Dünyayı Kuran Adamın Mezarı

“Ruhları erken uyandırılmış çocukların ruhu tek bir yeri özler, o mağarayı.”

Ceyda
Yazı Rehberi
6 min readMay 29, 2024

--

Dilim damağıma yapışmış ve terden sırılsıklam olmuş halde gözlerimi açtım. Yatakta sürekli dönüp durduğum için yorgan bir topak haline gelmiş ayak ucumda toplanmıştı. Bir süre nerede olduğumu anlamaya çalışarak gözlerimi kırpıştırdım. Kalbim maraton koşusuna çıkmış kadar hızlı atıyordu. Yatakta doğruldum ve saate bakmak için yanımda duran telefonu elime aldım. O sırada telefonuma bir mesaj düştü.

“Offf uyuyamadım. Uyanık mısın?”

Mesaja yanlışlıkla tıklayınca ağzımdan tatsız bir ses çıktı. Görüldü atmak istememiştim. Ne gördüğümü hatırlayamıyor olsam da aklım hala gördüğüm rüyayla dağınıktı bu yüzden gece sohbeti şu anda hiç ilgimi çekmiyordu. Mesaja cevap vermeyerek telefonumu kilitledim ve yataktan çıktım.

Islanmış tişörtümü değiştirdim. Odayı havalandırmak için camı açtım. Kuşların sesini duyana kadar odanın içerisinde boş boş dolandım. Geri uyuyamayacak kadar gergin hissediyordum. Bir çocuk olsam şimdiye annemle babamın yanına gitmiş ve aralarına yatmış olurdum.

Sonunda mahalleden gelen bir kapı sesi duyuldu. Demek ki işe gitme saati gelmişti. İşi uzakta olanlar ya da normalden erken başlayanlar yavaş yavaş evlerinden çıkmaya başlamıştı.

Yatağıma bıraktığım telefonu elime aldım ve gelen mesajları görmezden geldim. Görüldü atmam ve cevap vermemem üzerine bir şeyler yazmıştı. Bir de birkaç iş arkadaşı. Instagram'a girdim, hikayeler arasında dolaştım. Birbirinin aynısı fotoğrafları hızlıca geçtim. En sonunda telefonumu cebime attım ve evden çıkmaya karar verdim.

Uykulu insanların dikildiği durağa gittim, onlarla birlikte bekledim. Yanımda duran insanların telefon ekranlarına baktım. Utanmazca mesajlarını okudum.

“Günaydın. Dün mesajıma dönmedin uyuya mı kaldın?”

“Başka bir soru daha sormuştum. Onu cevaplamadın.”

“Şimdi biz neyiz?”

“Nereye gidiyorsun sabah sabah?”

“Akşam boş musun?”

Otobüs geldi. Nereye gittiğine bakmadan bindim. Boş bulduğum ilk yere oturdum. Uykulu insanlar, sabahına yulaflı chia tohumlu kahvaltısıyla başlayan insanlar, sabahın serinliğiyle burnunu çeken insanlar, tişört giyip çıkan insanlar, evde bekleyeni olan insanlar, evde bekleyeni olmayan insanlar, birbirinin aynı insanlar.

Instagram hikayelerinden ve öğlen toplaşıp içtikleri Türk kahvesinden ibaret olan insanlar. Herkesin kafasına hayır sen çok özelsin, sakın intihar etme diye fısıldayan psikologlar ve eve gidince sıradanlığından bıkıp kocasına sıkıldığını haykıran psikologlar.

Hesap sormalar, nereye gidiyorsunlar, ne zaman geliyorsunlar, akşam boş musunlar. Boşluğunu kimsenin bilmediği kadar boş olarak yaşamak isteyen insanlar. Boşum ama sen bilme, bu yüzden doluyum. Dolu değilim aslında o yüzden işim var. Ne işim var? Sana ne. Boş olmakla işim var.

