Edebiyatın Düşmanlarını Sıralıyorum

Düşmanlarla savaşmadığım sıralarda mola olarak düşmanları sıralarım.

Pozan
Yazı Rehberi
5 min readApr 10, 2024

--

Photo by GR Stocks on Unsplash

Konu edebiyat olduğunda insanın dosttan önce düşmanlarını sayası geliyor. Edebiyatta çok dostunuzun olup olmaması sizin tercihinize kalan bir durum fakat aynı şeyi düşmanlar için söyleyemem. Eğer edebiyatla biraz bile ilgiliyseniz, üreten ya da tüketen olmanız fark etmeksizin bazı düşmanlarınız var demektir.

Mevzubahis düşmanlar doğrudan doğruya sizi hedef almazlar ama edebiyata yakın durarak katkıda bulunduğunuz şeyi, duruşu, fikri hedef alırlar. Bu fikrin yıkılmaması, ne pahasına olursa olsun ayakta durması çok önemli.

Estetik ya da karizmatik bir olgudan bahsetmiyorum. Edebiyatın estetik, güzellik ve sanat gibi tüm katmanlardan arınmasıyla geride kalan o çekirdekten bahsediyorum. O çekirdeğin hiçbir zarar almadan ayakta durması önemli. Bunu da ancak onu korumaya ant içmiş gönüllü insanlar yapabilir.

Sizin de bu gönüllü insanlardan biri olduğunuzu tahmin ettim ve sizin zahmet etmemeniz için edebiyat sevenler olarak karşımızdaki düşmanları sizin adınıza sıralamak istedim.

İşte ne olursa olsun önlerine çıkarttığımız tüm engelleri aşıp bizi uykumuzda boğmaya niyet etmiş o düşmanlar. Benim deyimimle ‘düjmanlar’.

— Cehalet

Benim bildiğim edebiyat, yalnızca var olmasıyla bile cehalete açılan bir savaştır. Bu hemen yanlışlanabilir tabii, cehalete karşı olan savaşın yalnızca edebiyat kanadından sürdürüldüğü algısı oluşuyormuş izlenimi olabilir ama ortada öyle bir durum yok. Cehalete karşı birçok cephemiz var ve edebiyatta en güçlü cephelerden biri. Edebiyatın tam olarak ne işe yaradığını başka bir yazıda ele alacağım, şimdilik sizlere cehalete karşı en güçlü yanıtlarımızdan birinin edebiyat -diğer adıyla hikaye anlatıcılığı- olduğunu söylemekle yetineceğim. Herkes, kendi zekasını geliştirecek formülleri sevemese bile onları daha iyi bir insan yapacak hikayeyi sevebileceğini bilmeli.

İyi bir hikaye sizi cehaletten tam anlamıyla kurtarmayabilir ama cehaletten tam anlamıyla kurtulma isteğinizi körükleyebilir. Hikayeler, insanlarda o anlatılanları bizzat deneyimliyormuş hissi yaratıyor. Günümüzün gelişmiş o denli teknolojilerine rağmen bunu başarabiliyor. “Neden hikaye anlatıyoruz?” isimli yazıda bu konuya biraz değinmiştim aslında ama o yazıda söylemediğim bir başka yazma nedenimiz daha var aslında.

O da bu işte… Cehalete karşı savaşmak. Sanatın toplum için olduğunu düşünen insanlarca sürdürülen bir savaştan söz ediyorum. Kabul etmeseler de sanatın sanat için olduğunu düşünen insanlar bu savaşa iyi anlamda katkıda bulunuyor aslında. Onların haricinde, dünyada sanatın toplum için olduğunu düşünen insanlar oldukça sanat için sanat yapanların eserleri de toplum için olacaktır.

— Bilgili Cehalet

Burada olay edebiyatın kendi içindeki savaşı. Dışarıya karşı verdiğimiz olağanüstü bir mücadele olsa da kendi içimizde de kusursuz değiliz. En basitinden bir üstte verdiğim sanat için sanat ve toplum için sanat örneğini sayabiliriz. Yıllardır bu tartışma var ve bir noktaya da getiremedik. Tam olarak bir doğrusu olmadığından her fikir herkese doğru geliyor, bu da bizi çıkmaza sokuyor.

Karanlıkta kalmış olanlara ışığı götürmek için birlik olmak yerine kimin ışığı daha parlak, kimin ışığı hangi renk gibi mevzulara takılıyoruz. Işığı hangi elimizle tuttuğumuz, ne kadar süre tuttuğumuz gibi mevzularla birbirimize saldırıyoruz. Buradan kazançlı çıkan taraf, bizim yanımızda olmayan taraf oluyor.

Buna başka bir isim bulmak isterdim. Bilgili cehalet dışında bir isim… Aklıma ilk gelen bu olduğu için bunu yazdım, düzeltme aşamasında da değiştirmeyi düşünmüyorum.

Kafiye ses için midir kulak için midir ya da dil ne kadar sadeleşmeli, toplum sanattan ne derecede anlamalıdır gibi sorular çeşitli masalarda hala tartışılıyor. Bu olay yalnızca edebiyatla da sınırlı değil. Her türlü bilimde ve felsefede de buna benzer çekişmelerin olduğu bariz. Bunlara düşmemek lazım, ayrışmamak lazım. Karşımızda zaten cehalet gibi büyük bir düşman var ve o cehaleti besleyen kötü niyetli akıllılar var. Onların karşısında olmamız önemli.

