Uluslararası Sanat Fuarlarına Türkiye’den Katılımın Güçlüğü

Halil Yıldırır
Valör
Published in
10 min readJul 12, 2020

Uluslararası sanat fuarlarına gerek Türkiye’den gerekse uluslararası alandan orta ve küçük ölçekli galerilerin katılımı gitgide zorlaşıyor. Peki, böyle bir dönemde zorlukların üstesinden nasıl gelinir? Fuarlara katılım neden bu kadar önemli? Mega fuarlar yerine alternatif fuarlara yönelim yerel galerilere ne katabilir?

Zilberman Gallery — Art Basel Hong Kong_2017 standından görünüm

Ali Artun’un Çağdaş Sanatın Örgütlenmesi — Estetik Modernizmin Tasfiyesi adlı kitabında dile getirdiği üzere “Çağdaş fuarlar, 1965 yılında Lozan’da önce bir grup galerinin yönetiminde başlamış. Sonra giderek kendi başlarına şirketleşmişler…’’ Fuarlar aynı zamanda çağdaş sanatın sektörleşmesini, piyasalaşmasını da örgütlüyor. Fuarların isimlerine yansıyan ‘çağdaş’tan bile bunu görmek mümkün. Bienal, fuar, müze, galeri, müzayede evleri gibi bu sektörün örgütlenmesinin baş aktörlerinin ise sanat dışında tek bir ortak bölgeleri var o da ‘finans’. Adı geçen kitaba dönecek olursak;

“Gene de içlerinden galerileri en çok bağlayanı fuarlar: galeriler galerisi. Sanattan çok galerilerin pazarlandığı gösteriler. Ancak fuarlar, galerilerin geleneksel niteliklerini de süratle aşındırıyor. Çünkü galeriler giderek fuarlara odaklanan ajanslar haline geliyor…’’

Peki, fuarlara gerçekten nasıl yaklaşmalıyız? The Art Market 2017 raporunun kısa sonuçlarına baktığımız zaman, 2017 yılındaki küresel sanat piyasası satışları 63.7 milyar dolar ile bir önceki yıla oranla yüzde 12’lik bir artış sağlamış. Sektördeki en büyük pazar payında ABD yüzde 42’lik dilimiyle birinci sıradaki yerini korurken, yüzde 21 ile Çin en büyük dilime sahip ikinci ülke konumunda. İngiltere ise yüzde 20’lik pazar payıyla üçüncü sırada yer alıyor. Ayrıca, 2017 yılında elde edilen 63.7 milyar dolarlık satışların yüzde 46’sının sanat fuarlarından elde edildiği belirtiliyor. Bu bağlamda sanat fuarları küresel sanat piyasasını domine ediyor diyebiliriz. Her yıl ortalama yüzde 17 artış gösteren satış hedefi beklentisiyle de bu konumunu iyice sağlamlaştırıyorlar.

Sanat fuarlarında bir hiyerarşiden söz etmek pek de abesle iştigal olmayacaktır. Art Basel, Frieze ve bu fuarların yan kollarını piyasayı domine eden mega fuarlar olarak kabul edebiliriz. Art Basel 14 -17 Haziran 2018 tarihlerinde, dünya çapından 291 galeri ve 4000’in üzerindeki sanatçının eserlerine ev sahipliği yaptı. Frieze London ise dünya çapından 160 galeri ve 1000’in üzerindeki sanatçının çalışmalarını sergiledi. Uluslararası sanat fuarları sergilemenin yanı sıra eğitim programlarına, panellere ve daha birçok çeşitli etkinliğe de ev sahipliği yapıyor. Dolayısıyla bu fuarlara katılmak galeriler açısından önemli bir prestiji beraberinde getirse de maddi olarak oldukça ağır bir yükü de taşımalarına neden oluyor. Prof.Dr. Aylin Seçkin’in Istanbul Art News 52. Sayı Piyasa Ekindeki, “Sanat fuarları ekonomisi: Yüksek maliyetlere direnen galeriler” başlıklı yazısında da dile getirdiği üzere The Art Market’in 2017 yılındaki raporuna göre fuarlara katılan galerilerin giderleri 4.6 milyar dolara yaklaşmış durumda. Fuarlara katılım maliyetlerinin böylesine dudak uçuklatan hale bürünmesi ve satış belirsizliği galerileri hayli zorlarken, fuarlara kabul edilmek de bir o kadar zor. Burada, büyük galerilerin belli bir tekelinden söz etmek iddialı bir yaklaşım olsa da yanlış bir tanımlama olmasa gerek. Bu fuarlara uluslararası orta ve küçük ölçekteki galerilerin katılması gittikçe zorlaşırken, Türkiye’den katılımın güçlüğünün detaylarını ve fuarların galeriler için taşıdığı önemi galericilerle konuştuk.

