Çip

Ulaş
Yazı Rehberi
Published in
6 min readMar 10, 2024
Photo by Brian Kostiuk on Unsplash

Ergenliğin bozmaya henüz kıyamadığı küçük çocuk sesleri sessiz sokakta yükselmeye başladı. Kahkahalar yükseldikçe hayat dolu çocuklardan duyduğu rahatsızlık katlanarak arttı. Yerinde bir o yana bir bu yana hareketlenmeye başlayalı epey olmuştu. Sinirleri gerildikçe gerildi. Sınırına ulaşınca hınçla yerinden fırladı. “Ee yeter be!” diyerek zaten kutu gibi olan evde bir iki adım atarak sıcaklar yüzünden kapatamadığı penceresine vardı. İkinci kattaki kadının sesi çocuklara ulaşmış olacak ki hepsi süt dökmüş kedi gibi sessizleşmişti. Sanki hiç yaramazlık yapmamış gibi, verdikleri rahatsızlıktan bihaber öylece boş sokağa bakıyorlardı. Acımasız gözlerle dakikalarca çocukları izleyen kadın bir türlü yerine dönmedi. Dönerse seslerin yeniden yükseleceğinden neredeyse emindi. Pencerede geçirdiği zaman arttıkça yüzü daha bir buruşuyor daha bir nefretle daha bir iğretiyle bakıyordu. Çocuklar kafalarını kaldırıp kadına baksalar büyük ihtimalle hayatlarında gördükleri en çirkin şeyi görmüş olacaklardı. Neyse ki kimse buna cesaret etmedi. Kalkıp gitmeyen çocuklara canı inanılmaz sıkılan kadın düşünmeye başladı.

“İnatçı veletler! Ne diye oturuyorsunuz hala? İlla bağırmam mı gerek? Kovayım mı sizi? Rahatsızlık sebebisiniz. Sesinizin tınısı mide bulandırıcı, akorsuz yaylılar korosu gibisiniz, iğrenç, berbat, çok rahatsız edici! Hele o içten gelen, sevinç çığlıklarınız yok mu! Siz buna gülmek mi diyorsunuz? Çığlık bu çığlık! Elime geçirsem hepinizi sopadan geçiririm, mahvederim, parçalarım! Ne var bu kadar mutlu olacak? Dünyadan, insanlardan bihaber neden bu kadar mutlusunuz? Ah cahil, ah salak, ah boş varlıklar! Küçük kafeslerde yaşatmalı, büyüyene kadar sokağa salmamalı bu bücür varlıkları! Durun, durun. Ben size yapacağımı biliyorum!”

Kendi kendini gaza getirip, kendi kendine köpüren kadın koşarak, keyifle bir kova kaptı. Bütün gün içinde hatta bütün bir ay içinde aldığı en keyifli aktivite haline gelen kovayı suyla doldurma işinde çıldırırcasına keyiflendi ve heyecanlandı. Koşar adım döndü. Çocuklar pencerenin altında sohbet etmeye başlamış ve sesleri hafiften duyulur hale gelmişti. Yüzünde inanılmaz bir hınç gülümsemesi beliren kadın kovadaki suyu çocukların üzerine döküverdi. Sırılsıklam olan çocuklar şaşkınlıkla kadına döndüklerinde şeytanvari yüzlü, kahkaha atan bir insan müsveddesiyle karşılaştılar. Sinirlenmeye zamanları olmadan korkuyla doldular ve tek kelime edemeden çil yavrusu gibi dağıldılar. Kaçışan çocukların uzaklaşıp bir nokta halini aldığını görünce kahkahası dindi kadının ve öylece bakakaldı. Uzun binaların arasındaki sokağa boş bakışlarını dikti. Artık kimse yoktu. Ses de yoktu. Sessizlik kulaklarında bir uğultu yarattı. Derin bir nefes çekip yatağına ilerledi ve uzandı. Gerekmese de yüksek sesle “Telefon.” dedi ve gözlerinin önünde bir ekran açıldı. Bugün izlemek istediği oyunu düşünmeye koyuldu. Popülerlerin hepsini izlemişti ve artık keyif almıyordu. Eskilerden bir tane seçti ve başlattı. Görüşü bulandı. Sessizliğin uğultusu kesildi. Yatağında uzanırken aslında evinden çok uzaklara gitti.

