Dinozor Öyküleri Kitap İncelemesi

Ray Bradbury kaleminden geçmişin ve geleceğin öyküleri

Pozan
Yazı Rehberi
5 min readMay 27, 2024

--

Kitap Adı: Dinozor Öyküleri | Yayınevi: İthaki Yayınları | Sayfa Sayısı: 92 | Çeviren: Elif Ersavcı

Bilimkurgu türü bir yana öykücülük, hikâye anlatıcılığı denildiğinde daima hatırlayıp anmamız gereken bir isim var. Ray Bradbury, yaşadığı süre içerisinde de kendisine bilimkurgu yazarı lafı yapıştırılmasına rağmen o edebiyatın her türünde eser vermeye itinayla devam etmiş biri. Bazı öyküleri Mars’ta geçiyor olabilir bazı romanları kitapların yakıldığı distopyaları konu alıyor olabilir ama o hem geçmişe hem geleceğe ait öyküler yazan bazen de bizim zamanımızdan çıkıp başka zamanlarda var olan olayları da kaleme aldı.

İthaki Yayınları, “Bilimkurgu Klasikleri” serisine doksanıncı kitap olarak Dinozor Öyküleri isimli ufak seçkiyi dilimize kazandırdı. Kapağa baktığımızda dinozor görseline iki taraftan gelen ışığın, içeriğinde yer alan öykülerin hem geçmişte hem gelecekte geçiyor olması simgelenmiş olabilir mi diye düşünmeden edemiyorum ama bu kadar detay düşünmeye gerek var mıdır? Dinozor Öyküleri isimli bir kitabın kapağına yaraşır şekilde dinozor kullanılmış.

Şahsen kitabı okumaya başlamadan evvel yazarından dolayı olumlu bir ön yargıya sahiptim. İyi öyküler okuyacağımı biliyordum. Beklemediğim şey kitabın içerisinde iki adet şiir bulunmasıydı. Bu şiirler vasıtasıyla Ray Bradbury’nin kaleminde şairliğin güçlü bir yan olmadığını öğrenmiş bulundum. Öyküleri ve romanlarındaki edebî derinliğe sahip olmasalar da eğlenceli olduklarından ve bu kitap aslen bir şiir kitabı olmadığından iki şiir hakkında da olumsuz bir düşüncem yok.

Zaten şiirleri kaleme alan kişinin öykücü-romancı olması şiirlerin yapısına baktığımız zaman da anlaşılıyor.

Kitabın içerisinde bir ön söz, bir giriş, dört öykü ve iki şiir bulunuyor. Doksan iki sayfaya bu içeriklerin sığmış bulunmasından öykülerin kısa olduğu tahmininde bulunabilirsiniz. Ön sözde, Ray Harryhausen’ın Ray Bradbury ile paylaştıkları dinozor sevgisine dair birkaç söz okuma şansına erişiyoruz. Giriş sayfasındaysa Ray Bradbury bize dinozor sevgisinden bahsediyor birkaç sayfa boyunca. Yirminci yüzyılda büyümemiş bulunduğumdan dinozorlar benim için olağanüstü bir merak unsuru değil. Zamanında Hollywood tarafından yapılmış sinema filmleri her çocuğun yüreğine dinozor sevgisini aşılamışken benim için fantastik birer hayvan olmanın ötesine geçmemişlerdi.

Dinozorlarla karşılaşmam çoğu zaman bilgisayar oyunları üzerinden gerçekleştiğinden ve oyunlarda onları çoğu zaman öldürmem gerektiği için onlarla yakın bir bağ kuramamıştım.

İşte tüm bunlara rağmen kitaptaki dört öykü de beni fazlasıyla etkiledi çünkü dört öykü, dinozor imgesini dört köşeye çekip farklı boyutlara ulaştıran elementlere sahipti.

Sürprizleri kaçmasın diye fazla detaya girmeden size öykülerden bahsetmek isterim.

  • Büyüyünce Ne Olmak İstiyorsun Dinozordan Başka? öyküsünde dinozorlara olağanüstü bir sevgi duyan çocuğun bu sevgi uğrunda neler yapabileceğine göz atıyoruz.
  • Bir Gök Gürültüsü Sesi öyküsünde avcılık iştahlarını yaşadıkları dünyada dindiremeyen insanların dinozor avlamak için yaptıkları yolculuğa eşlik ediyoruz.
  • Sis Düdüğü öyküsünde bir deniz fenerine bekçilik yapan iki insanın bir gemi olmayan bir misafirle karşılaşmalarını okuyoruz.
  • Tyrannosaurus Rex isimli öyküde stop motion tekniği ile dinozor filmi çekmek isteyen bir sanatçının Hoolywood’daki çırpınışlarına tanık oluyoruz.

Bir bakışta anlaşılabildiği gibi, dört öyküyü neredeyse dört ayrı janra içerisinde değerlendirmek mümkün. Aralarından favorim Tyrannosaurus Rex isimli öykü oldu çünkü dinozor odaklı olmayıp dinozorları bir araç olarak kullanıp aslında Hollywood’a ve film emekçilerine odaklanmasıydı.

Bilimkurgu sever olarak Bir Gök Gürültüsü Sesi öyküsünü de beğenmiş olsam da o zamanlar için yeni olmasına karşın günümüze kadar defalarca kullanılmış bir teori üzerinden hikayesini kurgulamış olmasından ötürü kiatbın en iyi öyküsü olarak göremedim.

