Az Kelimeyle Öz Anlatım: Küçürek Hikaye!

Ceyda
Yazı Rehberi
Published in
5 min readMar 5, 2023

Herkese Merhaba! Nasılınız? Umarım çok iyisinizdir.

Photo by S O C I A L . C U T on Unsplash

Biz Yazı Rehberi olarak şu sıralar birbirimize kısa hikayelerin nasıl yazıldığı üzerine sorular sormaya başladık. Bin kelimenin altındaki hikayelerde yeterince olay verip üstüne duyguyu hissettirebilmek nasıl başarılır bunu düşündük. Bu da yolumuzu küçürek hikayeye çıkarttı. Ben de sizlere küçürek hikayeden bahsetmek istedim!

Peki nedir bu küçürek hikaye?

En fazla yedi yüz elli kelimeden en az da bir cümleden oluşan bu hikayeler edebiyatımızda küçük ama çok tatlı bir yer kaplamakta aslında. İnsan yaşamından kesitler, kısa monologlar, içsel konuşmalar, kurulan bir hayal hatta bir duygu durumu bile küçürek hikayenin konusu olabilir.

Bildiğimiz hikayelerden tek farkı zaman, mekan ve karakter unsurlarının sınırlı olmasıdır. Okuyucu şaşırtmak; hikayenin başını ve sonunu okuyucunun zihnine bırakmak esastır.

Önemli olan; kısalık, yoğunluk ve birliktir. Kelime eksiltmekte, mekan ayrıntılarını çıkartmakta ve hikayeyi istediğiniz gibi minyatürleştirmekte özgürsünüz. Bunlar sizi sanki yazmaktan uzaklaştırıyormuş gibi hissettirebilir ama okuyucuda etkili bir iz bırakmak için okuyucuya yer açmak da gerekir.

Bilmem bilir misiniz, çocukken dünyanın en korkunç fıkrası diyerek bir hikaye anlatırdık. “Dünyada kalan son insan evinde oturmuş, televizyon izlerken kapısı çalar.” Bu adam neden dünyada son kalmış, televizyon neden hala yayında, kapıyı çalan kim? Bu soruların cevabı yok, küçürek hikayeye göre olmak zorunda da değil.

Okuyucu kendi zihninde ister bir zombi istilası oluştursun isterse de Truman Show filmindeki gibi adamın kurgulanmış bir hayatı olduğunu düşünsün. O kısım artık yazardan çıkmış. Bence en heyecanlı kısmı da bu zaten. Yazdıktan sonra oturup okuyucuların hikaye hakkındaki teorilerini dinlemek! Belki yazar da bilmiyordur öncesini sonrasını ve gelen teorilerden öğrenecektir. Mete Kaynaroğlu’nun yazdığı gibi;

“Islak yeşil gözleri vardı kadının. Bir iki damla yaş yuvarlandı yanaklarından. Pembe boyalı dudakları nemlendi. Hafifçe aralandı ağzı ve karşısındaki delikanlıya baktı. Başını yana doğru eğdi. Genç adam bakışlarını ondan ayırmadan öylece durdu. Belindeki silahı çekti ve kafasına doğru boşalttı mermileri. Kadının yüzünde etler saçıldı. Sonra usulca devrilen kadına yanaştı, yüzünden gözünden öpmeye başladı onu… Bütün bunlar neden oldu bilmiyorum… Bundan sonra ne olduğunu da. Ben sadece gördüklerimi yazdım.”

Bazen bir haber başlığı bile küçürek hikaye olabilir. Ernest Hemingway’in olduğu iddia edilen ama aslında bir gazete haberinde geçen dünyanın en kısa küçürek hikayesi olarak kabul edilen 6 kelimelik başlık.

“Satılık: Bebek Ayakkabıları. Hiç Giyilmemiş”

Photo by Rakesh Sitnoor on Unsplash

Peki neden küçürek hikaye yazmanızı tavsiye ediyorum?

Zaman zaman yaşadığımız bizi yazmaktan bile alıkoyan duygu yoğunluğunu dışarı atmak, fikirlerin fazlalığından hangisini yazacağımızı bilemediğimiz düşüncelerden kurtulmak, kafamızda dönüp duran ama halihazırda yazdığımız kurguyla hiçbir alakası olmayan o sahneden kurtulmak için küçürek hikaye mükemmel bir araç. Kurgumuzu yazmak için ertelediğimiz her bahaneye bir çözüm olabilir belki de.

