durgun suyun içinde dalga yaratmak ister gibi bakıyorsunuz gözlerime

ayşenur
Yazı Rehberi
Published in
3 min readMay 19, 2023
Photo by Marko Blažević on Unsplash

Durgun suyun içinde dalga yaratmak ister gibi bakıyorsunuz gözlerime. Dudaklarınız kesilmemiş bir bez gibi mütemadiyen bitişikken suya dokunan bedeniniz çok şey anlatıyor dalgaların uzağındaki yabancıya, bana. Gelmemi istiyorsunuz. Gelmem için beni varlığınızla tehdit ediyorsunuz. Hayatımda bundan şiddetli çok az şeyle sınandım, yapmayın. Hemen suya atlayıp size kavuşmamak için sabahlara değin koyun koyuna yattığımız dağın üstünü kaplayan ağaçlardan daha çok insanla mücadele ediyorum. Öyle ya, biz apaçık birlikte olamayız sevgilim.

Kulaçlarınızdaki hoyratlık bana duyduğunuz özlemle şiddetleniyor, size görece ufak, cılız kalan bedenimi sarıp sarmalamak, içinize katmak ister gibi dalıyorsunuz suya. Anlıyorum. Beni uysallaştıran nahifliğiniz nerede? Sizi kabalaştırdım mı yoksa ben? Varlığıma aç, tenime gaddar, gözlerime ateşsiniz bugünlerde. Benden önceki sizi hatırlıyor musunuz T……?

Gülünç bulacak, belki de toyluğuma vereceksiniz ancak sizi ilk kez, suyun içinde hem de büyük söğüt ağacının oradaki düzlükte, benim yerimde yüzdüğünüzü gördüğümde öfkeyle dolmuştum. Yerimde duramıyor, size çatmak istiyordum. Akıl alır şey miydi üç dağı kaplayacak kadar büyük olan gölde aynı yeri seçişimiz? Benim aklım almadı ama oldu. Batı yamacındaki çiçekli tepeden soluk soluğa indim, üstüne tökezleyip düştüğüm için kuru toprakta belendim, cebimdeki kalemin ucu kırıldı. Gelincik çiçekleri halime güler gibi salındı bedenimin oluşturduğu esintide. Kısacık bir andı, gerçekle hiçbir ilgisi yoktu, ancak alındım ve size daha çok kinlendim T.…...(Adınızı anamıyor olmak, farklılıklarınızı sayfalara bir bir işleyemiyor olmak ne acı. Gözünüzün üstündeki ben hakkında konuşmak istiyorum.) Size olan yolculuğum en başından zorluydu, anlamalıydım fakat gözüm varlığınızdan başka hiçbir şey görmüyordu. Suya dalıp sizi ıslak omuzlarınızdan yakaladığım gibi hunharca silkelemek, suyu devindiren heybetli bedeninizi derhal def etmek istiyordum oradan çünkü sahipsiz bu yeri o kadar kendime ait kılmış, o kadar onunla bütünleşmiştim ki, istila edilmiş hissetmekten kendimi alıkoyamamıştım, o an giysilerimin içinde sizden daha çıplak, daha görünür ve bin kat daha savunmazdım.

Bir hedef gibi avlandığıma karar verdim, beni yakalamış ve boyunduruğunuz altına almıştınız. Sizi boğmalıydım. Canınıza kast etmeliydim. Sizi oradan ırak kılacak her şeyi yapmalıydım. Ne cahilce sözler etmişim içimden, öyle değil mi? Kendi varlığıma olan tutkulu düşkünlüğüm gölgesinin düştüğü her bir varlığın üstünde nasıl da küstahça hak iddia eder olmuş. Gülün lütfen, haklı bir arzudur bu. Ben gülüyorum kendime.

Gelincik çiçeklerini koparıp parçaladım. Size geliyordum. Ne için geldiğimi unutacak kadar hızla. Beni durduran, birdenbire aramızda görünmez bir duvar inşa eden, hareketlerimi, düşüncelerimi, katıksız öfkemi bıçak gibi kesen suya dokunuşuz oldu. Bir çocuğun, bir sevgilinin, bir annenin başını okşar gibi dalgaları okşuyordunuz. Orada öylece kalakaldım. Nahifliğiniz beni yerle bir etti. Suyu uysallaştıran siz, beni de uysallaştırdınız. Öfkem vardı fakat yokluğuna şahit oldum. Üzüldüm bir an buna, hemen vazgeçmek ırgaladı beni, içim gıdıklanıyor, parmak uçlarım kaşınıyordu, ancak eylemsizlik içinde sizi izliyordum. Parmaklarımda gelincik çiçeklerinin kırmızılığı vardı. Göğsüm fırtınaya yakalanmış bir yelken gibi dalgalanıyordu. Sizden uzakta sizinleydim.

Suya düşen gölgem dalga dalga uzayıp da size kadar geldiğinde çoktan bir resminizi çıkartmıştım kuru toprağa. Dalgınlığınızdan, gölün sınırlarına dek çarpan özgürlüğünüzden büyülenmemek elimde değildi, büyülendim ve size çekildim. Sizse bana hiçbir şey söylemediniz. Bunun için hâlâ Tanrı’dan kötülüğünüzü istiyorum. Alınmıyorsunuz ya?

Söylesenize, ne düşündünüz o gün beni size bakar bulduğunuzda? Kuytuda değildiniz, özel mülkünüzde de değildiniz, apaçık benim de tenimin bulaştığı bir gölde çırılçıplak yüzmekteydiniz. Haksızlığa uğramış hissettiniz mi? İçiniz hınçla doldu mu? Yahut da ne bileyim, utandınız mı? Birlikte yüzebileceğiniz biri geldiği için sevinmiş bile olabilirsiniz. Fakat sustunuz, suskunluğunuz beni allak bullak etti. O gün, suyun içindeyken siz ve gece çökerken omuzlarınıza, dudaklarınızı açabilmeyi ne çok isterdim, kendi dudaklarımla. Sizse sudan çıktınız, karanlıkta ayın ışığı yalnızca benim üzerimde parlıyormuş gibi şaşmadan bana doğru yürüdünüz, yanıma geldiniz, gülümsediğinizi güçlükle seçebildim, nutkum tutulmuştu, adımı sordunuz, söyledim, açıkça gülümsediniz, dostane bir tavırla omzumu tuttunuz, dalgaları okşadığınız gibi okşadınız, titredim, durakladınız, gözlerimin içine uzun uzun baktınız, bir şey söylemek ister gibiydiniz, bense uysal bir dalgaydım o anda, suyun güzel olduğundan söz ettiniz -anlamamış olmalıyım ki- birkaç kez, başımı salladım, garip bakıyordunuz, mesafeliydiniz, yanlış bir şey yapmış olabileceğinizden endişe duyar gibiydiniz, gitmekten söz ettiniz -sizi anlamış olduğuma emin olduğunuz halde- birkaç kez, bileğinizi tuttum, durdunuz, gözlerinizdeki yakarışı gördüm, gitmek istiyordunuz, buna mecbur olduğunuzu fısıldıyordunuz, bileğinizi daha sıkı kavradım, öyle sıkı tuttum ki uysal bir dalga olmadığımı anladınız.

Ayşenur

Editör: Sinem Karakuş

--

--