Agni Kai!

“Avatar: Son Havabükücü” Netflix Bükülmesi Üzerine?

Köz Adası Oyuncuları’nın bile yüzlerini kızartır.

Cankut Değerli
Yazı Rehberi

--

Merhaba sevgili bükücüler. Bugün elem bir bükülme vakası üzerine konuşmak için toplandık.

Bu yazıyı yazmayı uzun zamandır planlıyordum ve inanın bana, aşağıda okuyacağınız yazının planlandığı andan bugüne ana fikrinin büyük oranda aynı kalması -ki bu süreç dizinin yayınlanmasından yaklaşık bir ay öncesine tekabül ediyor- bence durumu özetliyor aslında. Anlayacağınız tam bir hayal kırıklığı yaşıyorum ve bu yazıyı yazmak benim için hiç de kolay değil.

İncelememe geçmeden önce bir iki ufak hususa dikatinizi çekmek istiyorum. Öncelikle aşağıda söyleyecekleriminyüzde yüz nesnel olmayacağını kabul ediyorum. Avatar: Son Havabükücü animasyonu çoğu izleyeni gibi benim için de özel bir yere sahip, dolayısıyla bu konuda söyleyeceklerim elbette duygularımı ve bu hikâyeye olan bağlılığımı içerecektir.

İkincisi ve daha önemlisi, bu incelemede spoilere gireceğim arkadaşlar. Bunu tam da yukarıdaki sebepten ötürü yapacağım yoksa beni hayal kırıklığına uğratan ve yaklaşık sekiz saatimin büyük bölümünü yiyen Netflix’in hakkını yeterince ödeyememiş olurum.

Avatar: Son Havabükücü 2005 yılında Nickelodeon’da yayınlanmaya başladığında kanalın diğer işlerinden farklı olduğu ortadaydı. Hikâyesi, animasyon tarzı, olay ve karakter işleyişi bakımından zamanın çizgi dizilerinden farklı bir yerdeydi.

İlhamını ve çizim tarzını uzakdoğu kültürlerinden alan dizimiz basitçe anlatmak gerekirse “Havabükücü Aang”in dört elementi kullanmayı öğrenerek Ateş ulusuyla mücadele etmesini anlatır.

Gerçi bir saniye ya, bu fazla Netflixvari bir tanım oldu. Hikâyeyi en iyisi Katara anlatsın.

Aang, Sokka ve Katara’nın yolculukları işte böyle başlıyor ve toplamda üç sezona yayılan altmış bir bölüm boyunca devam ediyor.

2008'de final yapan dizi kitleleri peşinden sürüklemeye neredeyse yirmi yıl sonra hâlâ devam ediyor tabii.

2010 yılında “M Night Shamalan” tarafından uyarlama demeye bin şahit isteyen bir film versiyonu çıkarılıyor, ki benim bu evrenle tanışmam bu filmi izleyerek oldu, ama her açıdan kötü. Zaten çıktığı yılın “Altın Ahududu Ödülü” nü de kapıyor kendisi.

2018 yılında Netflix dizinin yaratıcıları Michael Dante Dimartino ve Brian Konietsko’nun başında olduğu canlı bir uyarlama çekeceklerini duyuruyor ve böylece heyecan artıyor. Daha önce hayal kırıklığı yaşamış Avatar fandomu bu sefer yüzünün gülmesini umuyor ama 2021'e geldiğimizde Dimartino ve Konietsko yaratıcı farklılıklar nedeniyle projeden ayrılıyor.

Ben dahil pek çok kişinin Netflix uyarlamasına şüpheyle yaklaşmasına sebep olan ilk durum budur bu arada.

Yalnız 2020'ye dönelim, Netflix Nickelodeon’la yaptığı anlaşmayla birlikte animasyon dizisinin tamamını yayın servisine ekliyor ve dizi oldukça uzun bir süre top on listelerinden inmiyor. Ben de kendisini şöyle bir adamakıllı 2021 yazında izlemiş bulunuyorum efendim.

Netflix uyarlaması 22 Şubat 2024 tarihinde Netflix’teki yerini aldı almasına ancak süreçte inanılmaz tartışmalar patlak verdi ki bunlara birazdan değineceğim.

