Pazar

Yağız Basgıcılar
ayın karanlık yüzü
3 min readJun 14, 2020

Açık camdan sızan kuş seslerine ve göz kapaklarımı zorlayan gün ışığına daha fazla karşı koyamadım ve uyandım. Puslu bir pazar sabahı. Ama pus yanıltmasın, haziranın 14'ü bugün. Camdaki su damlacıkları ile dün gece yatmadan başlamış fırtına kafamda birleşince bereketli bir gece gözümde canlandı. Bir süre tavana baktıktan ve uyanmak istediğimden emin olduktan sonra telefonuma uzandım. Bildirimleri görmemeye çalışarak saate baktım. 10'u biraz geçmiş. Kendiliğinden uyanılmış bir pazar günü için gayet iyi bir saat.

Mayıs ile birlikte yeniden cam açık uyumaya başlamıştım. Bu da kuş seslerini ve odamda gece boyunca taze bir havayı beraberinde getirdi. Bir de yatağımı da yine aynı günlerde cam kenarına taşıdım ve gün ışığı yüzüme daha güçlü vurur oldu. Üç değişkenin üçünü birden değiştirdiğim için hangisinden bilemiyorum ama artık daha erken uyanıyorum.

Biraz sonra yeniden sızacak olmamın ve bugünün pazar olmasının dışında pek özel bir yanı yok aslında bu sabahın. Dün akşam 3 günlük bir bisiklet turundan dönmüş olmasam, güneşi göstermediği için havaya kızardım. Bugünse dışarıda kaçırdığım hiçbir şey olmadığını bilmenin huzuruyla ideal bir pazar gününe uyanmanın keyfini ayaklarımla yatağımın serin köşelerini bularak kutluyorum. Yorganın üstünde camdan gelen serinlikle dirilen kollarım, yorganın altında akşamdan kalma bir sıcaklıkla mayışan bacaklarımla zihnimin iki zıt kutbunu temsil ediyor. Aralarında huzurlu bir yer ararken sürekli iki tarafın baskın gelmeye çalışan sinyalleriyle uyarılıyorum. Uykudan sonra nispeten berrak zihnimi dikkatimi çelmek için yarışan onca fikri uzak tutmaya çalışırken tatlı bir oyun gibi geliyor sağ tarafıma dönük cama ve ardındaki gri gökyüzüne bakmak, camdaki damlacıklara odaklanmak. Üşüyen kollarımın dikleşen kılları acıdan çok kontrollü bir çile ile kontrolün bende olduğunu anımsatıyor. Her an yorganın altına girebileceğini bilen kolum tatlı acısını devam ettiriyor. Kalorifere uzun süre dokunup kendini yakan elim ya da üstündeki su toplamış deri iğneyle deşilirken hafifçe canı yanan ve daha fazlasını isteyen bir parmağım gibi.

Aslında bu sıradan bir pazar değil. Dünya için yaşanmış ve belki yaşanacak en sıradan pazarlardan biri olsa bile benim için farklı. Uzun süreden beri karamsar uyanmadığım bir pazar. Kafamda bugün yapacaklarımla değil de yapmayacaklarımla uyandım. Aslında bir şeyi yapmak, başka bir şeyi yapmamak demek. Aynı şekilde bir şeyi yapmamak da başka bir şeyi yapmak. Yani mümkün olan tek şey, bir şey yapmak. O yüzden neyi yapmayı tercih edeceğim sorusunu yöneltiyorum kendime yavaştan. Bugün yatakta uzun kalmayı tercih ettim. Kalkıp kahve yapmak yerine yatakta kaldım. Uyanmaya ruhum kadar istekli olmayan bedenime kulak verdim. Yatmaktan sıkılmış ama uyumakta ısrarcı uzuvlarımı hissettim ve yorganımı savurup da güne başlamadım. Pazar gününü yenmek ya da verimli bir gün geçirmek gibi bir gayem olmadı bu sabah. Faydasız ve tembel bir birey olmayı, bir açıdan kaybetmeyi tercih ettim. Başucumda duran kitabımı elime aldım ve yatarak okudum keyif verdiği sürece. Çok değil yirmi sayfa sonra algım yavaşlayınca ve okuduğum son iki sayfayı yeniden okumam gerektiğini farkedince kitabı yerine, başımı da yastığa geri bıraktım.

Beni uyandıran sebepler geri uyumamı zorlaştırdı. Uyudum mu bilmiyorum bile. Rüya görmediğime eminim. Gözlerimi yeniden açtığımda telefonunumun saati uyuduğumu söylüyordu.

Puslu harika bir pazar gününe ikinci kez uyanmanın keyfiyle yorganımı savurdum. Ama muzaffer ve iddialı bir savurma değil de uzlaşmacı, temkinli ve mütevazı bir hareketti bu. Pazar gününe inat değil de beni yatakta tutmaya çalışan sıcaklığa inat.

Kafamdaki onca düşünceyi, ertelediğim keyfi işlerimi, telefonda cevap bekleyen bildirimleri usulca görmezden gelip tuvalete gittim. Yüzümü yıkamak yerine serçe parmaklarımla çapakları sıyırdım gözlerimden. Saçlarımın dağınıklığı duş almadan düzelecek cinsten değildi, düzeltmeye yeltenmedim.

Kahvemi yapmak için mutfağa girdiğimde canım gerçekten de kahve istiyordu. Ayılmak için değil pazar gününü kutlamak için bir kahve yaptım kendime. Sonra kahvemi aldım ve bir şeyler yazmak için kendimi kanepeye bıraktım. Uzun süre sonra “bugün ne yaptın?” sorusuna yanıt aramayacağım, çünkü bu soruyu sormayacağım bir pazar gününe, bir pazarın öğlesine atladım ve bana sunacaklarına kucak açtım.

--

--