İrlanda Patates Kıtlığı’ olarak adlandırılan kitlesel açlık, hastalık ve göç donemi oluşmuş. Bunun sonucunda milyonlarca insan ölmüş ve bir o kadar da Amerika’ya göç etmiş. Bugünkü İrlanda kökenli Amerika’lıların çoğunun göç nedeni buna bağlanabilir. ‘World’ olarak adlandırdığım bu videoda, dünya haritası patates besin ortamından oluşturulduktan sonra, her bir ülkeye farklı küf mantarı aşılandı. Gelişmiş ülkelere agresif mantar türleri kullanırken, gelişmekte olan ülkelere ise daha pasif olan türleri yerleştirdim. Agresif olan türler, pasif olanlara oranla, daha hızlı büyüyüp, besini daha hızlı tüketen türlerden oluşuyor. Beş dakikalık videonun sonundaysa, dünyanın bütün kaynakları tükeniyor ve her şey sona eriyor. İnsanoğlunun önüne geçilemeyen tüketim isteği ve doğada yarattığı yıkım, her şeyin sonunu getiriyor.

Amerikan doları içeren dünya ‘World (Money)’ çalışmasında ise, insan tarafından oluşturulmuş ve bence uygarlığımızın en büyük problemi, parayı konu alıyor. Aynı besin ortamına, dünya haritası şeklinde kesip yerleştirdiğim 1 dolar banknotunu yaklaşık iki ay boyunca izledim. Burada herhangi bir mantar aşılamadım, paranın üzerinde yaşayan doğal küf mantarları iki aylık süre içerisinde büyüdüler ve en sonunda bütün dünyayı kaplayarak yine elimizdeki bütün kaynakları tükettiler. Her iki çalışma da tüketimi, uygarlığın yıkıcı etkisini, gelişmiş ülkelerin genele olan etkisini ve dünyadaki güç dengesini temsil ediyorlar.

Bu söyleşinin orijinal hali Sanatonline.net üzerinde, 12 Mayıs 2017 tarihinde yayımlanmıştır.

Söyleşiyi beğendiyseniz aşağıdaki 👏🏻‘a istediğiniz kadar tıklayabilir ve yazının diğer insanlara ulaşmasına daha fazla katkıda bulunabilirsiniz.

--

--

Halil Yıldırır
Valör
Editor for

Visual Artist | Poet | Art Critic — [member of AICA Tr] | PhD in Art