Fizikçiden Sanatçı Olur mu?

Richard Feynman’ın ilginç yönlerinden biri de şiir ve resim sanatıyla pratik olarak ilgilenmiş olmasıdır.

Alaz
Yazı Rehberi
12 min readMar 17, 2023

--

Dünya, titreşen şeylerin oluşturduğu dinamik bir keşmekeştir.

Richard Feynman dediğimde aklınıza ne geliyor?

Richard Phillips Feynman | Hayatı

Richard Phillips Feynman, 11 Mayıs 1918’de Queens, New York’ta doğdu. Daha doğrusu New York’ta Far Rockaway isimli küçük bir kasabada dünyaya geldi.

Feynman, nanoteknoloji ve elektrodinamik dediğimiz zaman akla gelecek ilk insanlardan biridir. Onun bilime olan katkıları şüphesiz oldukça fazla ve son derece önemlidir. Öyle ki kendisi kuantum elektrodinamiği üzerine yaptığı çalışmalarından dolayı Nobel Fizik ödülüne layık görülmüştür.

Fizik ve matematik alanlarında idolüm dediğim bir insan.

Richard Feynman, 12 yaşında cebir ve trigonometri öğrenmeye başlar. Oldukça zeki olduğundan ve çalışmayı çok sevdiğinden Far Rockaway Lisesi’nde okurken matematiğini kusursuzlaştırır ve lisenin son yılında New York Üniversitesi Matematik Şampiyonası’nı büyük bir başarıyla kazanır.

Kendisinin matematik aşkını şu sözlerinden görebilirsiniz:

“Ben on üç yaşlarındayken Kalkülüs kitabı yayınlandı ve kütüphaneye geldi. O kadar heyecanlanmıştım ki… Almak için kütüphaneye gittim; kaydı yapan kütüphaneci şaşırmıştı, ‘Sen daha küçük bir çocuksun; bu kitapla ne yapacaksın?’ dedi. Kendimi huzursuz hissettiğim nadir anlardan biriydi; yalan söyledim ve babamın kitabı istediğini anlattım. Kalkülüs’ü bu kitaptan evde tek başıma öğrendim.”

Feynman, kitaplara olan aşkı gibi hayata karşı da farklı bir sevgi beslerdi. Doğa onun için hep bir merak unsuru olmuştu. Bana kalırsa Feynman’ın küçük yaşlardan itibaren süre gelen doğa sevgisi onu fizik alanına yönlendiren en önemli olgulardan biri olmuştur.

Bu sebepten dolayı liseden sonra, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde fizik okur. Fakat aklında yeni bir şeyler yapmak vardır. Kuantum mekaniğini öğrenmek ve anlamak ister. O zamanlar MIT’de Kuantum Mekaniği dersi olmadığı için sadece o konudaki kitapları okuyarak Kuantum Mekaniğini öğrenir. Daha sonrasında Princeton Üniversitesi’nin yüksek lisans giriş sınavlarına girdiğinde daha önceden eşi benzeri görülmemiş derecede yüksek bir puan alır.

Akademik başarılarıyla birlikte iyi giden hayatının yanı sıra aşk hayatı da oldukça güzel ilerlemektedir. Fakat her şey, her zaman iyi gitmez.

Bu yıllarda, daha önceden lise zamanlarından tanıştığı ve yaşamının tek aşkı olan Arline, tüberkulozun bir çeşidi olan farklı ve ağır bir hastalığa yakalanır. Feynman, Princeton Üniversite’sinde doktora tezini tamamlamak üzereyken, sevdiği kadın ile evlenme kararı alırlar. İkili, bu kararı öyle hızlı almıştır ki 29 Temmuz 1942 tarihinde belediye binasında bir muhasebeci ve arşiv memurunun şahitliğinde evlenirler.

Aynı dönemde Princeton Üniversitesi’nde kuantum mekaniği üzerine doktora teziyle uğraşırken beklemediği bir teklif alır. Dışarıda dünya çalkalanıyordur ve herkesin bir şeyler yapması gerekir. 2. Dünya Savaşı sırasında Pearl Harbor saldırılarının ardından Feynman’dan da atom bombası geliştirmesi için hazırlanmış bir projeye katılması istenir.

Feynman, başlangıçta çok şüphede kalsa da Robert Oppenheimer, kendisini teorik bölümde çalışması için ikna etmeyi başarır.

