Refahçı Değilim Ama…

Berk Efe Altınal
VeganAbolisyon
Published in
4 min readOct 8, 2017

Pek çok kişinin ne zaman ırkçı, etnik ayrımcı, mülteci karşıtı sözler söyleyecek olsa lafa“Irkçı değilim ama…” diye başlaması epey mizah konusu edilmiştir. Gerçekten de en sıradanlaşmış, toplumun dokusuna işlemiş, “yaşayan ideolojinin” parçası haline gelmiş ayrımcı sözler o “ama” kelimesinin ardından gelir.

Hayvan hareketinde de benzer bir durum var. Ne zaman bir eylemin ya da bir söylemin hem hayvan hareketinde hem de toplumun genelinde hakim paradigma olan refahçı ideolojinin etkisinde olduğunu öne sürseniz aldığınız cevap “Ben katiyen refahçı değilim, bu bir iftiradır” oluyor. Bu sanki bir hakaret, bir aşağılama gibi algılanıyor.

Oysa, ne ırkçılıktan kurtulmanın yolu bu konuda uyarıldığımızda “ben ırkçı değilim” diye ısrar etmektir ne de refahçılıktan kurtulmanın yolu “biz kesinlikle refahçı değiliz, bunu söyleyen olsa olsa iftiracı biridir ve bizi karalamaya çalışıyordur” gibi şeyler söylemektir. Hem insanlara yönelik ayrımcılık biçimleri, hem de hayvan refahı ideolojisi gündelik söylemlerin dokusuna işlemişlerdir. Bu yüzden bunlardan kurtulmak özenli çalışmayı, türcü olmayan kaynakları okumayı, tartışmayı ve en önemlisi de eleştirilere kulak kabartmayı gerektirir.

Pek çok kişinin, kullandığı bir söylemin ya da yaptığı bir eylemin refahçı ideolojinin etkisi altında olduğunu duyduğunda tepki göstermesi iyiye işaret olarak düşünülebilir. Belli ki bu kişiler “refahçı olmama” niyetini taşımaktadır. İyi niyet olmazsa olmazdır elbet, ne var ki tek başına yeterli değildir.

Refahçılığın “kötü bir şey” olduğunu bilmek, ondan kurtulmaya yetmez. Refahçılık köklü ve toplumsal düşüncenin dokusuna işlemiş bir ideoloji olduğundan bu ideolojinin farkına varmak ve bu ideolojiyle hesaplaşmak ciddi bir çalışma ve eleştiri faaliyetini gerektirir. Ne var ki durum hafife alındığından, çoğu zaman ciddi bir çalışma ve eleştiri, basit sloganlarla ikame edilmeye çalışılır. Eylem çağrılarımıza, blog yazılarımıza, sokakta kullandığımız dövizlerimize “Biz daha geniş kafesler değil, tüm hayvanlara özgürlük istiyoruz” yazmak refahçılıkla hesaplaşmaya yetmeyecektir. Sloganlar insanları heyecanlandırabilir, ancak harekete geçtiklerinde gerçekten hayvanlar için anlamlı bir edimde bulunabilmeleri için sağlam bir kuram ve hesaplaşma şarttır.

Refahçı görüş basittir; hayvanların kullanılmaya devam edilmesini ancak bu esnada onlara “iyi” muamele edilmesini savunur (“Hayvanları öldürün, ama daha az acı veren bir yöntem kullanın” gibi). Fakat son 30–40 yıl içinde modern hayvan hareketinde “Yeni Refahçılık” olarak adlandırabileceğimiz daha karmaşık bir görüş ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır. Bu görüş nihai hedefini “hayvan kullanımının sona ermesi” olarak tanımlarken reel stratejisini “muamelelerde iyileştirmelere gitmek ve ön plana çıkan hayvan kullanımlarını diğerlerinden ayırıp onlarla özel olarak ilgilenmek” olarak belirlemiştir. Böylece bu hareket, bir yandan yukarıdaki sloganı benimseyebilir, bir yandan da belli hayvan kullanımlarına odaklı ya da “kötü muamele” odaklı kampanyalar düzenleyebilir.

