Bir Hastane Koridorunda Düşündüklerim

Sena Ünal
Yazı Rehberi
Published in
4 min readMar 3, 2024

Burnuma dolan keskin iyodoform kokusu, boşaltılma zamanı çoktan geçmiş çöp tenekesi, pencerenin kenarından yüzüme vuran güneş ışığı, araları kirden simsiyah hâle gelmiş yerdeki fayanslar ve ben yaklaşık 2 saattir hastanedeyiz. Bundan yaklaşık 25 sene önce Ferhat Göçer henüz bir doktorken onun çalıştığı hastanede dünyaya gözlerimi açtım. O zamandan beri de ne yazık ki buralara yolum sıklıkla düşüyor. Ferhat Göçer’in çalıştığı hastanede doğduğum bilgisi kulağa havalı geliyor mu emin değilim ama doğduğum hastaneyi diğerlerinden ayırmak için kullanabileceğim bu detayı söylemeyi seviyorum. Ayrıca Ferhat Göçer’i yeterince cezbedici bulmadıysanız, size kendisinin cerrahlıktan şarkıcılığa geçen tek sanatçımız olduğunu da hatırlatırım. Gerçi bir hastane koridorundaysanız ve yeterince bunaldıysanız düşünecek bundan çok daha anlamlı şeyler bulacaksınız. Anne babasının yüzündeki karartıdan hasta olduğunu anladığınız çocukları düşüneceksiniz mesela. Yaşlı insanların hastaneye tek başına gelmesinin ne kadar üzücü olduğunu, burnunuza çalınan bu keskin kokunun adını bir ara Google’da aratmayı (Muhtemelen yine unutacaksınız diye isminin iyodoform olduğunu baştan söylüyorum.), sağlığınız için edilen bir anne duasını, en iyi damar yolu açan hemşirenin kim olabileceğini ve daha nicesini. Ben ise mevcudiyetime mahkumiyetimi böylesine yoğun hissettiğim anlarda kendimle sohbeti koyultmamak ve beni boğan bir vehime kapılmamak için sıklıkla etrafı izlerim.

Otobüs hastanenin olduğu köşeyi dönerken gördüğüm “Gürsaçlı Berber” tabelasından beri de yine bunu yapıyorum. Gür saçlının neden bitişik yazıldığını sorgulamıyorum ama gür bir saçın iyi bir berber olmak için ne gibi bir fayda sağlayacağını düşünüyorum. Kendi saçıyla pratik yapma fırsatı var bir kere diyor ve gür saçlı bir berberin kel bir berbere göre üç buçuk kat kadar avantaj sahibi olduğuna hızlıca ikna oluyorum.