Burada değerlendirmeleri Ray Bradbury standardı üzerinden değerlendiriyorum. Tüm yazarların tüm öykülerini düşünürsek dört öykü de çok başarılı. Hepsinin bir derdi var, akışı var ve anlatmak istediğini incelikli detaylarla, hoş nüanslarla aktarıyor.

Sis Düdüğü öyküsü aslında jenerik bir korku öyküsü olabilecekken sırtını iyi, güzel bir fikre yasladığı için kardeşlerinden farklı olmayı başarmış. “Hayatımda bir kere farklı bir şey oldu, zarar görmeden buna şahit oldum ve bir daha bundan kimseye bahsetmedim” temalı korku öykülerine tok olmama rağmen bu öyküden keyif almayı başarabildim.

Kitabın güzel yanı dinozorlardan hoşlanan herkese hitap edebilecek bir kitap olması. On iki yaşındaki bir çocuğun da on sekiz yaşındaki bir gencin de bu kitabı okuyup zevk alabileceğini düşünüyorum. Aksine pek rastlayamadığım için bu kitabı okuyacak küçük yaştaki okurların çoğunluklu erkek olacağını tahayyül ediyorum ister istemez ama dinozor sevdalısı bir kadın jenerasyonu yaratmak istiyorsanız romantik-fantastik kitapları arasında mekik dokuyan kızlara bu kitaba bir şans vermesini salık verebilirsiniz.

Dinozorlar insan dışı, duygusuz ve vahşi birer canavar olarak görülse de Ray Bradbury onları her bir öyküde farklı bir şekilde insanlaştırmış. Tarih öncesinde var olmuş, bize dair dünyada hiçbir şey yokken hüküm sürmüş ve talihsiz bir meteor sonucunda yok olmuş bize petrolü hediye etmiş olan dinozorların şimdiki insanın hayatına nasıl etki edebileceğini bulmuş, değerlendirmiş.

Küçük elli, koca ağızlı ve bina boyutundaki yaratıkların midelerini doldurmak dışında bir arzuları olmayabilir ama onlar hakkında film yapan, her bir türüne tutkuyla bağlanmış bir animasyon sanatçısının karnını doyurmak dışında arzuları vardır. Yavrularıyla ya da ebeveynlerine içgüdüsel olmayan bir bağları yoktur ama gerçek dinozor kemiği görmek için şehir merkezindeki müzeye gitmek için dedesinin başının etini yiyen ufak çocuğun dedesiyle içgüdüsel olmayan bağları vardır.

Yazarın hayata 2012 yılında veda ettiğini düşünürsek klasik Jurassic Park serisini izlemiş olmalı. Bu öyküleri yazmış bir insanın o filmler hakkındaki düşüncelerini duymak isterdim.

İnsanların dinozorları neden sevdiğine dair, giriş yazısında şöyle bir şeyden bahsediyor Bradbury:

“Eğer hemen şu anda, buraya bir yabancı dalsa ve ‘Aman Yarabbim, dışarıda bir dinozor var!’ diye bağırsa, ne yapardınız?”

“Dışarı koşup bakardık!” diye itiraf etti herkes.

“Evet, dedim, “Bunun doğru olamayacağından yüzde yüz emin olsanız bile öyle yapardınız. Ama neden fırlayıp koşardınız öyle? Çünkü bir mucize olmasını umardınız. Çünkü, kalbinizin derinliklerinde, brontosaurusların, evcil olmak şartıyla tabii, dünyaya geri dönmesini isterdiniz.”

Jurassic Park ve Jurassic World filmlerinden öğrendiğimiz üzere bu fikir bir mucize olması yanı sıra lanet de olabilir. Dinozorların neden insanlarla aynı dönemde bulunmamış olmasının nedenlerinin gayet açık olduğunu düşünüyorum.

Bir hayvan, kendisinden kat be kat küçük bir varlığın karşısında evcilleşebilir mi? Biz kendimizden küçük birinin sözünü dinliyor muyuz?

Hayvanat bahçesindeki hayvanları cevap olarak kabul edemiyorum. Onlara esir, çalışan, personel denilebilir ama evcil diyemeyiz kanaatimce.

Dinozorlar gerçek hayata dönmeyecek olsa bile kendilerine edebiyatta yer bulabiliyorlar. Aslında görsel olarak etkileyici olan o büyük yaratıklar, iyi ve başarılı yazarların elinde en az bir Hollywood filmi kadar etki yaratabiliyor. Ray Bradbury de bu konuda bir istisna değil.

Sonuç:

Bilimkurgu klasiği olarak raflarda yer edinmiş olsa da korkuyla, gerilimle ya da dinozorlarla ilgili olan herkesin alıp okuyabileceği, keyifli bir kısa öykü kitabı Dinozor öyküleri. Başka bir açıdan bakmak isterseniz, dinozorlara merak duyarak çocukluğunu geçirmiş bir adamın kendisinden milyon yıl önce yaşamış dev yaratıklara yazdığı bir açık mektup olarak da görmeniz mümkün.

Sonraki yazılarda görüşürüz.

Görüşeceğiz de…

Editör: Şevval Aydoğan

--

--

Pozan
Yazı Rehberi

Kafamın içinde altınlar var ama çıkmaları için italyan bir tesisatçının aparkat atması gerekiyor.