Hangi duraklar daha dolu, neden dolu? Spawn olmaya ne denir Türkçe’de? Bir anda belirmek? Durağa gelirsin bomboştur sonra bir anda dolar. Sen varsın diye durağa insan spawnlanır.

Bir anda belirirler.

Sımsıkı olur, o kadar sıkı ki ilk gelmiş olmana rağmen otobüse tek binemeyen sen olursun. Şoför seni almadan gider ama 100 metre sonraki durakta bekleyen üç kişi bir şekilde sığar ya. Sonra tüm gününe o üç saniyelik anın siniriyle devam edersin.

Bir kitapta okumuştum, otobüsleri çamaşır makinesine benzetiyordu. Durağa gelince de insanları tükürüp atıyordu.

Spawn için tükürmek desek, NPC de çamaşır mı oluyor bu durumda?

Son durağa gelince indim. Hiçliğin ortası desek de olur belki ama her şey de var aslında. Benim bilmediğim bir yer olduğu için burası bir hiçlik. Kafamda oluşturulan şehir haritasında bu kısım henüz keşfedilmemiş. O yüzden beyaz bir sayfa gibi. Yürüdükçe yükleniyor.

Karnım guruldamaya başladığında telefonumu çıkartıyorum tam o sırada bir mesaj geliyor. Nasıl yakalayabilir ki tam bu anı? Telefonun kilidini açtığım an mesaj atılması ben durağa vardığımda insanların tükürülmesiyle aynı hissettiriyor. Görmemişim bahanesinin elimden alınması beni rahatsız ediyor. Saatlerdir bakmadım telefonuma ve şimdi tam şu anda mesaj attığı için içimde karşı konulamaz bir mesaja bakma isteği duyuyorum.

Mesaja cevap verirsem ne yapıyorsun diye soracağını biliyorum ama yalan söylemek istemiyorum. Boşlukta süzülüyorum desem beni sorgulayacak, sabah sabah ne bu kafa açan düşünceler diyecek. Bilme ne yaptığımı istemiyorum yazasım geliyor ama kaba bir insan da olmak istemiyorum. İlişkimiz etkilenmesin mümkünse. Dışarıdayım desem nerede olduğumu soracak, ben de bilmiyorum diyeceğim ve olay daha da karışacak. Kendimi açıklama yapacak kadar rahat hissetmiyorum. Uğraşmak istemiyorum daha doğrusu.

Bugün sadece beni rahat bıraksa olmaz mı? Böyle yapınca boğuluyorum.

Mesajı görmemiş gibi yapıp telefonu tekrar cebime koydum. Bir fırına denk gelmeyi umarak sokaklarda boş boş dolandım. Midem artık iyice ekşimeye başladığı anda sokağın köşesini döndüm ve tam önüme bir fırın düştü. İçeri girdiğim sırada fırıncı yeni pişmiş simitleri fırından çıkartıp tezgaha atıyordu. Belki de bütün tükürmeler o kadar da kötü değildi. İçeri girdiğim anda taze simit alabileceğimi bilmek güzel bir his.

Karnımı doyurdum. Yürümeye devam ettim. Yürüdüm yürüdüm sanki sonsuzluğa yürüdüm. Telefonum çalıp beni durdurana kadar yürümeye devam ettim. Keşke telefonumu evde bıraksaydım.

“Alo?” dedi Berna’nın sorgulayan sesi. Telefonu açıp da ses vermediğim için kafası karışmıştı muhtemelen.

“Efendim?” İçimdeki bütün gücü bir nefeste toplayarak tek bir kelime söylemek için harcadım. Konuşmak ve derdimi anlatmak sonsuzluğa yürümekten daha zordu.

“Telefona cevap verebiliyormuşsun. Niye dönmüyorsun mesajlarıma? Bir şey mi oldu?” Durup etrafıma baktım. Nereye gelmiştim ki? Fena kaybolmuştum harbiden. Şehirden çıkmış ve toprak bir yola girmiştim. Sağ tarafım kayalık bir dağ sol tarafım tarlayla doluydu.