Geldik bakalım fasülyenin faydalarına…

En başta da dediğim gibi, bu diziyle ilgili zaten şüphelerim vardı. Aynı kanalda olmamalarına rağmen özellikle Percy Jackson uyarlamasından sonra benzer bir kalite görür müyüz diye umutlanıyordum, hatta fragmanlar bile bunu vaadediyordu ama kazın ayağı öyle değilmiş maalesef.

Uyarlama orijinal animasyondan daha farklı açılıyor. Orijinal animasyon Katara ve Sokka’nın Aang’i buz dağında bulmasıyla başlıyor. -tabii Sokka Katara’yı cinsiyetçiliğiyle çıldırttıktan sonra. :)- Aang’in bulunmasının ardından onun bir havabükücü olduğunu anlamaları hiç de uzun sürmüyor.

Ancak ortada bir sorun var, havabükücüler yüz yıl önce Ateş Ulusu tarafından katledildi, tabii Aang bunu Güney Hava Tapınağı’na yaptıkları ziyarette öğreniyor. Tabii o âna kadar bile izleyiciler olarak bir tedirginlik içerisindeyiz.

Dizi komik ve eğlenceli ancak ciddi aksiyon sahnelerimiz de eksik değil. Fakat Aang’in Son Havabükücü olduğunu henüz bilmemesi, arkadaşlarının da onun Avatar olduğunu henüz bilmemesi tedirgin edici ama aynı zamanda merak uyandırıcı.

Öte yandan Netflix uyarlaması bizi yüz yıl öncesine götürüyor. Bir toprak bükücünün Ateş Ulusu’nun planlarını almasıyla başlayan dizi hava tapınağının katliyamına kadar ilerliyor. Sonra yüzyıl geçiyor ve Aang’in uyanışına şahit oluyoruz.

Dizinin başlangıç fikri fikir olarak güzel olsa da işleyişinin çok sığ olduğunu düşünüyorum. Diyaloglar, sahneler merak uyandırmaktan fazlasıyla uzak. Sekiz bölümün büyük kısmı sanki olaylar ve karakterler birbirine yapıştırılmış gibi duruyor. Animasyondaki mizahi hava ve karakter gelişimi tamamen çıkarılınca ortada ruhsuz ve yavan bir şey kalmış.

Örneğin Aang’in çocuksuluğu ve Avatar olmayı kabulllenememesi onun baştaki çatışmasıdır orijinal dizide. Sorumluluktan sürekli kaçan dostumuzun bu yükü sırtlanmasını izleriz biz üç sezon boyunca.

Ancak Netflix uyarlamasında çocuksuluğunu kaybetmiş, bu dünyaya ait olmadığını düşünen yavan bir Aang var karşımızda. İşin kötüsü ne biliyor musunuz? Adam sekiz bölüm boyunca su bükmüyor yahu!

İlk kitabın adı su değil mi kardeşim? Biz animasyonda bu vatandaşın su bükme denemeleri yaptığını görmedik mi? Hatta Katara ona su bükmeyi öğretirken Aang ondan daha iyi su büküyor diye kızcağız fena çıldırmıyor muydu?

Nerede abi bunlar?

Zaten dizi çıkmadan önce tartışmaların odağı bu ve birazdan anlatacağım konu oldu.

Sokkka animasyonda cinsiyetçi bir karakterdir. Bakın, günümüz dünyasında bunun kötü bir şey olarak algılanabileceğinin farkındayım ama animasyonun anlatmak istediği de zaten bu. Sokka kabilesini savunmak zorunda kalan yetişkine en yakın savaşçı olduğundan cinsiyetçi bir karakter geliştirmiştir ancak özellikle Suki’yle olan ilişkisi cinsiyetçiliğin yanlış bir şey olduğunu anlamasını sağlar.

Dizinin çıkışından bir ay kadar önce Sokka’yı oynayan oyuncu karakterin cinsiyetçiliğini çıkardıkları açıklamasını yapınca ortalık ayağa kalktı. Benzer şekilde Aang’in çocuksuluğu ve Katara’nın hırslı ancak anaç tavırlarının da değiştirildiği söylenince çarşı iyice karıştı sizin anlayacağınız. Dizi daha yayınlanmadan kötü olacağına kesin gözüyle bakılır hâle geldi, gerçi yayınlandıktan sonra da durum değişmedi ama neyse.