Başı ve sonu olmak zorunda olmadığından, karmaşık karakter dinamikleri ve olay örgüsü içermediği için sisteminizden attığınız bu fazlalıklardan sonra kurgunuza tazelenmiş şekilde dönebilirsiniz.

Haydar Ergülen “Kıssadan Hikaye” adlı küçürek hikayesinde bundan yakınmış aslında.

“Niçin bu kısadan da kısa şeyleri yazıyorsun?
— Hikâye yazamadığım için!
Niçin hikâye yazamıyorsun?
— Şiiri çok sevdiğim için!
Peki, bunları niçin yazıyorsun?
— Uzun zamandır şiir yazamadığım için!
Niçin sonunu sözüm ona kıssadan hisselerle bağlıyorsun?
— Beceriksizliğim okuyanlara ders olsun diye!
Peki bu açıklamaları niye yapıyorsun?
— “Fazlalık”ı paylaşmak için… Belki azalırlar diye.”

Yazarlık serüveni de tıpkı ressamlık gibi pratikle gelişen bir şeydir. Küçürek hikaye demek pratik demek. Küçürek hikayeyi ‘’Az kelimeyle nasıl vurgulu bir anlatım yapabilirim? Bir cümleye kaç olay sığdırabilirim?’’ sorularının benzeri olarak düşünebiliriz.

Başlangıç için birkaç küçük tavsiye:

Bir sahneye, bir karaktere, bir çatışmaya odaklanmak, mekan tasvirlerini mümkün olduğu kadar kısa tutmak ve karakterlerin geçmişini ya da görünüşlerini uzun uzadıya hatta bazen hiç anlatmamak... Kelime sınırı az olduğu için kelimeleri daha dikkatli seçmek…

Karakteriniz ne istiyor?

Karakterinizi istediğini elde etmekten alıkoyan şey ne ya da kim?

Karakteriniz ne hissediyor? Onu böyle hissettiren olay ne?

Neden ve sonucu önceden belirlemek işinizi çok kolaylaştıracaktır.

En çok bilinen ve konuşulan küçürek hikayelerden bir tanesi Ferit Edgü’nün “Öç” hikayesiyle yazıyı bitirelim istiyorum. Yorum size ait!

“Köyün en hoppa kızını, köyün en aptal gencine verdiler. Sayısız çocukları oldu ama hiçbiri o aptal gençten değildi.”

Eğer küçürek hikayeyi sevdiysen ve daha fazla örnek okumak istersen aşağıya birkaç tane daha bırakıyorum. Keyifli okumalar!

YANGIN

Yanmış ormandan geçtim.
Kapkara, kömürleşmiş ağaçlar. Yanmış otlar. Çalılar. Isırganlar. Tüm börtü böcek yanmış.
Kaplumbağalar. Tosbağalar. Kertenkeleler. Yılanlar yanmış. Kelebekler bile.
Toprak öylesine sıcak ki üstüne basılmıyor. Kayalar cehennem kayası.
Yanımdaki dostum, “Bilmem biliyor musun” diyor, “böyle yangınlardan sonra, eğer yağmurlar bol
ve düzenli yağarsa bambaşka bir orman oluşur. Yeni ağaçlar, yepyeni bitkiler…”
“Ne kadar sürer bu,” diyorum.
“Havaya bağlı,” diyor. “Ben diyeyim yirmi, sen de otuz.”
“Görür müyüz,” diyorum.
“Bizler görmesek, çocuklarımız görür,” diyor.
“Onlara ormanı nasıl korumamız gerektiğini öğretmemiz gerekecek” diyorum.
“Kendimize de,” diyor dostum.
Üstüne basa basa bir kez daha; Kendimize de.

Ferit EDGÜ

ACI YAĞMUR

Bir zamandır ablam,
annemin kafayı üşüttüğünü söylüyordu.
Ben pek üzerinde durmadım.
Evet, ablam da haklı.
Yaşlı bir kadınla her gün
aynı evde olmak kolay değil.
Dün pazardı, şöyle bir uğradım onlara.
Biraz kaynattık işte, eskilerden filan…
Artık kalktım gidiyorum,
elini öptüm annemin.
“Oğlum, bir daha gelişinde anneni de getir…” dedi.
İçimdeki yangın gözlerimi yaşarttı.
Ablamın yüzüne bakmadan
kaçarcasına çıktım evden.
Yağmura sığındım dışarıda.

Necati TOSUNER

DULUN İLK YILI

“Ve kendimi hayatta tuttum.”

Joyce Carol OATES

KAYNAKÇA

https://www.turkedebiyati.org/kucurek-minimal-hikaye/

Editör: Pozan

--

--