Film Günlükleri: Barbie

Doğa
Yazı Rehberi
Published in
5 min readAug 16, 2023

Covid-19’un hayatımızdan aldığı iki yılın ardından sinema sektörü nihayet tekrardan canlandı. Bu canlanma da aynı anda gösterime giren ve merakla beklenen iki filmle gerçekleşti: Barbie ve Oppenheimer. Her iki film de birbirinden bağımsız konuları ele alsalar da film hayranları tarafından devamlı kıyaslanmaya devam ediyorlar. Her ikisinden birisini seçenler olsa da çoğunluk Barbenheimer diyerek bu tartışmaya son veriyorlar. Ben de merak eden birisi olarak Barbie filmini deneyimledim. Başta herkes gibi ön yargılarım vardı. Ryan Gosling’in Ken rolü için “fazla yaşlı” bulunması, filmin gereğinden fazla reklamının yapılması gibi eleştirilerden dolayı bende de birtakım yanlış düşünceler oluşturmuştu. Eğer başarılı bir film olsaydı bu kadar reklama gerek duyarlar mıydı? Ken rolü için günümüz dinamik, genç erkek oyunculardan birisi tercih edilemez miydi? Aynı zamanda film için kullanılan pembe atmosfer yüzünden kısa süreliğine dünyadaki pembe renk stoğunun azaldığı dedikodusundan dolayı “Bu kadarına da gerek var mıydı ya? “ dedirtmişti. Fakat yönetmen Greta Gerwig ve Margot Robbie’den umudum vardı. Birisi filmleriyle kendinden bahsettirebilen bir yönetmen, birisi de oynadığı bütün rollerin hakkını veren bir oyuncu olunca beklentiniz oluyor elbette. Filmin müziklerinin filmden önce hit olması da “acaba?” diye düşündüğüm meselelerden birisi.

Bir de şöyle bir gerçek vardır ki kızlar çocukken Barbie ile fazlasıyla ilgili olduklarından dolayı filmi daha çok merak ediyorlar. Şahsen ben de küçükken bir fanıydım. DVD’ler, karaoke CD’ler, bebekler, okul eşyaları… Barbie seven bir kızın hayal edebileceği ne varsa topluyordum. Durum böyle olunca film gösterime girer girmez ilk izleyenlerden birisi olmuştum yapılan onca eleştiriye rağmen. Çünkü küçüklüğümün kahramanını live action olarak beyaz perdede görmek herkes için nasıl bir nostaljik deneyim olacaksa benin için de öyle olmuştu. Giderken fazla beklentim yoktu. Fragmanlar, kamera arkası görüntüleri beni çok heyecanlandırmamıştı ama kendi adıma filmde istediğim her şeyi bulabildim. Beni en çok şaşırtan şeylerden birisi de gittiğim sinema salonlarında kızlardan çok erkek izleyicilerin fazla olmasıydı. Barbie öyle bir ikon karakter ki her kesime hitap edebilecek bir şöhrete sahip. Bu da beni film hakkında umutlandıran ve merak ettiren sebeplerden birisi olmayı başarmıştı.

Gelelim filmde bizi nelerin beklediğine…Filmin ilk dakikalarında “Kubrick’e selam olsun!” havasıyla gönderme yapılan “2001: A Space Odyyse”den hallice açılış sahnesiyle seyirci selamlanıyor. Daha sonra herkesin beklediği üzere her şeyin pespembe, mükemmel olduğu o meşhur Barbie dünyasına giriş yapıyoruz. Bu noktada yeni nesil heyecanla izlerken eski neslin (bakınız ben) gözleri yaşlı, pembe detaylarda kayboluyorsunuz. Margot Robbie’nin oynadığı “Klişe Barbie” karakterinin yanında yer alan diğer Barbie kızları ile geçmişe yolculuk ediyoruz. Ha unutmadan, Allan karakterine de ayrıca bayıldığımı söylemek isterim. Filmde her ne kadar Ken’in popüler olmamasından yakınılsa da Allen’ın Ken’den daha düşük bir popüleriteye sahip olması esprili bir dille anlatılıyor. Filmden sonra bu karakterin bir anda yükselişe geçtiğini ve buna filmdeki rolünün sebep olduğunu vurgulamazsam olmaz sanırım. Bir Barbie fanı olan herkesin filmde yer alan Barbie’leri ezbere bildiğine eminim. Bu yönüyle filmin 7’den 70’e herkese hitap ettiğini söyleyebiliriz. Daha sonra Ken karakteri için neden Ryan Gosling’in seçildiğini onun sahnelerini görünce daha iyi anladım. Ryan Gosling’in “La La Land” perfomansını izlediyseniz eğer siz de bana hak vereceksiniz. Ryan Gosling’in sempatik, her role uyum sağlayabilen ve müzikal açıdan yetenekli bir oyuncu olması onu Ken karakterine yakıştırmış. Bunları göz önüne aldığınızda zaten “yaşlı” eleştirilerini görmezden geliyorsunuz.

