Maskeli Suskunlar

Özlem Yağan
VeganAbolisyon
Published in
5 min readOct 4, 2017

Aktivizmde maskenin amacı ne olabilir ki? Amaç kişilerle diyalog kurup, onlara dahil oldukları dünyanın en korkunç sömürüsünden ve bu sömürüye sebep olmak zorunda olmadıklarından bahsetmek ise neden maske takılır?

Her gün kasapların önünden geçen, kasaplarda duvarlarda inek, koyun, kuzu resimlerine bakan, tezgahın üzerindeki doldurulmuş kuzuyu gören ve tüm bunlara rağmen “1 kilo kuzu kıyma” “2 kilo paça” satın almak isteyen kişilere yüzleri maskeli, suskun bir şekilde mezbaha görüntüleri neden izletilir? Neyin protestosu bu? Daha doğrusu her yıl 65 milyar kara hayvanının, trilyonlarca deniz hayvanının köleleştirilip sömürülüp öldürülmesine sebep olan bir toplumsal normun maskeli protesto ile değişeceğine dair bu saf inanış nereden geliyor?

Türkiye’de 1 Ekim Dünya Çiftlik Hayvanları gününde Bağımsız Hayvan Hakları isminde bir grup bir “eylem” gerçekleştirdi. Eylemin amacı “Çiftlik hayvanlarına uygulanan şiddete dikkat çekmek”. Eylem Avrupa Birliği tarafından desteklenen Sivil Düşün Programı’nın katkısıyla düzenlendi. Bağımsız Hayvan Hakları aktivistleri, protesto sırasında, dizüstü bilgisayar ve tabletlerden, mezbaha koşullarının gösterildiği videoları izleterek, hayvanların yaşadığı zulmü ortaya serdiklerini öne sürüyorlar. Eylem duyarlı canlıların -burada “hissedebilir” denmek isteniyor- yaşam hakkına vurgunun yapılacağı bir basın açıklamasıyla sona erdi. Eylemin sosyal medyadaki sayfasında “#vegan #protein #vegetarian #govegan #veganism #kedi #saglik #köpek#balık #saglikliyasam #deri #eğitim #kuş #kuzu #bilgi #hayvan #gerçek #hak#yavru #yumurta #tavuk #adalet #süt #merhamet #hayvanlar #hayvansever#tavşan #sebze #yün #haykonfedçiftlik” şeklinde etiketler kullanıldı.

Bir zamanlar Descartes gibi düşünürler hayvanların hissetmeyen birer makine olduğunu düşünüyordu ve onların üzerinde canlı canlı deneyler yaparken çıkardıkları seslerin bir makineden çıkan sesten farklı olmadığını söylüyordu. Ancak uzun zaman önce onların yanıldıkları, hayvanların insanlar gibi hissedebilen varlıklar olduğu anlaşıldı. Bunun anlaşılması üzerine yapılması gereken şey hayvan kullanımına bir son vermek olmasına rağmen maalesef konu hep hayvanların kullanılması için uygun, acısız, şiddetsiz şartların yaratılmaya çalışması oldu. Ve hayvan hakları hareketi(!)nden bahsettiğimizde bu aslında hayvan kullanımını teşvik eden refahçı anlayış maalesef 200 yılı aşkın bir süredir devam ediyor.

Tabii ki veganlar olarak amacımız hayvan kullanımının son bulduğu vegan bir dünya inşa etmek olduğu için bir yandan insanlara veganlık anlatırken bir yandan da aslında hayvanlara asla zarar vermek istemeyecek ancak 200 yıllık refahçı ideolojiye maruz kaldığı için hayvanları bazı durumlarda kullanabileceği görüşüne sahip vegan/navegan insanlara bunun yanlış olduğunu anlatıyoruz, anlatmalıyız. Ki işte bu refahçı görüş yüzünden bu eylemin adında “Çiftlik Hayvanları” tanımlaması geçebiliyor. Wikipedia’ya göre çiftlik hayvanı tanımı şöyle; “Çiftlik hayvanları, gıda, lif ve iş ürünleri üretmek için tarım ortamında yetiştirilen evcil hayvanlardır. Terim genellikle yalnızca gıda için öne sürülen hususlara ve bazen sadece sığır ve keçi gibi geviş getirenleri kapsayabilmektedir.” Dolayısıyla yapılan bu “eylem”in içeriğine baktığımızda bazı hayvanların örneğin “gıda amaçlı üretilen ve kullanılan hayvanlar” olarak tarif edilirken, bu hayvanlara uygulanan şiddete dikkat çekildiğini görüyoruz. Eylemi gerçekleştirenler bunu şöyle ifade etmiş oluyor; “gıda için üretilen hayvanlar” tanımını kullanıyoruz ve tabii gıda için üretilen ve kullanılan hayvanların haklarını da onlara uygulanan şiddete dikkat çekerek savunuyoruz”

Bir yandan eyleme dair haberde yer alan ifadelere/detaylara değinirken asıl konum olan suskun, maskeli insanların zaten her an insanların gözü önünde gerçekleşen bir aşikârı video ile izletmekten nasıl bir sonuç beklediklerini özellikle tartışmak istiyorum.