Princeton Üniversitesi’nde kuantum mekaniği ile ilgili doktora teziyle uğraşırken, genç Feynman’dan atom bombası geliştirme projesine katılması istenir. Robert Oppenheimer, Feynman’ı teorik bölümde çalışması için ikna etmeye çalışır. 1943’ün başlarında Richard Feynman, Los Alamos’ta (New Mexico) bulunan Manhattan Projesi’ne, Oppenheimer’ın ekibine katılır. Orada ilk nükleer silahları geliştirmek için Oppenheimer ekibinin bir parçası olarak uzun süre çalışır.

Sonuçta bu silahlar II. Dünya Savaşı sonuna kadar kullanıldı ve on binlerce insanı öldürdü. Bu yüzden nasıl düşünürsünüz bilmiyorum ama geçmişten birinin, konunun tam olarak mübadilinin yani Feynman’ın söylemek istediği bir şeyler var.

Kendisi bu konu hakkında şunları söylemiştir:

“Savaşı ilgilendirdiği için ahlaki bir problem de vardı. Savaşla pek ilgim yoktu, ama bu silahın neler yapabileceğini düşününce korktum birden… Bir de, mümkün olabiliyorsa mümkün olabilir, diye düşündüm, ayrıca biz yapabiliyorsak onların yapamayacağını gösterir bir bilgiye sahip değildim o zaman. Bu nedenle işbirliği yapmak önemliydi.”

“Ahlaki sorunla ilgili söylemek istediklerim var. Projenin başlamasının nedeni, Almanların tehlikeli olmalarıydı. Önce Princeton’da sonra da Los Alamos’ta ilk bombayı geliştirmeye başladım; daha kötü bir bomba yapmak için çabaladım. Yapıp yapamayacağımızı merak ediyorduk. Hepimizin beraberce çok çalıştığımız bir projeydi. Bu tür projelerde hep böyle olur; bir kere karar verdikten sonra başarılı olmak için deliler gibi çalışır insan. Bana göre, hatam veya ahlaksızlığım projeye niçin giriştiğimizi unutmam oldu. Nedenler ortadan kalkınca (Almanlar yenilmişti), niçin bu projede çalışmaya devam etmem gerektiğini gözden geçirmedim. Bunun üzerine hiç düşünmedim.”

Feynman, Los Alamos’taki askeri üste çalışırken, karısı Albuquerque’de bir sanatoryumda yatar, istediği zaman karısını ziyaret etmeye gidebilmiştir. Bazı zamanlar karı koca iki haftada bir, bazen haftada bir görüşmekte ve sürekli mektuplaşmaktadırlar. Mektuplarında her şeyden bahsederler, bazen vergi borçlarından, bazen ise ilerde sahip olmak istedikleri Donald adlı erkek çocuğundan bahsederek hasret giderirler.

“Richard, sevgilim, seni seviyorum; belki sana söylediğimden de çok. Belki de (hastalığa rağmen) hala yaşamımızla ilgili mutlu planlar yapabiliriz. Benim için bir şeylerden feragat etmeni istemiyorum. Benim mutluluğumun dışında aslında seninkini düşünmeliyiz. (…) Aşkım, seni seviyorum. Eğer seni eleştiriyorsam bile, unutma, herkes farklı şekilde sever. (…) Aşkım, daima sana ait olacağım ve daima seni seveceğim. Nerede ve ne zaman olduğu önemli değil. (Senin Putzien (Şaşkının), M.N-B)”

Hastalık giderek ilerler ve Arline 16 Haziran 1945’te ölür.

“Bir gece rüyamda Arline’i gördüm. Bütün mantığım onun öldüğünü ve onu göremeyeceğimi söylediği için ona bağırdım: ‘Hayır hayır, bu sen olamazsın. Sen öldün.’ Arline gülerek cevap verdi: ‘Hayır hayır, seni kandırdım ben. Senden sıkılmıştım, o yüzden öldü numarası yaptım ki, sen de ben de kendi yollarımıza gidelim. Ama bak, gene senden hoşlanıyorum ve o yüzden yanına geldim.’ Aklımı kaçırmak üzereydim. Her şey açıklanmalıydı, rüyalar bile. Öldüğü halde nasıl rüyamda canlı olurdu? Kendime psikolojik bir baskı yapmış olmalıyım. Bir ay boyunca ağlamadım. Sonra bir gün bir mağaza vitrininde çok güzel kırmızı bir elbise gördüm ve kendi kendime ‘Arline’e çok yakışırdı’ dedim. İşte o an ayırdına vardım, Arline ölmüştü. Ağlamaya başladım.”