— Öğrenilmiş Çaresizlik

Geldik cehaletin elindeki en büyük silaha. Bizim üzerimizde oynanan bu oyuna kanmamamız lazım. Zaten kazanamayacağımız ya da kurtulamayacağımızı düşünmemizi istiyorlar ama ortada öyle bir şey yok. Bunu en net olarak “Okuyup da ne olacaksın,” cümlesiyle duyarız. Okuyup bir şey olunmayacağı ya da olunsa da değerli olmayacağı düşüncesi yaygın ve esasında yaygın olmaması gereken bir düşünce. Burada okumaktan kastım yalnızca eğitim değil. Açıp düz bir kitabı düz haliyle okumak bile değerli bir eylem. Ne olursa olsun, hangi kitap olursa olsun okuma eylemi en temelinde değerli bir eylemdir. Bu cümlemden ‘en alaşağı, en bayağı kitapları bayıla bayıla okuyun çünkü kendinizi böyle çok çok geliştirirsiniz’ anlamının çıkartılmasını istemiyorum.

Okusak ne olur ki zaten,” ya da “Yazıyorum da ne oluyor ki,” diye düşünmemek lazım. Bu, bir çeşit parazitin neden olduğu düşünce kalıbı. Bir hastalık belirtisi ve bu hastalıktan kurtulmanın tek bir yolu var. Bilginin ışığıyla yarınlar yokmuş gibi duş almak.

— Para

İnsanın dostu olabildiği gibi düşmanı da olabilen şeyden bahsediyorum. Yeşili çok sevdiğini söyleyen insanların ağaçlardan ziyade asıl kastettiği bu yeşilden bahsediyorum. Sürüsüne bereket ağaç görmek insanı bir nebzeye kadar heyecanlandırırken sürüsüne bereket nakit para görmek neredeyse her insanı heyecanlandırır.

İşte bunun nedeni yüzünden ben parayı edebiyatın düşmanı olarak görüyorum. Para ya da maliyet ne olursa olsun edebiyatın düşmanı olacak benim için çünkü bilginin, fikrin, yorumun ve hikayenin yayılmasını engelleyen bir değer. Senin paran yoksa iyi bir eser alamıyorsun, iyi bir eser alamadığın için bilgilenemiyorsun, bilgilenemediğin için başkalarını da aydınlatamıyorsun ve böylece topluca karanlıkta kalmaya mecbur kalıyoruz.

Abarttığımın farkındayım. Değinmek istediğim noktayı görebilmeniz için abartıyorum. Bilginin, sanatın ve edebiyatın ücretsiz ulaşılabildiği bir toplum hayaliyle yaşamaktayım. Kütüphaneleri bu noktada örnek gösterebilirsiniz. Bir nebze haklısınız. Kütüphanelerde bilgi, sanat ve edebiyat hala bedava ama oralarda da aradığınız her şey yok. Bilgi, sanat ve edebiyat ihtiyacının yalnızca kütüphanelerden giderilmesi için çok gezmek, çok kütüphane görmek şart.

Kitap konusunda kütüphane gibi bir çözümümüz olsa da olay görsel sanatlara geldiğinde kütüphane gibi bir çözüm olmayışına ne düşünmeliyiz? Bir tiyatroya para bulunamadığı için gitmemek, paranın edebiyat karşısındaki en büyük zaferi değil midir?

— Totaliter Yönetimler

Yazmanın her koşulda her anlamda bir baş kaldırış olduğuna inanıyorum. Dünyanın neresinde olursa olsunlar totaliter baskıcı yönetimler kalemi sevmez. Tarih bunun gibi örneklerle dolu. Bu açıdan edebiyata düşman arıyorsak totaliter yönetimleri tümden sayabiliriz. Bayrak, ırk ya da isim fark etmeksizin ezici, yıkıcı, tahribatlar bırakarak ilerleyip sanata, sevgiye değer vermeden önüne gelen her aykırı fikri içeriğine, detayına ya da seviyesine bakmadan biçip geçme isteği her totaliter yönetimde vardır. Bunun için tek bir noktaya odaklanmaya çalışmak ya da birden fazla nokta aramak gereksizdir.

Totaliter yönetimlerin düşmanlığı karşısında edebiyatın kazanmak için yapabileceği tek şey var, var olmaya devam etmek. Yalnızca var olması bile listedeki diğer şeylerde olduğu gibi edebiyatın bir savaş veriyor olmasının da nedenidir.

Sonuç:

Düşman, mübadele, savaşma, kayıp-zafer gibi kelimeler kullanarak yazıyı biraz bilemiş olduysam kusura bakmayın. Bunları bu haliyle dile getirmesem gerçekleri söylüyor gibi hissedemezdim. Ortada bir gerilim, bir çatışma var ama bu gözle görülebilen, kolayca yakalanıp seçilebilen bir şey değil. İnsanların sarf ettiği cümlelerin aralarına bakarsanız ancak seçebileceğiniz anlamlarla devam ettirilen bir mücadele.

Edebiyat bir başkaldırı ise başkaldırılan olguları destekleyen metinler kaleme alarak ‘’edebiyat yapanları hangi kefeye koymalıyız?’’ sorusu gelebilir diye yanıt vermek isterim…

Onlar kendi kefelerini bulur, siz fazladan uğraşmayın. Sizin korumanız gerekenler var, yalnızca edebiyat da değil.

Keşke yalnızca edebiyat olsaydı.

Sonraki yazılarda görüşürüz.

Görüşeceğiz de…

--

--

Pozan
Yazı Rehberi

Kafamın içinde altınlar var ama çıkmaları için italyan bir tesisatçının aparkat atması gerekiyor.