Hayvan kullanımı bir toplumsal norm, yani toplumun tamamına yakın bir kısmı hayvanları eşya olarak görüyor. Ve veganlar olarak bizim yapmamız gereken de bu toplumsal normu hayvanlar lehine olacak şekilde değiştirmek. Hayvanları şu anda indirgendikleri mal statüsünden birer kişi statüsüne çıkarmak. İnsanların dahil olduğu o “etik değere sahip kişiler” kümesine hayvanların da eklenmesini sağlamak.

Peki, bunu maskeli, suskun tipler olarak yapabilir miyiz? Kasapta bir yandan doldurulmuş kuzuyu seyrederken bir yandan “kuzu kıyma” siparişi veren annemize, babamıza, arkadaşlarımıza, partnerimize, iş arkadaşlarımıza maskeli suskunlar olarak mezbaha videosu seyrettirerek bu toplumsal normu değiştirebilir miyiz? Hayır değiştiremeyiz. Yaptığımız şey “hayvan hakları aktivistlerinin şovu” olmaktan öteye gitmez. Üstelik bu şovu yaparken kendimizi “bağımsız” diye ifade etsek de sırf Avrupa Birliği’nden destek almak için mevzudan ödün veririz. “Vegan olmak herkes için mümkün, kolay ve sağlıklı” gibi basit ve anlaşılır cümleler kullanarak veganlık anlatmak yerine “çiftlik hayvanı” diye tanımladığımız hayvanların acısız, şiddetsiz (sanki şiddetsiz kullanım mümkünmüş, sanki köleliğin kendisi şiddet değilmiş gibi!) kullanılmasını savunur hale geliriz. Üstelik bunu hiçbir şey söylemeden, maskelerin ardına gizlenerek ve onların mezbahalarda lime lime edilmesini göstererek yaparız. Üstelik sanki süt, yumurta için sömürülmeleri şiddet değilmiş gibi, öldürmenin, köleleştirmenin şiddetsiz yöntemleri varmış gibi eylemimize “vejetaryen” etiketi de ekleriz, eylemlerimizde vejetaryen yazılı pankartlar sergileriz, sanki tek sorun “et”miş gibi, hayvanlar katledilip parçalanmadan önce yıllarca sütleri, yumurtaları için sömürülmüyorlarmış gibi tüm hedefimize mezbahaları koyarız. Çünkü şovumuz için Avrupa birliği desteği gerekmektedir ve şovumuz kalabalık olmak zorundadır.

Neden mi şov? Çünkü insanlara yaşamak ve sağlıklı olmak için hayatlarında hayvan kullanımı olmak zorunda olmadığını anlaşılır ve net bir şekilde anlatmadığımız her “eylem” bir şov olmaktan öteye gidemez. Bugünün dünyasında henüz veganlar yeterli sayıda değilken bu tür vegan ve naveganların oluşturduğu kalabalıklarla ancak bir takım şovlar gerçekleştirebiliriz. Üstelik hayvan haklarını savunmanın ilk koşulu vegan olmak değilmiş gibi çiftlik hayvanlarının şiddetle sömürülmesini protesto eden kişileri “hayvan hakları aktivisti” olarak tanımlarız. Böylelikle protestomuzun daha kalabalık olacağını umar, katılan naveganların da sabah kahvaltılarında menemene gönül rahatlığı ile yumurta kırmasını sağlarız, aslında son derece basit bir şekilde yapılan ve inanılmaz lezzetli vegan menemenler olmasına rağmen.

Vegan olarak hayvanlara dair en temel ahlaki sorumluluğumuzu yerine getirdik. O halde şimdi, bize kendimizi kahraman gibi hissettirseler bile insanların veganlığa dair sorularını cevaplamaktan uzak, 200 yıllık hayvan refahı ideolojisinin yarattığı gelenekselleşmiş şovlara kapılmaya son vermeliyiz. Hayvanlara asla zarar vermek istemeyen kişilere hayvanlara zarar vermeye gündelik hayat pratiklerinde değişiklikler yaparak son verebileceklerini anlatmak mümkün. Yapmamız gereken hayatımızın her anında tutarlı, tavizsiz ve şiddetsiz bir şekilde veganlık anlatmak.

Eğer hala vegan değilseniz, www.VeganOluyorum.com adresini ziyaret ederek gereken bilgileri edinebilir, şimdi karar verip bugün hayvan kullanımını hayatınızdan çıkarabilirsiniz. Bu siz dahil olmak üzere insanlar ve çevre açısından pek çok fayda getirmekle birlikte öncelikle ve en önemlisi hayvanlara karşı ahlaki yükümlülüğümüzdür.

Eğer vegansanız, vegan bir dünyayı inşa etmek için ilk adımı atmışsınız demektir. Yolun devamında size rehber olabilecek bir kuram için www.abolisyonistveganhareket.org adresini ziyaret edebilir, medium’da yer alan VeganAbolisyon yayınını takip ederek buna benzer yazılar okuyabilirsiniz.

--

--