Yıllar sonra Richard Feynman’ın kızı Michelle Feynman, babasının bütün mektuplarını kitaplaştırmaya karar verir. Mektuplarından biri dikkatini çeker. Arline 16 Haziran 1945’te vefat etmiştir, ancak babası Arline’e son mektubunu 17 Ekim 1946’da, yani Arline’nin ölümünden sonra yazmıştır.

“Arline’ciğim,

Sana tapıyorum tatlım. Bunu duymaktan ne denli memnun olduğunu biliyorum ama sadece sen sevdiğin için yazmıyorum. Bunu yazma sebebim sana bunları söyleyince içimi kaplayan o müthiş heyecan. Sana son mektubumun üzerinden iki yıl geçti, tam iki yıl. Ama benim ne kadar gerçekçi ve dik kafalı biri olduğumu düşünürsen beni affedeceğini biliyorum. Sana yazmamın bir anlamı olmayacağını düşünüyordum.

(…) Seni sevmek istiyorum. Seni daima seveceğim.

Hala seni korumak, seninle ilgilenmek istiyorum. Senin de beni sevmeni, benle ilgilenmeni öyle çok arzu ediyorum ki. Oturup sorunlarımızı tartışmayı, seninle küçük planlar yapmayı istiyorum. Neler yapabilirdik? Kendi elbiselerimizi dikerdik. Çince öğrenirdik veya projeksiyon makinesi alırdık. Tüm bunları şimdi ben yapabilir miyim? Hayır. Sen benim fikir kadınım ve tüm sınırsız maceralarımın başlatanıydın. Hastayken benimle paylaşmak istediğin, benim de ihtiyacım olduğunu düşündüğün şeyi bir türlü yapamadığından dolayı çok üzülürdün. (Arline’nin hastalığı sebebiyle tüm evlilikleri boyunca bir kez beraber olurlar.) Buna hiç gerek yoktu. Çünkü ben seni çok çeşitli şekillerde seviyordum. Şimdi sen bana bir şey veremezsin, ama sana olan sevgim sürüyor. Seni bırakıp başka birini sevmem için engel yok, ama ben seni sevmeyi sürdürüyorum. Sen öldün, ama benim için herkesten daha değerlisin. Biliyorum, benim aptal olduğumu düşünüyorsun. (…) Birçok kızla tanıştım, ama hepsi gözüme berbat görünüyor. Bana kalan tek kişi sensin. Gerçek olan bir tek sensin.

Sevgili karıcığım, sana tapıyorum.

Seni seviyorum karım.

Karım öldü.

Rich.
Not: Bunu sana yollayamadığım için beni affet. Yeni adresini bilmiyorum.”

Hayat hikayesi burada bitmese de sanatçı tarafı için yeterli olduğunu düşündüğümden burada bitiriyorum. Dediğim gibi tüm bu hislerin ve duyguların Feynman’ın sanatçı yönünü tetikleyen en büyük aracı olduğu kesin. Feynman her ne kadar rasyonalist bir bakış açısına sahip olsa da fizikte gördüğü şey ve hayata bakışı oldukça meraklı bir zihnin evrendeki anlamı arayışına benziyor. Bu anlam arayışının da hayatının tek ve biricik aşkı olan eşi Arline’ya olan sevgisinden geldiği de su götürmez bir gerçektir.

Duruma bu şekilde baktığımız zaman Feynman’ın sanatçı yönünü tetikleyecek ve onun da dediği gibi aşık olacağı başka aktiviteler bulmaya itecek duyguları ya da hisleri çalışmaya başlar. Sonucunda sadece fizik yapan bir insandan yaşamın her yönünü anlamaya ve anlatmaya gayret göstermiş bir deha çıkar.

Richard Phillips Feynman | Sanatçı Yönü

Peki fiziğe bu kadar derinlemesine bakan birisinin sizce sanatçı bir tarafı olabilir mi? Açıkçası başlarda sorunun cevabını Feynman’ın kendisi de bilmemektedir. Öyle ki Feynman çizime karşı olan bu yeteneğini ancak 1962 yılında (44 yaşındayken) fark etmiştir. Keşfettiği bu yeteneğini o kadar sevmiştir ki bir taraftan fizik çalışırken bir yandan da eskiz çizdiği ya da figürler karaladığı olmuştur.

