Onun gözünden yazarlığı konuşuyoruz!

Dipnot: Gülşah Elikbank

Türkiye’nin ilk fantastik kurgu serisi, mitoloji festivali ve çok daha fazlası

Yazı Rehberi
Yazı Rehberi

--

Herkese merhaba! Sizlerle yazarları ve dergileri buluşturan röportaj serimiz Dipnot son hızıyla devam ediyor! Bu sefer mikrofon Gülşah Elikbank’ta! Kendisine yazarlık konusu başta olmak üzere benzer konularla ilgili birkaç soru yönelttik.

Hazırsanız sorularımıza başlayalım!

— Öncelikle hoş geldiniz! Röportajımıza sizi tanıyarak ve yazarlık serüvenine nasıl başladığınızı öğrenerek başlamanın daha iyi olacağını düşünüyoruz. Sizi henüz tanımayan okurlar ve yazar adayları için bize kendinizden ve bu serüvene nasıl başladığınızı ve sürecin nasıl ilerlediğini anlatır mısınız?

Benim hikayem biraz farklı. Çünkü İstanbul’da bir turizm firmasında üst düzey yönetici olarak çalışırken ilk romanımı yazdım ve o süreçte istifa ettim. Üstelik ilk romanım fantastik bir üçleme olunca edebiyat dünyasında hızlı fark edildim ve özellikle genç okurlar tarafından sevildim. Bu beni doğru yolda olduğuma inandırdı.

Artık edebiyattaki 15. yılımdayım. 11 roman ile ve 10 farklı ülkede okunan bir yazar olabilmiş olmam da yolun doğruluğunu gösteriyor sanırım. Benimki biraz gemileri yakmaya cesaret etme öyküsü kısaca… İyi bir kariyer her zaman mutluluk getirmiyor, ben bunu erken yaşta fark ettim. Belki de ailemin maddi zorlukları, annemin beni yalnız büyütüyor olması nedeniyle çalışmaya 19 yaşında başlamış olmam, her yolu bana biraz erken açtı.

Zorlu, mücadeleli ama huzura ulaşan bir yolculuk oldu benimki.

— Bir okur ve yazar olarak edebiyat dünyasında sizi en çok etkileyen eserler ve yazarlar hangileridir?

İlk olarak ortaokulda babasız ve yalnız büyüyen bir kız çocuğu olarak, tam da böyle bir kahramanı anlatan Bir Genç Kızın Öyküsü, İpek Ongun beni çok etkiledi. Daha doğrusu bir yazarın ne yapabileceğini bana o kitap öğretti. Sonra üniversite son sınıfta okuduğum Nietzche Ağladığında, Irvin Yalom romanı beni ters yüz eden bir hikayeydi. O zaman psikolojiye merakım başladı ve yüksek lisansımı da bu alanda yaptım zaten. Romanlarımı okuyanlar benim karakterlerimin psikolojik altyapılarına çok iyi çalıştığımı bilirler. Bunu o romana borçluyum.

Son olarak da istifa etmeye karar vermemi sağlayan, Sana Gül Bahçesi Vaat Etmedim romanı… Tam da dünya sancısı çektiğim, hayatı anlamlandırmakta ve devam etmekte zorlandığım bir dönemde okuduğum o roman, bana “normal” olduğumu hissettirdi. Zaten son kitabım Delirmiş Evrenin Ortasında biraz ona selam duruşudur.

— Türkiye’de ilk fantastik kurgu üçlemesini yazmanızla öne çıkmıştınız. Bize bu deneyimden ve fantastik edebiyatın sizin için öneminden bahseder misiniz?

Aslında pek de planlı bir başlangıç değildi benim için. Ben anneannesinden masallar dinleyerek büyümüş bir çocuğum. Bir de küçük yaşta fazla yalnız kalmış bir çocuk olarak, hayal dünyası benim için her zaman gerçeklerden daha özeldi ve daha “gerçekti”. Günebakan Üçlemesi lanetli bir kasabada geçiyor ama o romanlarda sorguladığım bir şey vardı.

Ya aslında dünya lanetli bir yerse?

Bu türde bir kadın olarak öne çıkmam edebiyat dünyasında çabuk fark edilmemi sağladı. Sanırım ben de süreci iyi yönettim. Okurlarımla bağım 15 yıldır hiç kopmadan devam etti. Mesela lisede beni okuyan okurlar üniversiteye gidince beni okullarına davet ederler. Ben de memnuniyetle giderim. Bağımız hep devam eder.

Bu benim için bir yolculuk ve bu yolda yalnız olmadığım için çok mutluyum.