Uzandığı yatağında güneş son parıltısıyla parıl parıl parlarken gözlerini açtı. Elini kolunu hareket ettiremediğini fark etti. Beyin sersemliği vücut sersemliğine göre biraz daha erken geçince hatıralar beynine hücum etti ve gözleri fal taşı gibi açıldı. Etrafını hızlıca kolaçan etti ve artık evinde olmadığını görünce içini büyük bir korku kapladı. Hareket etmekte çok zorlanmasa kaçmaya başlayacaktı. Kaskatı kesilmiş vücudu sanki donuyormuşcasına titriyordu. Anlamlı sesler çıkaramadığı için inleme sesleri odanın içinde dağılmaya başladı. Bu seslere tepki olarak içeri giren bir hemşire koşarak çıktı ve elinde bir şırınga ile geri döndü.

“Sakin ol, güvendesin.” cümlesiyle promosyon olarak gelen iğne acısı eşliğinde uykuya daldı. Yeniden gözlerini açtığında etrafı daha dikkatli inceleyebilecek kadar sakin olduğundan olsa gerek ki hastanede olduğunun farkına vardı. Ancak hala korku içindeydi. Gözleri kapı aralığına sık sık takılıyor ve oradan ona bakmak üzere çıkacak bir çift gözü görmemek için dua ediyordu. O kapıdan bir doktor girip selam verene kadar da bu böyle devam etti.

“Merhabalar. Bakıyorum yeniden uyanmışsınız. İlk seferiniz biraz zor geçmiş. Çok normal. Durumunuz çok nadir bir şeydi. Nasıl olduğundan hala emin değiliz ancak araştırılmak üzere gerekli birimlerle iletişime geçtik. Hiç merak etmeyin başınıza bir daha böyle bir şey gelmeyeceğinden emin olacağız. Şu anda nasılsınız?”

“Ben. Ben. Be-”

“Durun kendinizi zorlamayın. Lütfen, buyurun su için. Uzun zamandır uykudasınız, boğazınız kurumuş olmalı.”

Şaşkınlıkla tepki veremeden su eline tutuşturuldu. Soğuk bardak dudaklarına değdiğinde ne kadar susadığının farkına vardı ve birkaç bardak daha isteyecek özgüveni buldu. Yavaşça konuşmaya başladı.

“Bütün kemiklerim ağrıyor. Ne kadar zamandır buradayım? Tanrım. Bundan kurtulduğum için çok mutluyum. Peki o tutuklandı mı? Bunun bedelini ödemeli! Ama hayır, benden uzak durmalı, duruşmada dahil asla yüzünü görmek, gözlerinin üzerimde gezindiğini hissetmek istemiyorum. Ölüm. Ölüm gibi.”

“Affedersiniz ama sanırım bazı şeyleri size anlatmadım. Çok hızlı bir giriş yapmış olduğumuz için durum biraz karmaşık bir hal alacak. Bu durum dediğim gibi çok nadir hatta bir ilk diyebilirim. Ancak öncelikle şunu demek istiyorum; tutuklanacak kimse yok, çünkü bir suçlu yok. Ancak elinizden geleni yaparsanız şirketten yüklü bir tazminat alabilirsiniz. Garanti veremiyorum elbette.”

“Nasıl suçlu yok! Benimle dalga mı geçiyorsunuz? Beni aşağıya attı! Vücudumdaki kemiklerin kırılışı ağzımdaki soğuk suyun tadı kadar aklımda, sesleri sizin sesiniz kadar yakın! Düşündükçe midem bulanıyor. Beni öldürmeye kalktı! Bana yapmadığını bırakmadı. Hayatım bir cehenneme dönüştü. Nasıl bir suçlu yok? Ayrıca ne tazminatı? Ne şirketi?!”

Öfkesinden kalkıp doktoru yumruklayacaktı lakin vücudu onunla aynı fikirde olamadı. Onun yerine ağlamayı seçti.

“Hanımefendi lütfen sakin olun ve beni dinleyin. Bu konuyu nasıl açacağımı bilemiyorum, hatta böyle bir giriş doğru mu değil mi onda bile emin değilim lakin bunu anlatabilecek başka birisi yok. Üzgünüm. Duyacaklarınız sizi biraz sarabilir hatta muhakkak sarsacaktır. Sizi kimse bir yerden atmadı. Çünkü yaşadığınız şeyler gerçek değildi. Tamamı olaydan birkaç hafta önce edindiğiniz Lakko çipinde oluşan bir hata yüzündendi. Bir arıza yüzünden.”

Şaşkınlığını gizleyemeyen kadın güçten düşmüş bir şekilde devam etti.