Kendisinin çizimlerine baktığınızda göze çarpan ilk şey portre ve figürler olduğunu görürsünüz. Bana kalırsa fizik konusunda yeterli olduğu kadar resimde yeterli olmasa bile çizimleriyle hobilerinin peşinde koştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

İlginç bilgi: Feynman, çizimlerini imzalarken “Ofey” takma adını kullanırdı.

Ayrıca Feynman, eserleriyle sergi açabilecek kadar çok resim çizmiştir. Hatta bunu yaptığı bile bilinmektedir. Kendisinin sözleriyle derlenen kitapta (The Art of Richard P. Feynman: Images by a Curious Character) şunları söyler:

“Kendime sakladığım bir sebepten dolayı çizmeyi öğrenmeyi çok istedim; dünyanın güzelliği hakkında hissettiğim bir duyguyu iletmek istedim. Tarif etmesi zor, çünkü bu bir duygu. İnsanın dinde hissettiği bir şeye benziyor; bunun evrendeki her şeyi kontrol eden bir tanrı ile ilgisi var. Her şeyin nasıl farklı olduğunu ve farklı davrandığını düşündüğünüzde hissettiğiniz genel bir görüş vardır, bunlar ‘’sahne arkası’’nda aynı organizasyonun aynı fiziksel yasaları tarafından çalışır. Bu, doğanın matematiksel güzelliğinin ve nasıl çalıştığının takdir edilmesidir. Gördüğümüz doğa olaylarının, atomlar arasındaki içsel çalışmaların karmaşıklığından kaynaklandığının farkına varmadır; ne kadar etkileyici ve mükemmel olduğu duygusudur. Bu hayranlık duygusunu hisseden biri ile çizim vasıtasıyla iletişim kurabileceğimi hissettim. Bir an için evrenin ihtişamı hakkındaki bu duyguyu ona hatırlatabileceğimi hissettim.”

Richard Feynman’ın tüm bunları yapmasının sebebi ve bana kalırsa öğüt niteliğindeki sözlerinden biri ise şudur:

“Bir aktiviteye aşık ol ve yap! Kimse hayatın anlamını çözemez ve bu önemli de değildir. Dünya’yı keşfet. Neredeyse her şey, yeteri kadar detaylarına indiğinizde gerçekten ilginçtir. En çok yapmaktan hoşlandığın şeyler üzerinde istediğin kadar çok çalış. Ne olmak istediğini düşünme, ne yapmak istediğini düşün. Başka şeylerle de biraz ilgili ol ki, zamanı geldiğinde toplum istediğin şeyi yapmana engel olmasın.”

Richard Feynman her zaman öğrenmeye aç ve meraklı bir insandır. Öyle ki bu yanı hayatı boyunca her adımında uyguladığı ve hakkında söz ettiğimiz bir sürü iş için konuşulmasını sağlayan yegane özelliği olmuştur. Feynman, benim de çok sevdiğim bir olguyu daha çocuk yaştan kavramış ve hayatını buna göre şekillendirmiştir.

“Bir şeyin sadece adını bilmekle o şeyi bilmek arasında fark vardır.“

Gerçekten de öyledir. Bir şeyin ismini bilmek ancak başka bir bilenle aranızda ortak bir dil oluşturmanızı sağlar ki bunu yaparken bile iki tarafın da aynı şeyi bilmesi gerekir. Ancak bu şekilde anlaşabilirler. Feynman’ın dediği şey ise tam olarak burada geçerlidir. Bir şeyi gerçekten öğrendiğin zaman -bu bir kelime, bir olgu ya da bir kavram olabilir- işler bir hayli değişecektir.

İşte o zaman onun gerçekte, özellikle de senin için ne anlam ifade ettiğini de öğrenmiş olursun. Böylelikle hayranlık başlar.

Feynman’ın hayranlığının evrene, uzaya, büyük boyutlara hatta küçük boyutlara olduğunu biliyoruz. Bu hayranlıklarıyla birlikte onda bulunan doğa sevgisi her zaman kendini belli eder. Öyle ki doğa sevgisinden yola çıkarak söylediği çok katıldığım başka bir sözü ise şöyledir:

“Bir var oluşu ya da olayı ayrıntıları ile biliyor olmak, o oluşu ya da olayı daha güzel kılar.”