— Mitoloji Film Festivali'nin direktörlüğünü yapıyorsunuz. Bize bu festivalden biraz bahseder misiniz? Bu yıl bizi neler bekliyor, gelecek için planlarınız neler?

Uluslararası Mitoloji Film Festivali (UMFF), fikir olarak bana ait olan tematik bir festival. Geçen yıl Kültür Bakanlığının da desteğiyle ve küçük bir ekiple hayata geçti. Edebiyat ve psikoloji ile geçen bunca zamandan sonra fark ettim ki ikisinin de kökeninde aslında mitoloji var. Bu sebeple festivalin sloganı da “İnsanlığın Ortak Hikâyesi”. Hangi ülkede yaşarsak yaşayalım bizleri birbirimize bağlayan ortak bir mirasımız, öykümüz var. Yerel farklılıklar zamanla bazı değerleri değiştirmiş ve dönüştürmüş olabilir ama orada fark etmemiz gereken bir öz var. Biz festival olarak o özün peşindeyiz. Bu sene ikincisini düzenleyeceğiz ve içine gastronomi, müzik de ekleyeceğiz. Çok iyi bir akademik danışman kadromuz da var.

Sanatın her disiplinini kucaklayan bir festival hayalimiz var, ona adım adım yaklaşıyoruz.

— Yazdığınız kitaplar başka dillere çevirilerek yabancı okurlarla buluştu. Eserlerinizin dünyaya açılması sizin için nasıl bir tecrübeydi? Yabancı okurlarınızdan nasıl tepkiler aldınız?

İlginç deneyimlerim oldu sahiden de. Mesela Aşkın Gölgesi romanım Arapça olarak Ortadoğu’da yayınlandığında sürekli Arapça mailler alıyordum. Önceleri reklam sandım, pek dikkat etmedim fakat sonra her gün 10 tane gelmeye başladı. Bir de baktım ki bunlar okur yorumlarıymış. Romanım orada çok sevilmiş. Hatta Ürdün’de ülkenin önemli bir okur grubu roman üzerine önemli bir makale bile yayınlamış. Sonrasında keza Yalancılar ve Sevgililer romanım Rusya Moskova Üniversitesinde hiç haberim bile olmadan bir akademik makaleye konu oldu. Zaten sonrasında o romanla Bükreş Kitap Fuarında önemli bir ödül de aldım. Üsküp Kitap Fuarına Türkiye’yi temsilen davet edildiğimde çocuklar ellerinde Medusa’nın Pusulası romanımın Makedoncası ile uzun bir kuyrukta bekliyorlardı. O an kalbim öyle hızlı çarpmıştı ki. Demek ki edebiyat böyle ortak bir duygu oluşturabiliyordu.

— Türkiye’nin ilk edebiyat konseptli otelini açarak ödül aldınız. Bu fikir nasıl aklınıza geldi? Bize bu süreçten bahseder misiniz?

İlk romanımı yazıp istifa ettikten sonra farklı bir şeyler yapmak istedim ama edebiyattan da kopmak istemiyordum artık. Fakat en iyi bildiğim iş de turizm ve bir şehri sanatla öne çıkarmaktı. Ben de bunun için ülkede henüz olmadığını fark ettiğim bir konsept yarattım ve edebiyat konseptli, edebiyatın 15 ismine adanmış bir müze otel açtım. Açtığım yıl, Kültür Bakanlığı da beni yılın turizm işletmecisi seçti çünkü otel, yurt dışında Türkiye’den hızlı tanındı ve sevildi. Yunanistan’dan ve İspanya’dan birçok turist sadece bizim oteli görmeye geldi İzmir’e. Zaten bir şehir de en iyi böyle farklı işlerle tanıtılır bana kalırsa.

— Son olarak amatör genç yazarlara neler söylemek istersiniz?

Ben yazı dersleri de veriyorum. Orada da altını çizdiğim iki konu var. Biri; iyi okur olmadan iyi yazar olunmaz. İkincisi de yazarlığın ilhamla ilgisi yoktur. Yazarlık çalışmaktır, hem de epey disiplinli çalışmak, araştırmak, bir de adanmak… Bu işi tutkuyla yapmayan zaten sürdüremez.

Yazı Rehberi olarak hem yazarlara hem yazarların oluşumlarına, dergilere ve topluluklara mikrofon uzatmaya devam edeceğiz.

Sevgili, değerli Gülşah Elikbank’a bizlere vakit ayırdığı için ve bu röportajı gerçekleştirdiği için teşekkür ederiz.

Bir sonraki Dipnot röportajında görüşmek üzere!

Bize Ulaşın!
Mail: info@yazirehberi.com / medium@yazirehberi.com

--

--