Bu sebeple, tıpkı yukarıda, PeTA’nın sitesinden aldığım ekran görüntüsünde olduğu gibi, aynı kare içinde hem “Hayvanlar yememiz, giymemiz, üzerlerinde deneyler yapmamız, eğlenmek için kullanmamız ya da başka şekillerde istismar etmemiz için değildirler” gibi bir slogan ile “Atmosfer Kontrolüyle Öldürmenin Savunusu: PeTA olarak ABD fast food ve tavukçuluk sektörünü daha az zalimce ve daha karlı bir yöntem kullanmaya çağırıyoruz” gibi bir paragraf bir arada yer alabilmektedir!

Elbette PeTA üyeleri bu ikisi arasında bir çelişki görmez. Onlara göre bunlardan biri nihai hedeftir, elbet bir gün olacak olandır, diğeri ise reel strateji, şu anda yapabildikleridir. Dahası, hayvan hareketi içinde eleştirel olmayan bir şekilde zaman geçirdiğinizde, buradaki çelişki sizin için de her geçen gün bulanıklaşır. Bir yandan “hayvanlar kullanılacak eşya değildir” derken, diğer yandan, tıpkı PeTA gibi, kendinizi hayvan istismarı kurumlarına hayvanları nasıl öldüreceklerini anlatırken bulursunuz. Hem üstteki sloganı benimser, hem de PeTA’nın ve benzerlerinin hayvan kullanmanın şu ya da bu biçimine destek olan kampanyalarına imza toplamaya, onların eylemlerini kendi şehrinize taşımaya başlarsınız.

Eleştirel düşünce ve tartışma mı? Yeni refahçı ideolojiyi benimseyenlere göre bunlar ya zaman kaybıdır ya da bu önemli işleri yapanları karalamaya çalışan kötü niyetli insanların karalama kampanyalarıdır; çamur atma, saldırı ve sataşmadır. Eleştirilerle ilgili ne düşündüklerini sorduğunuzda şu ve benzeri cevapları sıklıkla duyarsınız: “Lütfen bunlarla vakit kaybetmek yerine kampanyamıza imza atın ve derneğimize bağış yollayın”.

Böylece, iyi niyetlerle yola çıkan, hayvanlar için bir şeyleri değiştirmeyi amaçlayan insanların enerji ve çabaları 30–40 yıldır dönmekte olan çarka kanalize olur. Gerçek bir değişimin öznesi olabilecekken, insanların hayvanlara yönelik duyarlılıkları üzerinden işleyen bir STKlar endüstrisine dahil olmak; işte üzücü ve yıkıcı olan budur.

Oysa mevzu kişiler değil edimler. Mevzu “ben refahçı değilim” demek değil. Refahçılık 200 yıldır toplumun dokusuna işlemiş bir düşünce sistemi, yeni refahçılık günümüzdeki hayvan hareketinin söylemlerini, sloganlarını, eylemlerini 30–40 yıldır belirlemekte olan bir ideoloji. Bundan kurtulmak için iyi niyet yeterli değil. Türcü olmayan kaynakları okumak, araştırmak, tartışmak, kendimizi eğitmek gerekiyor.

Takvimi kendimizden başlatırsak, geçmişin tozunun üzerimize bulaştığının ve bizi sürükleyen akıntının kaynağının farkına bile varmayız. Sezgilerimiz ön yargılarımızın ve ön kabullerimizin etkisi altındadır. Dahası, laf cambazları ve komplo teorisyenleri olayları nasıl tahrif edeceklerini ve sezgilerimizi nasıl yönlendireceklerini çok iyi bilirler.

Kendimizi eleştirel düşünceyle ve kuramla donattığımızda, geçmişin hayvan hareketinin resmî tarihinin aktardığı gibi bir kahramanlık destanı olmadığını, hatalarla ve tartışmalarla dolu olduğunu fark ettiğimizde, bu deneyimlerden kendimize dersler çıkardığımızda, bize sezgisel olarak doğru gelen fikirlerin kaynaklarının nerelerde olduğunu keşfettiğimizde düşünsel olarak özgürleşiriz.

Eğer refahçılığın yanlış bir şey olduğu konusunda aynı fikirdeyseniz, bu ideolojinin üzerinizdeki etkilerini inkar etmek ya da yok saymaktansa, bunlardan nasıl kurtulacağınız konusunda harekete geçmelisiniz. Derdimiz kendimizi iyi hissetmek değil. Unutmayalım ki, oyun oynamıyoruz. Birilerinin hayatı söz konusu.

Konuyla ilgili:

--

--