Feynman, etrafını incelemeyi ve her şeyi derinlemesine seven bir insandır. Onun için ayrıntılara boğulmak, bir şeyin sonuçlanmasından çok daha önemli gelir. Bu yüzden yaşadığı evreni her boyutuyla incelemeyi ve detaylarını anlayabileceği kavramlara dönüştürmeyi çok sever.

Feynman, BBC’nin Imagine programındaki söyleşisi sırasında bir sanatçı dostunun bilim insanları için bir çiçeği analiz etmeye başladıklarında çiçeğin güzelliğinin bozulduğunu söylemesini şöyle eleştirir:

“Bir çiçeğin güzelliğini takdir edebilirim. Aynı zamanda bir çiçekte onun (sanatçı dostunu kasteder) gördüğünden çok daha fazlasını görebilirim. Çiçeğin hücrelerini, içindeki karmaşık tepkimeleri düşünebilirim; bunlar da güzelliklerdir. Demek istediğim güzellik sadece gözün gördüğü boyutta takdir edilen bir şey değildir; daha küçük boyutlarda, çiçeğin iç yapısında ve o yapıların işleyişinde de güzellik mevcuttur. Çiçekteki renklerin böcekleri çekebilmek için evrimleşmesi ilginçtir; bu böceklerin renkleri görebildiği anlamına gelir. Bu başka bir soruyu ortaya çıkarır: Çiçekler de görülen bu estetik olgu daha basit yapılarda da mevcut mudur? Neden bu estetik? Bunun gibi ilginç sorularla bilimsel anlayış, çiçeğin güzelliğine ve gizemine sadece katkıda bulunur.”

Feynman’e göre bir aktiviteye aşık olup uygulamaya geçmek bu hayatta kendinize yapabileceğiniz en büyük iyiliktir.

Feynman boş vakitlerinde -derslerden ve çalışmalarından kaldığı kadar- eğlenmeyi çok severdi. Arta kalan zamanlarında resim dışında yapmayı sevdiği aktivitelerden biri de bongo çalmaktı. Bongo çalarak CalTech’te bulunan bazı müzikallere bile katılmayı başarmıştır. Yukarıda bongo çalarken ne kadar eğlendiğini görebilirsiniz.

Feynman’ın Şair Tarafı

“Matematik bir dildir ve bu dilde şairlere fizikçi denir.”

Hepimiz şiir yazma ya da paylaşma sırasında başlarda biraz çekiniriz. Bu yüzden hep erteleriz ve daha sonraya atarız çünkü doğru zamanı bekleriz. Feynman ise yaşamın her anında yeni şeyler keşfetmeyi seven bir doğaya sahip olduğundan 1988 yılının Ocak ayında, ölümüne 1 ay varken bir dersinde benim de bildiğim ve sevdiğim yazdığı tek şiiri okumuştur.

Çünkü Feynman her zaman bir şeyler denemeyi seven ve bunları paylaşmaktan çekinmeyen biridir.

Kendisinin yazdığı şiiri şöyle çevirirsek:

Gürleyen dalgalar var

Moleküllerden oluşan dağlar,

Hepsi aptal bir şekilde kendi işine bakıyor

Birbirinden ayrı trilyonlarcası

Birlik içinde beyaz köpükler oluşturuyorlar

Çağlar, çağlar önce

Herhangi bir gözün görebileceğinden çok önce

Yıllar boyunca

Tıpkı bugünkü gibi kıyıları dövdüler.

Ama kim için, ne için?

Ölü bir gezegen üzerinde

Eğlendirecek tek bir canlı yokken…

Asla dinlenmediler

Güneş tarafından üretilen

Ve uzaya savrulan

Fevkalade enerji onlara işkence etti.

Bir pire, denizleri kükretiyor.

Denizin derinlerinde

Tüm moleküller

Ta ki karmaşık yeni moleküller oluşana kadar

Birbirlerini tekrar eden desenler üretiyorlar.

Kendileri gibi başkalarını yapıyorlar

Ve yeni bir dans başlıyor.

Boyut ve karmaşıklık arttıkça

Yaşayan canlılar

Atom kütleleri

DNA, protein

Daha da karmaşık bir desen oluşturuyorlar.

Beşikten çıkıp,

Kuru karaya ayak basıp

İşte burada

Duruyor:

Bilince sahip atomlar;

Meraka sahip madde.

Denizde duruyor

Düşünmek üzerine düşünüyor: Ben,

Atomlardan oluşan bir evrenim,

Evren içerisinde bir atomum.