Hastane kapısından geçtiğim an sarılan bir çifte ilişiyor gözüm. Sarılmanın hissettirdiklerini düşünüyorum. Günübirlik otel odasındaymış hissi veren omuzları, evinizdeymiş gibi hissettiren sarılışları, en son kime sarılmak isteyip sarılamadığımı ve şu sıralar omuzlarımın ne kadar sık ağrıdığını. Bana kalsa bir süre daha bunu düşünürüm aslında ama danışmadan gelen Cemşit Bey, sesi ile düşüncelerimin akışı değişiyor. Aşinayım çünkü bu isme. Cemşit, bizim fırına sıklıkla gelen bir delinin ismi. Aranızda Cemşit Bey’e deli dememden rahatsız olanınız varsa kendisinin bundan hiç de rahatsız olmadığını belirtirim. Deli birinin beyanını ciddiye almamak da bir seçenek elbette ama müsaadenizle ben kendisine deli demeye devam edeceğim. Cemşit, mahalleli tarafından deli mahlasıyla tanınan hemen her gün fırınımıza gelen kırklı yaşlarında bir abi. Cemşit abi fırına gelir, göz ucuyla şöyle bir etrafa bakar ve çok geçmeden babamı sorar. Babamı neden sorduğunu bilmediğimizi sanır ama biliriz. Ondan 10 lira istemek için. Ne enflasyon ne döviz kuru ne de ekonomimizin geldiği son hâl değiştiremedi bu miktarı. Anlayacağınız gönlü oldukça tok bir delidir Cemşit abi. Aylık 300 lira Cemşit masrafını gider defterine yazıyor muyuz acaba diye düşünürken bu kez de bir teyzenin sesi değiştiriyor düşüncelerimin akışını. Hastaneyle ilgili sorulan birkaç sıkıcı sorudan sonra malum teyze sorusu karşılıyor beni. “Ne iş yapıyorsun kızım, okuyor musun?” Yaşlılardan gelen bu sorulara hiçbir zaman dürüstçe cevap veremiyorum. Bence zaten vermemeliyiz de. Hele de teyzemiz sorduğu üç sorunun ardına en az beş tane hayatından şikâyet eder cümle sıkıştırdıysa asla yapmamalıyız bunu. Alımlı sevinçlerin hepsini bir çırpıda atlayarak geçirdiği ömründen yakınan birine (Tamam kabul ediyorum, teyze kendini tam olarak böyle ifade etmedi ben birazcık süsledim.) nasıl “Teyzecim ben aslında gölge yazarlık gibi bir şey yapıyorum, biri için komik kısa metinler yazıyorum ama bundan bahsetmemem gerekiyor zaten bu işten çok az para kazanıyorum. Ayrıca haftanın ilginç ve komik haberlerini bularak onları derliyorum bu iş içinse neredeyse para bile almıyorum.” diyeyim? Demiyorum haliyle. Ona duymak isteyeceği yanıtları veriyorum. “Hukuk okuyorum teyzecim.” “Evet evet devlete sırtımızı yaslamak lazım ben de savcı olmak istiyorum zaten çok haklısın.” “Avukatlık yasal dolandırıcılık, doğru söylüyorsun.” Ayaküstü bu kadar yalan söylemekten yorulduğum için teyzenin yanından nazikçe ayrılıyorum. Yürürken gözüme kotumdaki leke ilişiyor ve hemen size kota ismini veren hikâyeyi anlatmaya karar veriyorum. Yugoslavya göçmeni bir terzi olan Muhteşem Kot, o dönem “blucin” olarak bilinen bugünkü kot pantolonları 1960’larda ülkemize getiriyor. Marka ismi için de oldukça yaratıcı bir karara imza atarak soyadını seçiyor. 1992 yılında şirket batıyor ama Muhteşem Bey’in soyadı bugün “kot pantolon” kullanımıyla hepimizin diline yerleşmiş oluyor. Ben bu bilgiyi öğrendiğimde ilk olarak ülkemizde Muhteşem ismine sahip kaç kişinin olduğunu araştırmıştım (14.724). Siz ise bu bilgiyi dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz. İsterseniz bir ilk buluşmada flörtünüze genel kültürünüzü kanıtlamak, isterseniz arkadaş ortamlarında kullanmak yahut Kot soyadına sahip kaç kişinin olduğunu araştırmak için. Siz bu bilgiyi nerede kullanacağınızı düşünürken izninizle ben yazıma devam edeceğim.

Rutin hastane bekleyişleri, gerekli kontroller, ince damarlarım yüzünden hiçbir zaman ilk seferinde alınamayan kan verme faslından sonra nihayet koridorda boş bir sandalye bulup oturuyorum. Geleli 2 saatin geçtiğini fark ediyor ve hastane koridorlarında geçirilecek daha epey zamanım olduğu için bu denemeyi yazmaya koyuluyorum. Size Ferhat Göçer’den, Cemşit’den, saçları gerçekten gür mü bilemediğimiz gür saçlı berberden, meraklı yaşlı teyzeden ve Muhteşem Kot’dan bahsediyorum. Aniden sıkılıp temiz hava almak için dışarıya doğru yürürken kendimin devamı olmakta neden bu kadar zorlandığımı düşünüyorum, ömre yük akılları, biteviye kalp kırıklıklarımı, uzun süredir asılı kaldığım o hikâyenin artık sonlandığını ve çok sevdiğim bir şiirin de dediği gibi üzünç sevgilim ya da nane otları.

Editör: Buse Özcan

--

--

Sena Ünal
Yazı Rehberi

Bendeniz anlam mefhumuna vurgun bir münzevi. Herkese pay edilen hoşnutsuzluktan nasibini almış, biraz sizden biraz ondan birazcık da bundan biri.