Avatar’daki karakterler tıpkı bizler gibi hatalıdır arkadaşlar. Yanlış yargılara sahiplerdir, yanlış kararlar verirler, hatalar yaparlar. Ancak Avatar’ı güzel kılan onların doğruyu bulmalarını adım adım görmemizdir. Deminki örnekten gidersek, bir grup kızın kendilerini yenmesine anlam veremeyen Sokka birkaç dakika sonra gidip Suki’den özür diler ve geleneklerini kendisine öğretmesiniister.

Netflix uyarlamasında Sokka ve Suki’yi birbirlerine yaklaşmak için şekilden şekle girerken izliyoruz maalesef.

Bunun gibi daha pek çok örnek verilebilir ancak dizi karakter gelişimi anlarından yoksun. Olaylar birbirini takip ediyor ama ne neden oluyor doğru düzgün anlaşılmıyor. Normal şartlarda olayların karakter gelişimine hizmet etmesi gerekir ama burada sanki altmış saniyede Avatar videosu çekilmek istenmiş gibi duruyor.

Ha, dizinin güzel yanları yok mu? Var tabii.

Mesela müzik kullanımını sevdim. Özellikle uzak doğu enstrumanlarının orkestra içinde kendilerine yer bulması oldukça başarılıydı. Ana temayı daha etkin duymayı beklerdim ancak yine de başarılı buldum.

Zuko ve Iroh sahneleri de genel olarak başarılıydı. Lu ten’in cenazesi ve kırk birinci alay konusu gerçekten güzel düşünülmüş. Hele ki Lu ten’in cenaze sahnesinde fonda Leaves From the Vine’ın Takeshi Furukawa tarafından düzenlenen piyano uyarlamasını duymak harikaydı, açıp açıp dinliyorum. Kırk birinci alay sahnesini izlerken tüylerim diken diken oldu, cidden çok etkileyiciydi.

Bunun dışında Aang’in Kioshi’yle konuştuğu sahne sonradan düşünülmüş ama izlemesi keyifli bir sahneydi. Aynı şekilde Aang’in Giatso’yla olan ilişkisini işlemeleri de bence başarılıydı.

Ama işte tüm bunlar diziyi taşımaya yetmiyor arkadaşlar. Bu kadar güzel sahnenin ardından mutlaka çiğ ve ruhsuz bir şey gelip bütün keyfinizi kaçırıyor. Çiğ sahnelere bir örnek.

Zuko ve Katara’nın son bölümde yaptığı düelloda Zuko tıpkı animasyondaki gibi Katara’ya “Demek kendine bir usta buldun ha!” diye soruyor ve Katara da “Şu an ona bakıyorsun.” gibi saçmasapan, çiğ bir cevap veriyor ki bu animasyon dizide Katara’nın asla yapmayacağı bir şey. Günümüzün SJW savunucuları eminim zevkten dört köşe olmuştur tabii ama bana fazla yapıştırma geldi, teşekkürler.

Daha sayfalarca yazabilirim ama gerek yok. Zaten yeterince anlattım ve yazının şu haliyle bile epey karmaşık olduğunu hissediyorum.

Toparlamam gerekirse Netflix uyarlaması orijinal dizinin ruhunu hiç de anlamamış, belki de anlamış ama umursamamış yapımcılar tarafından yapıldığı belli bir… Ürün. Animasyon dizisi nasıl gerçek bir sanat eseriyse, Netflix uyarlaması da aynı şekilde pazarlanmak için ortaya konmuş bir ürün bana sorarsanız.

Belli istisnalar dışında zaten iyice fabrikasyona dönen Holiwood’dandaha fazlasını beklemiyordum açıkçası.

Avatar’ı gerçekten izlemek ve tüm ruhuyla anlamak isterseniz animasyon dizi oldukça keyifli. Çocuksu ama aynı zamanda daha karanlık ve yetişkin temaları aynı potada eritmesi, hikâye ve karakter gelişimiyle tam bir keyif kendisi. Abartmıyorum günde oturup beş altı bölüm izlediğim zamanlar olmuştur. Netflix dizisinin bölümlerini izlerkense çok sıkıldım.

Bu dizi beni yordu arkadaşlar. Umarım ben sizi o kadar yormamışımdır.

Dilerim daha keyifli incelemelerde buluşuruz. O zamana kadar kendinize cici bakın bükücüler.

Bu arada,

“Penguenle kaymak ister misiniz?”

Editör: Berfin Yeşilyurt

--

--