“Ne çipi? Neden bahsediyorsunuz? Nasıl gerçek değildi? Ben. Bunları yaşadım. Kemiklerimin kırılışı, yediğim dayaklar, edilen küfürler, saçlarımın çekilişi, tükürmeler, hepsi, hepsi aklımda, delirecek gibiyim, dün gibi, hatta şimdi, evet şimdi gibi, burada, aklımda! Ve siz bana gerçek değildi mi diyorsunuz? Ölmek üzere olmam nasıl gerçek olamaz?”

Zar zor nefes almaya başlayan hastaya öncelikle bir sakinleştirici vuruldu. Su içirildi lakin kadın diretmeye devam edip cevap istedi.

“Lütfen sakin olun. Her şeyi anlatacağım. Olaydan birkaç hafta önce edindiğiniz Lakko çipindeydi sorun. Lütfen öyle anlamsız gözlerle bakmayın. Hatırlayın. Basit bir şekilde bir şey yapmadan o şeyi yapmış gibi, bir yere gitmeden o yere gitmiş gibi hissettiren o alet. Hatırlayın. Beyninizin içinde olan.”

“Evet, biliyorum. Ancak tiyatro izlemek için kullandığım aletin bununla ne alakası var?”

“Anlatması ve anlaması zor olan kısım burada başlıyor. Lütfen yorgunsanız daha sonra devam edelim.”

Sinirli bakışları ile doktorun gitmesine izin vermeyeceğine dair mesajını verdi.

“Pekala, o halde devam ediyorum. Lakin sakin olun ve iyi dinleyin. Öncelikle bu çipin doğasından bahsetmem gerekiyor, çünkü nasıl çalıştığını bilirseniz anlamanız da o kadar kolaylaşır. Bu çip sizin bilincinizi manipüle eden bir cihaz. Beş duyu organınızı istediği gibi manipüle edebiliyor ve bu yolla sizi hiç olmadığınız bir yerde, hiç yapmadığınız bir şeyi yapıyormuş gibi hissettirebiliyor. Bunu nasıl yapıyor diye sormayın. Ben sadece basit bir doktorum. Ancak okuduğum kadarını bilebilirim. Ancak yapay zeka beyninizle anlık iletişimde olduğu için zaten size sizden daha yakın.”

Kadın bütün bunları idrak etmekte zorlandığını belli ederek ölü bir balık gibi kalakaldı. Düşünceler beynine uğramadan akıp gidiyor gibi huzurlu ve tasasız bir his duydu. Uzandı, doktora arkasını döndü, uyumaktan başka aklına bir şey gelmedi.

Bir sonraki gün uyandığında taburcu olabileceğini söylediler. Ancak kadın hala ayağa kalkamıyordu. Vücudunda hiçbir sorun olmadığını yüzlerce defa anlatıp raporlar ile kanıtlamaya çalıştılar ancak yine de ayağa kalkamadı. Ertesi gün emniyet yetkilileri geldi.

“Merhabalar hanımefendi. Yorgun ve kafası karışık halde olduğunuzu biliyoruz. Uzatmayacağız. Orta çaplı bir Lakko ekibi ile sorunun sebebini araştırdık. Ve muhtemel bir cevap edindik. Hala kesin değil. Beyninizden alınan çipin üzerinde yapılan araştırma henüz sonra ermedi. Lakin evinizde bir takım bulduk. Çipin uzaktan şarjını sağlayan alet ıslaklık uyarısı vermiş.”

“Hangi alet?”

“Küçük, kare. Güneş enerjisi ile şarj olabilen bir model seçmişsiniz. Evinize girdiğimizde cam kenarındaydı.”

Aklı deliliğin sınırında dolaşan kadın artık hiçbir şey dinlemek istemediğine karar verdi.

“Lütfen başka zaman gelin. Artık kaldıramıyorum.”

Yetkililer birkaç şey daha demek istedilerse de ağızlarından çıkanlar duymayan kulakların sessizliğine karıştı. Kapalı gözlerin rahatlığıyla da varlık yoklukla bir oldu. Artık kimse yoktu onun için. Onun da başkaları için olmadığı gibi. Ama yavaşça kapanan duyuları arasında bir fikir, bir düşünce belirdi. Şu anı gerçek yapan neydi?

Editör: Tuanna

--

--

Ulaş
Yazı Rehberi

Kendimce bir şeyler yaratmak istiyorum. Küçük küçük dünyalar ve daha küçük insanlar. Sonra da hepsinin arkasına saklanmayı planlıyorum. Yok olup gidene dek.