Margot Robbie ise her zamanki gibi rolünü yaşamış. Gerçekten de Barbie filmi çekilmeseydi ben yine Barbie olarak Margot Robbie’yi görmek isterdim. Söylentiler ve ön yargılar da bir yana, Ryan Gosling ile çok güzel partner olmuşlardı. Barbie dünyasının diğer bebeklerini görmek ve bebeklerin sadece birer bebek olarak tasarlanmadıklarına, küçük kızların ileride istedikleri her şeyi olabilmeleri adına tasarlanmış birer ikon figür olmalarına değinmeleri kaçınılamaz bir detaydı. Bebeklerin bu yönünüm görülmeyip çılgın tüketim dünyasının birer parçası olmaları tartışmalarının da olması filmin kurgu boyutunu aşıp gerçek boyutuna yönlendiriyor seyircileri. Onun dışında Mattel’in ve Barbe’nin yaratıcısı olan Ruth Handler’ın da filmde özellikle yer verilmesi hoş detaylardan birisiydi kesinlikle. Filmi ilgi çekici yapan sebeplerden birisi olarak da bu tanıdık isimlerin yanında filmde bolca ünlü görmemizdi. Margot Robbie ve Ryan Gosling dışında rol alan Dua Lipa, John Cena, Emma Mackey gibi tanıdık simaları görmek bizi filme daha da yaklaştıran sebeplerden birisi oldu. Filmin ilk yarısında karakterleri ve onların dünyalarını tanırken bunun bir komedi filmi olduğu algısına kapılıyorsunuz. Sanki onca eğlenceli karakter içeren bir film size duygusal anlamdan hiçbir şey katamazmış gibi gelirken ikinci yarıda bu algı tamamen değişiyor.

İkinci yarıda tamamen komediden sıyrılıp gerçek hayata, karakterlerin yansıttığı esas iç düşüncelere yoğunlaşılıyor. Bunun dışında Barbie’nin bir oyuncak bebekten daha fazlası olduğunu da izleyicisine yansıtıyor. Barbie’nin aslında bir annenin kızını mutlu edebilmek adına neler yapabileceğinin bir yansıması olduğunu anlayınca filme daha sıcak bakılabiliyor. Başka bir objektiften de Barbie’nin kendini fark etmesi ve insan olma yolculuğuna çıkması “bir kadının kendi öz farkındalığına ulaşması” şeklinde değerlendirilebilir. Filme tamamen feminist bir bakış açısıyla yaklaşmak elbette yanlış ama ders çıkarılacak çok fazla sahne var bu konuda. Başlarda güldürmeyi başaran bir filmin sonlara doğru duygusallaşması ve bize bir şeyler öğretmeye çalışması çok güzel bir düşünce fakat sanki iki ayrı tarzı denemek yerine ya sadece duygusal ya da sadece komedi teması ele alınsaydı çok daha etkili olabilirdi diye düşünüyorum.

Genel olarak spesifik eleştirileri geride bırakıp filmin bütününe odaklanıldığında başarılı olduğunu gördüm. Karakterler gerçekten filme tam olarak uymuşlar. Şarkıları da akılda kalıcı olmuş. Kullanılan kıyafetler için zaten söylenecek çok şey yok. Her biri efsane güzel tasarlanmış ve Barbie bebeklerden ilham alınmış. Bunu zaten filmin galalarında Margot Robbie üzerinden görmüştük. Kendisi her bir gala için ayrı bir Barbie ilhamlı kıyafet tercih etmiş ve bize gerçek bir Barbie deneyimini yansıtmıştı. Plot biraz dağınık olsa da film bir şekilde toparlanmayı başarıyor sonlara doğru. Bize istediği mesajı da verebildiğine göre biz seyircilere düşen tek şeyin izleyip eğlenmek olduğunu anlıyoruz. Beklentilerinizi çok yüksek tutmazsanız size istediğinizi gayet verebilen bir yapım olmuş. Barbie gibi bir filmden de yüksek bir ilham beklemek doğru olamaz her durumda. Kaldı ki oyuncu kadrosu, şarkıları ve filmin içinde geçtiği evren zaten sizi içine çekecektir. Filmdeki göndermeleri de anlayabilen iyi bir izleyici iseniz kesinlikle keyif alma ihtimaliniz daha yüksek olacaktır. İyi bir vakit geçirmek için veya arkadaşlarla hafta sonu aktivitesi yapmak için tercih edilebilecek eğlenceli bir film Barbie. Yaş sınırı olduğunu düşünmüyorum ama 13 yaş ve üzeri izleyiciler bu filmden daha keyif alacaklardır diye düşünüyorum. İzlemeyi düşünen herkese şimdiden iyi seyirler dilerim. Yeni bir film eleştirisinde buluşmak üzere…

Editör: Begüm Uğurlu

--

--