Sanırım bu şiirin benim için her zaman özel bir yeri olacak. Şiir okurken hislerimin yanı sıra unuttuklarımı hatırlamayı, hatırladıklarımı sorgulamayı çok severim. Bu şiir de bana düşüncelerimi tekrar etmeme olanak sağlıyor. Sanırım şiir okumayı bu yüzden seviyorum. Hayatın keşmekeşliğinden ayrılıp bir dakika mola verdikten sonra gerçek düşüncelerle baş başa kalmayı kim sevmez ki!

Şiirin özellikle son kısmını arada açıp açıp okurum. “Neler düşündürdü?” diye sorarsanız eğer;

Büyük fizikçi Richard Feynman’ın yazdığı şiirle bilimde çok önemli ve niş bir konunun üzerinde durduğunu düşünüyorum. Bana soracak olursanız bu konu bilimle ilgilenen biri için son derece önemli olduğundan bir çeşit ilke olarak bile edinilebilir.

Bildiğimiz şekilde beynimiz, özelleşmiş bir veri işleme makinesidir. Özelleşmiş diyorum çünkü bu veri işlemeyi öyle iyi yapar ki kendisini özel hissettirecek her veriyi sahiplenir. Neden böyle bir veri makinesine dönüştüğü konusunda da şu an için hiçbir fikrim yok fakat en önemli kriter “merakını giderme çabası” olabilir.

Söyle düşünün; merakımız sayesinde zekamız gelişmiş, zeki memeli türü olarak hayatta kalma içgüdümüz ile yeni alanlara yayılabilmişiz. Tüm bunları yaparken atalarımız her seferinde meraklarının peşinden gitmişler. İçgüdümüzün tetiklenip hayatta kalmak için merakımızı kullanması da bu sayede başlamış.

Öyle ki merakımız ile öğrendiğimiz her bilgiden, karmaşık düşünmeyi keşfeden memeli hayvan türü olan insanlar olarak yine akıl almaz şekilde komplike ürünler üretmeyi de başarmışız.

Bunların tamamı, merakımız ve o merakı giderme güdüsünden gelir. Cevaplardan doğan din, dinden doğan felsefe, felsefeden doğan bilim hep bu merak giderme çabasının zincirleme reaksiyonlarıdır. Başlangıçta oyulmuş bir taştan tutun da şimdilerde ürettiğimiz son teknoloji ürünlere kadar her şey de bu ilkel güdümüzün bir eseridir.

Bence tüm bunları yapabilmemiz için bizi çok iyi tetikleyecek ve başarılarımızı katlayacak, tek bir tane ilke vardır. Bu ilke o kadar basittir ki bazen ego altında çürür ve sonunda kör olan bizler mutluluğu yakalama fırsatını kaçırmış oluruz.

Bu çok basit ve kritik öneme sahip ilke şudur:

Bir şeyin neden, nasıl ve ne zaman o şekilde olduğunu bilmiyorsak eğer söylememiz gereken tek şey “Bilmiyorum.” dur. Bunun dışında söylenecek herhangi bir cevap yoktur.

Ta ki bilene kadar… Bilene ve deneyimleyene kadar…

Bilmediğimiz bir şey için “Bilmiyorum.” diyebilmeyi öğrendiğimiz ve hayatımızın temeline oturttuğumuz an, işte o zaman dünyaya olan bakışınızın oldukça değiştiğini göreceksiniz.

O vakit gerçek bilgiye ulaşmak, hiç olmadığı kadar zevkli ve akıl almaz olacaktır. Bunlar yaşanırken yani gerçek bilginin beyninize akmaya devam ettiğini deneyimledikçe merakınızla başlayan o içgüdüsel yolculuğun geldiği noktaya şaşıracaksınız.

Bana kalırsa bu, yaşamın insanın gözündeki anlamını ve değerini değiştirecek, dönüştürücü bir farkındalıktır!

Editör: nur

Kaynakça

https://www.themarginalian.org/2013/01/17/richard-feynman-ofey- sketches-drawings/

https://collectingreality.wordpress.com/2017/07/16/a-poem-by-richard-feynman/

Feynman. R. (2022), Eminim Şaka Yapıyorsunuz Bay Feynman, Alfa Yayınları

--

--

Alaz
Yazı Rehberi

You’d be surprised what you can pull off when your life depends on it.