Dirimart — Art Basel Hong Kong_2017 standından görünüm. Fotoğraf: Jason Findley

Sanat fuarlarının galeriler açısından önemi nedir?

  • Moiz Zilberman — (Zilberman Gallery Kurucu Ortağı):
    Sanat fuarlarının çok farklı alanlarda getirileri olabiliyor. Dünyanın her yerinden yeni koleksiyonerlerle, küratörlerle ve sanat severlerle tanışmak için çok uygun bir platform. Bu kurulan ilişkiler gelecekte farklı işbirliklerine ve birlikteliklere dönüşebiliyor. Diğer önemli bir nokta da tabii ki ekonomik getirisi.
  • Adnan Yerebakan— (Sanatorium Direktörü):
    Uluslararası galerilerle ilişkilerin gelişmesi, varsa eğer orada bulunan sanat profesyonelleri ile ilişki kurmak, görünür olmak… Kısaca uluslararası sahnede olmak ve orada kalmak her zaman galeriler için önemlidir.
  • Ceren Erdem — (Dirimart Kıdemli Yöneticisi):
    Galeriler, temsil ettikleri sanatçıların kariyerlerini besleyebilmek için çalışıyorlar. Bu nedenle hem yeni koleksiyonerlerle hem de kurum temsilcileriyle tanışıp sanatçıları tanıtmak için fuarlar önemli fırsatlar.
  • Daryo Beskinazi— (X-Ist Kurucusu):
    Galerilerin geniş kitlelere ulaşabilecekleri, önemli sanat aktörleri ile tanışabilecekleri ve koleksiyoner portföylerini genişletebilecekleri tek yerdir fuarlar. Yoksa bir sergi açıp ona gelmesi umut edilen 200–300 izleyici ile ki bunların en fazla yüzde 10'u alıcıdır, hızlı ilerleme kaydetmek güç.

1967’deki Kölner Kunstmarkt ile başlayan çağdaş sanat fuarları gün geçtikçe hem yatay (sayısal) hem de dikey (hiyerarşi) olarak gelişti, evrildi. Galerilerin birinden diğerine taşındığı küresel bir şebekeye dönüşen fuarlar beraberinde getirdiği geniş anlamda ‘marka’ ve prestijin gücüyle galeriler için devasa bir gider kalemine de dönüştü. Bu durum orta ve küçük ölçekte galerilerin mega fuarlara katılmasını oldukça zorlaştırdı. Dünyada genel durumun böyle olduğu bir ortamda Türkiye galerilerinin Art Basel, Art Basel Miami, Frieze vesaire gibi mega fuarlara katılabilme durumu nedir?