Ne dediğimi bilmeden cevap verdim. “Yoo olmadı bir şey. Ne oldu?”

“Merak ettim bir şey olduğu yok. Sen iyi misin? Geçen günkü tartışmanın intikamını almıyorsun inşallah.” Deyince dikkatim konuşmaya çevrildi. Geçen gün tartışmış mıydık? Hatırlamıyorum desem fena bozulurdu, belki de tavır aldığımı düşünürdü. İyiyim demek bile şu an için yüktü.

Kaybolmuştum.

Ben cevap vermeyince devam etti. “Bilmeden bir şey mi yaptım?”

Ve sonra en söylenmeyecek şeyi söyledim.

“Her şey seninle ilgili değil Berna.”

“Ne?” Şok olmuştu. Tabii olur. Düşünmüyordum ki. O da biliyordu her şeyin onunla ilgili olmadığını ama insana hoş geliyordu her şeyin onunla ilgili olduğunu düşünmek, iyi ya da kötü olması fark etmiyordu. Merkezde olmak her zaman insana farklı bir haz veriyordu.

“Benimle ilgili dememiştim zaten. Bana görüldü attın diye ben bir şey yaptım zannettim. Ondan sordum. Neyse kapat ya.” Telefonu suratıma kapattı. Her şeyin onunla ilgili olmadığını hatırlamak belki de rahatsız etmişti. Travmatik insanlar için ilgi kötü ya da iyi olarak ayrılmazdı. İlgi ilgiydi.

Sabahtan beri iş yerindeki arkadaşlardan da bir sürü mesaj gelmişti ve onlara da görüldü atıp cevap yazmamıştım. İşe onlar yüzünden mi gitmemiştim şimdi? Berna’ya bunu açıklasam daha mı iyi olurdu? Bir tek sana görüldü atmadım için rahat olsun Berna. Ben böyle bir malım. Ben böyle dedim diye hemen rahatlardı herhalde.

Telefonla konuşurken tekrar yürümeye başlamıştım ama bunu ancak farklı bir yerde olduğumu görünce anladım. Yol ayrımında bir tabela vardı ve ok işaretiyle birlikte mağara yazıyordu. Şehrimde bir mağara olduğunu bilmemem neden garibime gitti bilmiyorum ama çok şaşırmıştım. Ok işaretini takip etmeye başladım. Bir mağaraya ulaştım. Telefonumun fenerini kullanarak içeriye bakmaya çalıştım. Ayağım bir taşa takılınca sendeleyip yere kapaklandım. Çarptığım taş öyle güzel bir yontma taştı ki görünce ayağımın acısını falan unuttum. Işık tutarak üstündeki yazıyı okumaya çalıştım.

“Barış was here.”

“BJK aşktır.”

“Gülay ben senin a-“

Beyinden yoksun ergenler burayı da bulmuştu anlaşılan. Elimle kabartmayı takip ederek taşta asıl yazanı çözmeye çalıştım.

“DÜNYAYI KURAN ADAMIN MEZARI.”

“RUHLARI ERKEN UYANDIRILMIŞ ÇOCUKLARIN RUHU TEK BİR YERİ ÖZLER, O MAĞARAYI.”

Sonra eve döndüm, saat çok geç olmuştu. Akşam yemeği yedim. Üzerimi değiştirdim. Yattım. Çok yorulduğum için hemen uyuyacağımı düşündüm ama uyuyamadım, yatakta döndüm döndüm. Kalktım. Telefonu elime aldım ve Berna’ya mesaj attım.

Ekranın önüne toplanmış bir grup insan iyice eğilerek ekrana kitlendi ve nefeslerini tuttu. İçlerinden birisi telefonun ekranını daha iyi görebilmek için görüntüyü oraya yaklaştırdı.

“Offf uyuyamadım. Uyanık mısın?”

Mesaj anında görüldü oldu ama cevap gelmedi.

“Çok yaklaşmıştık. Denek 48 başarısız. Z raporunu akşama bana yollayın.”

--

--