  • Moiz Zilberman:
    Galeriler açısından fuarların en önemli özelliklerinden biri önemli ölçüde ticari faaliyet gösterilen bir platform sunmaları oluyor. Özellikle galeriden direkt satışın azaldığı, koleksiyonerlerin, müze yöneticilerinin ve küratörlerin çalışmaları toplu halde görerek ve karşılaştırma yaparak alım yapmayı tercih ettikleri, hatta bütçelerini buna göre şekillendirdikleri bir dönemde, bu durum daha da fazla önem kazanıyor. Sayıca çok fazla fuar var ve bu durum bir tuzak haline de geldi; fakat bunun kaçınılmaz olduğunu görüyorum. Sanat fuarlarının son dönem içerisinde bir kriz yaşadığı da doğru: İçerisinde bulunduğumuz, tüm dünyayı etkileyen politik ve ekonomik kriz, aynı zamanda sanat dünyasını da etkilemiş durumda. Biz, Art Basel Hong Kong’a bu sene üçüncü kez katıldık. Fakat bu bahsedilen mega fuarlara katılımın ekonomik sonucu orta ve küçük ölçekli galeriler için oldukça ağır oluyor. Bahsettiğimiz kriz durumu sonucunda, koleksiyonerler büyük ölçekli galerilerden, bilindik isimlere yatırım yapmak istediklerinde bu durum daha da zorlayıcı bir hale geliyor. Özellikle bizim gibi orta ölçekli galerilerin bu mega fuarlara katılım şansı oldukça düşük olabiliyor, katılma şansı olsa bile, görünme oranı karşılaştırmalı olarak düşük olabiliyor. Son dönemde uluslararası sanat arenasında da çok tartışılan bir konu haline geldi bu durum. Alternatif oluşumların doğacağını ve mega fuarlar dışındaki diğer alternatif fuarların başarısının ivme kazanabileceğini düşünüyorum. Bu doğrultuda katıldığımız Vienna Contemporary, Art Berlin, Art Dubai gibi güçlü bölgesel fuarlar bu fikri doğrular nitelikte.
  • Adnan Yerebakan:
    Fuarlara katılım tabi bir süreç. Farklı pozisyonlanmış fuarlar mevcut, bunlardan birkaçı bütün galerilerin girmek istediği fuarlar. Ama aslında önemli olan konu galerilerin kendi sergiledikleri eserlere, onların fiyatlarına göre uygun olan fuarı bulması. Zamanı gelince işini iyi yapan ve süreklilik sağlayan Türkiye galerileri, bahsettiğiniz büyük çaplı fuarları yapacaktır; ama bunun sonucunda fayda elde edilebilir mi, bu başka bir konu.
  • Ceren Erdem:
    Bunun birkaç ayağı var. Her ne kadar mega fuar olarak tabir ettiğiniz fuarlara katılmak çok cazip görünse de kabul edilme durumunda bunun mali yükünü kaldırabilir olmak gerekiyor. Sattığınız yapıtların fiyatlarını ve uluslararası alıcı potansiyelini göz önünde bulundurmadan fuarlar için heveslenmek bir macera olabilir ancak.
    Bir diğer ayağı ise kabul edilme süreci. Büyük fuarların genel tasarımları her yıl değişmiyor. Bu planlar içinde sürekli kabul edilen galerilerin standlarının yerleri de pek değişmez. Yeni bir galerinin ana bölümlere kabul edilme ihtimalinin belirmesi için ya düzenli bir katılımcının o sene fuarda olmaması ya da fuar yerleşim planının yenilenmiş olması gerekiyor öncelikle. Bundan sonrası o yeni açılan birkaç stand için yüzlerce galerinin başvurusunun çarpışmasına kalıyor. Burda da söz konusu fuarların hangi bölgelerden yeni katılımcı alacaklarına dair stratejileri ve galerilerin uluslararası temiz sicili önemli. İstanbul, geçtiğimiz yıllarda geçirdiği ve bir dayanağı olmadığı için yarardan çok zarar getiren balon durum sonucunda ilgi odağı olmaktan çıktı.
    Öte yandan bu, yerelde herkesin kendine çeki düzen verme çabasına girişmesine vesile oldu. Büyük fuarların seçici kurulları için İstanbul’da yapılanlar yeniden ilgi çekmeye başladıkça fuarlara katılabilme ihtimallerinin de artacağını düşünüyorum. Dikkat ederseniz son birkaç yılda özel projelerle fuarlara katılma oranında yeniden yükseliş var.
  • Daryo Beskinazi:
    Türk galerilerinin söz konusu mega fuarlara katılma şansları, eğer kabul edilirlerse, elbette ki vardır. Ancak devletimizin ülke tanıtımı adına, beş bin firmanın aynı deseni üretip gösterdiği tekstil fuarlarına verdiği sınırsız desteği sanat fuarlarına vermesini beklemek mümkün olmadığından ve bu ülkede galericilikten para kazanılmayacağından dolayı, galeri sahiplerinin her seferinde oto-finansman yapmaları gerekir. Bu da günümüzde takdir edersiniz ki son derece güç. Gelgelelim illa mega fuarlara katılmak da şart değil. Dünyada irili ufaklı, daha hesaplı ve son derece kaliteli fuarlar da var. Zaten onlara katılmadan mega olanlara kabul edilmek de pek mümkün değil! Mesela Art Basel için önce LISTE fuarına girmek zımni bir koşul sayılır.
X-Ist — Contemporary Istanbul_2017 standından görünüm

“Devletimizin ülke tanıtımı adına, beş bin firmanın aynı deseni üretip gösterdiği tekstil fuarlarına verdiği sınırsız desteği sanat fuarlarına vermesini beklemek mümkün olmadığından ve bu ülkede galericilikten para kazanılmayacağından dolayı, galeri sahiplerinin her seferinde oto-finansman yapmaları gerekir.”

Sanat fuarları için mega fuarlar, onların yan fuarları ve yerel fuarlar olarak sınıflandırmada bulunduğumuzda bu fuarların katılımcısı, koleksiyoneri ve izleyicisi için de bir sınıflandırmadan söz etmek mümkün hale gelebilir. Bu durumun ileriye dönük doğuracağı sonuçlar açısından, orta ve küçük ölçekteki galeriler için sınıfsal bir sıkışmadan bahsedebilir miyiz? Böyle bir olay o galerilerin sanatçısını, koleksiyonerini, izleyicisini de bu tarz bir sınıfsal buhranın içine dahil eder mi?

  • Moiz Zilberman:
    Bizim deneyimimiz bu yönde olmuyor. Örneğin Miami’de Art Basel Miami’nin mega fuar, Untitled Miami’ninse yan fuar olduğu düşünülebilir. Tam tersine mega fuarlara gelenler, aynı isimleri görmekten yorgun ve bıkkın vaziyetteler. Bu sebeple alternatif, yeni bir soluk getiren bu tarz yan fuarlar da en az mega fuarlar kadar ilgi görüyor ve ziyaret ediliyor. Tabii ki yan fuarlar açısından da farklı derecelerde bir kalite çizgisinden bahsetmek mümkün. Biz Zilberman Gallery olarak, küratörlüğü ve galeri seçimi incelikle yürütülen sanat fuarlarına katılmayı tercih ediyoruz.
  • Ceren Erdem:
    Pek çok büyük koleksiyoner ya da onların danışmanları, ilgi alanları dahilindeki daha küçük fuarları da ziyaret ediyorlar. Bahsettiğiniz kategoriler fuarların yola çıkış ve ilerleme stratejilerine, bir de hitap ettikleri pazarın bu hedefleri karşılayabilmesine bağlı. Bunun bir buhran yerine, doğru galerinin doğru koleksiyoner ile buluşması için fırsat yaratabileceğini düşünüyorum.
  • Daryo Beskinazi:
    Hayır, sanmam. Bence saydığınız tüm bu aktörler kendi mikro kozmosları içerisinde pekala var olabilir ve bundan büyük keyif alabilirler. Ayrıca o kozmozu zaman içerisinde genişletebilmek de her zaman mümkündür. İşin ticari boyutu başka, iyi sanatçının ürettiği sanatın iyi koleksiyonerle buluşması başka… Son derece subjektif bir değerlendirme olmuş sizinki…

Galeriler için uluslararası sanat fuarlarına katılmak ya da katılmamak nasıl bir riski beraberinde getiriyor?

  • Moiz Zilberman:
    Uluslararası sanat fuarlarına katılamamak yerel ölçekteki sanat dünyasında sıkışmışlığı; katılmak ise uluslararası anlamdaki görünürlüğü de beraberinde getiriyor.
  • Adnan Yerebakan:
    Katılmayan galeriler, daha lokal olarak hayatlarına devam ederler. Tabii ki uluslararası görünürlük olarak fuarlar tek yok değil; ama önemli bir yol. Bu fuarlara katılmanın risklerinden ziyade, galeriler fiyat politikalarına dikkat etmeli. Yurt dışı satış fiyatları ile Türkiye’nin durumundan ötürü buradaki satış fiyatlarının arası açılmaya başladı, bunun çok makul bir şekilde yönetilmesi gerekir. Ayrıca fuarları sergilerden ayırmak lazım; sergi mekanlarında fuarlardaki gibi sergiler açarlarsa, sonuç çok iyi olmaz.
  • Ceren Erdem:
    Katılmak ve katılmamak birer tercih. Bu tercihlerin beraberlerinde risk getirip getirmemeleri yapılan planlamalara bağlı. Söz gelimi bir galerinin iş planı belirli fuarlara katılmaya ve bu fuarlarda belirli miktarda satış yapmaya dayalı olduğunda, katılmayı umduğu fuara kabul edilmemek finansal ilerleyiş açısından bir risk barındırabilir. Öte yandan fuarlara katılmanın çok yüksek maliyetli olduğunu unutmamak gerekir. Stant ücretleri, nakliye, konaklama gibi konular bir galerinin yıllık bütçesinde çok ciddi yer teşkil ediyorlar. Üst üste çok fuara katılmayı denemek ve bu denemelerden kayda değer satış ya da sergi bağlantıları ile dönememek fuarlara katılma konusunda en büyük risk. Kimi galerinin bu nedenle zorlandığı ve fuarlara katılmama ya da katılınan fuar sayısında azaltmaya gittiğini biliyoruz. Kimileri de güçlü olduğu, yerel bağlamda kalıp uluslararası arenaya bulundukları yerden dahil olmayı tercih ediyorlar. Bunun geniş bilinirlik sağlamak açısından olumsuz etkisi olabilir ama günün sonunda yukarıda da belirttiğim gibi bu bir tercihten ibaretse riskten söz etmek mümkün değil. Bu stratejiyi başarıyla yürüten pek çok galeri var.
  • Daryo Beskinazi:
    Finansman ve maddi kayıp riski… Daha önce izah ettiğim gibi paranız çoksa ve fuarda satış yapamazsanız, en fazla biraz para kaybedersiniz. Aksine az ise bunun sonuçları çok daha dramatik olur. Galerinizin o yıla ait bütçesinde bir kazanç kalemi olarak kaydedip harcamalarınızı ona göre ayarladığınız, lakin ciddi para kaybettiğiniz bir fuar sonrasında öyle bir kesinti yaparsınız ki her şeyden, bir anda iyi bir sergi dahi dibe vuruverir. Bunun dışında sanatçılarınızın sizinle ilgili ‘satış yapamayan galeri’ menşeili şüpheleri oluşabilir. Moral motivasyon düşüklüğü de cabasıdır.
Sanatorium — Art Dubai_2018 standından görünüm

“Katılmak ve katılmamak birer tercih. Bu tercihlerin beraberlerinde risk getirip getirmemeleri yapılan planlamalara bağlı. Söz gelimi bir galerinin iş planı belirli fuarlara katılmaya ve bu fuarlarda belirli miktarda satış yapmaya dayalı olduğunda, katılmayı umduğu fuara kabul edilmemek finansal ilerleyiş açısından bir risk barındırabilir.”

Sanat eleştirmeni Jerry Saltz’a göre “Sanat fuarları gerçekte, samimiyetin, inandırıcılığın, sabrın ve bırakın yeniden bakmayı, dikkatle bakmanın bile esas itibariyle söz konusu olmadığı bir alım satım türü için, adrenalin yükselten gösterilerdir.” Sizce sanat fuarlarını nasıl değerlendirmek gerekir?

  • Moiz Zilberman:
    Biz Zilberman Gallery olarak bu sene 10. senemizi kutluyoruz. İlk uluslararası fuarımıza 2011 senesinde katıldık. Şu an geldiğimiz noktada farklı kıtalarda 10’un üzerinde fuara katılıyoruz. Bunların arasında Art Basel Hong Kong, Vienna Contemporary, Art Cologne, Art Dubai, Art Düsseldorf, Untitled Miami, Art Berlin sayılabilir.
    Sanat fuarlarının, doğası gereği farklı sanat koleksiyonerleri ve küratörlerle tanışmak, sanat severlerle sanatçılarımızın yeni çalışmalarını paylaşmak açısından doğru bir platform olduğunu düşünüyorum. Seneler içerisindeki deneyimlerimize dayanarak bu fuarlarda tam tersine oldukça samimi ve güçlü ilişkiler geliştirdiğimizi söyleyebilirim.
    Fakat en başta bahsettiğim politik ve ekonomik durum sebebiyle son dönemde uluslararası fuarlarda bir kriz yaşandığı bir gerçek. Bilindik isimlere yatırım yaparak güvenli olduklarına inandıkları kararlar almaya yönelimli koleksiyonerler, mega fuarlarda aynı isimleri tekrar tekrar görmekten yorgun sanatseverler, küratörler ve ekonomik olarak kendilerini bu mega fuarlarda desteklemekte zorlanan galericiler, bu krizin önemli bir göstergesi. Ben önümüzdeki dönemde alternatif, yaratıcı oluşumların doğacağına ve hem yan fuarların hem de güçlü bölgesel fuarların etkilerinin her geçen gün artacağına inanıyorum.
    Özellikle biz galeri olarak iyi fuarlarda, güçlü ve hatta kimi zaman ticari kaygısı ikinci planda kalan stantlarla, bu gerçek ve samimi ilişkileri kurabildiğimize inanıyoruz. Fuarlara pazar yeri mantığıyla yaklaşmayıp dikkat çekici, çoğunluktan sıyrılan stantlar yapınca fuarlar doğru ilişkiler kurmak için iyi birer platform olabilir. Biz de halihazırdaki pek çok müze ve kurum ilişkimizi, geçmişte bu şekilde kurduk.
  • Adnan Yerebakan:
    Fazla yüksek perdeden bir söz olmuş. Tabii ki bazı insanlar için durum böyledir; ama bazı insanlarda sanki müze gezer gibi fuarları dikkatle gezerler. Fuarlar galerilerin hem kendilerini hem de sanatçılarını tanıtmaya çalıştığı etkinliklerdir, daha fazla köpürtmenin bir anlamı var mı, emin değilim.
  • Ceren Erdem:
    Saltz’a katılıyorum; ancak sanat fuarları kendilerine özgü izleme ve takip biçimleri oluşturuyor. Fuara sadece bir sergiye gidermişcesine giderseniz Saltz’ın söylediklerinden de olumsuz bir intiba ile ayrılabilirsiniz. Fuarların amacı, hangi sektörde olursa olsun, tanıtım ve bunun sağlamasının umulduğu mali getiridir. Birkaç gün için düzenlenen ve binlerce yapıtın yer aldığı bir bağlamda, oraya gidiş amacınız hızınızı, neye ve neden bakacağınızı belirler. Fuar denince bu alanla ciddi bir ilişki kuranların arasında geçen, yer yer yeniliklerin sunulduğu bir iş faaliyetinden bahsedildiğini akılda tutmalıyız.
  • Daryo Bekinazi:
    Kesinlikle katılıyorum. Fuarlar bildiğiniz panayırdır. Orada satılan sanat eseri değil düpedüz ‘mal’dır. Ancak, Berkley College mezunu olmasına rağmen cebinde parası olmadığı için ‘şaheserini’ yazamayan bir müzik dahisinin piyasaya şahane arabesk besteler yapıp gelir elde etmek zorunda kalmasını ne kadar yadırgarsanız, fuar katılımını da ancak o kadar yadırgama hakkınız vardır. Sanat teknik anlamda kapitalist yapının en acımasız cangılıdır ve parası olmayandan sanat koleksiyoneri olmaz. En azından bildiğimiz anlamda olmaz.

“Bu söyleşinin orijinal hali Istanbul Art News, Haziran-Temmuz-Ağustos, 2018 Sayı:53 Piyasa Ekinde yayınlanmıştır.”

Söyleşiyi beğendiyseniz aşağıdaki 👏🏻‘a istediğiniz kadar tıklayabilir ve yazının diğer insanlara ulaşmasına daha fazla katkıda bulunabilirsiniz.

--

--

Halil Yıldırır
Valör
Editor for

Visual Artist | Poet | Art Critic — [member of AICA Tr] | PhD in Art