Fosforlu Cevriye — Yıldızlardan Düşen Kadın

Begüm Uğurlu
Yazı Rehberi
Published in
3 min readApr 26, 2023

Cevriye kimsesiz bir hayat kadınıdır. Ne annesini tanımıştır ne de babasını, sadece babası olduğunu sandığı bir adamla bir takım hatıraları vardır zihninde. Cevriye o kadar kimsesizdir ki bir anneden doğmuş olduğu düşüncesi bile ona çok uzak gelir. Sanki Allah’ın onu yıldızlardan buraya, dünyaya, gönderdiğini düşünür. Cevriye’nin Fosforlu lakabını almasının sebebi onda her erkeği etkileyen bir ışığın, fosforunun olmasıdır. Onu tanıyan herkes böyle tanır: Fosforlu.

“Yıldızların yıldız olmaları daha güzel, sadece ışık olmaları. Belediyenin nasıl fenerleri varsa, bunlar da Allah’ın fenerleri. Onları gökyüzünü süslemek için göğe takmış olmalı.”

Cevriye, bir gün hiç bilmediği bir duyguyla tanışma fırsatı bulur. Şans eseri tanıştığı bir adam Cevriye’nin hasta halini görüp dayanamaz ve onu kendi evine götürür. Cevriye bu adamın iyiliği karşılığında ona bedenini vermeye hazırken adamın böyle bir isteğinin olmadığını fark eder ve çok şaşırır. Bugüne kadar hiçbir erkek ona elini sürmezlik etmemiş, hiçbirinin güzelliği karşısında etkilenmediği olmamıştı.

Öyleyse bu adam neden farklıydı?

Cevriye’ye ‘siz’ diye hitap ediyor, ona kibar konuşuyor ve bir hanımefendi gibi davranıyordu. Cevriye hem beğenilmediğini düşünerek üzülüyor hem de ilk defa bir sokak kadını değil de hanım gibi davranıldığı için çok özel hissedip mutlu oluyordu.

İşte bu adamla tanıştıktan sonra Cevriye daha önce hiç bilmediği o duyguyla tanışır, utançtır bu. Birçok erkekle yatağını paylaşmış olan, karşılarında içip dans eden, hiç rahatsızlık hissetmeyen Cevriye, o adamın karşısında utanıyordu.

Cevriye daha önce hiçbir erkeği tekrar görmek isteme arzusuyla yanıp tutuşmamıştı ama o farklıydı. Onu tekrar görmek, onunla konuşmak, onu tanımak istiyordu.

Onu düşündüğünde hayatında bir kadın olabileceği düşüncesiyle kahrolur ve kıskanır. Cevriye, onu daha çok tanıyabilme umuduyla gidip gelmeye başlar ve bu tanıma, hep daha çok tanıma arzusu aşktan başka bir şey değildir.

“Hayatta ilk defa seviyordu. Bütün insanların kaderlerinde var olan o büyük sevdayla seviyordu.”

Suat Derviş, hapisteki eşi Reşat Fuat Baraner’e olan aşkıyla doğurmuştur Cevriye karakterini. Kara sevda diye adlandırdığı bu aşkı romana öyle güzel yedirmiş ki Cevriye’nin adını bile öğrenemediği o adama olan aşkını siz de hissediyor onunla birlikte siz de aşık oluyorsunuz. Onun ve Cevriye’nin konuşmalarında Cevriye’nin çocukluğunu ve saf fikirlerini öğreniyoruz. Cevriye öyle saf ki yıldızların birinden gelmiş olabileceğine inanıyor. Çocukça ve saf düşünceleri, mizahı, konuşma tarzı yüzünüzde buruk bir gülümseme oluşmasına sebep oluyor. (Yeri geldiğinde gözlerimden yaşlar aktığını da belirtmek isterim.) Cevriye’nin kendi hayatı dışında çevresindeki kadınların dramatik hayatları ,hayatını sokakta geçiren yalnız kadınların acı hikayeleri, hakkında da fikir sahibi oluyoruz.

“İnsanların hepsi eşit doğarlar,” diye düşünüyordu. “Herhalde ben de doğduğum zaman, benim de bir namusum vardı. Benim namusumu kim mahvetti?”

Yıllardan beri gerçekçiliğini ve etkileyiciliğini hiç kaybetmemiş bu roman okuduğum en güzel eserlerden biriydi. Suat Derviş en sevdiğim yazarlardan biri ve bunu Fosforlu Cevriye’yle bir kez daha bana hatırlatmış oldu. Bittiğinde kendinize gelmeniz için biraz zaman gerekecek çarpıcı bir roman ayrıca hem Cevriye’ye hem de Suat Derviş’e büyük bir sevgi ve hayranlık beslemekten kendinizi alıkoyamayacaksınız. Suat Derviş gibi bir kadının ne kadar iyi bir gözlemci olduğunun da kanıtıdır Cevriye. İyi bir aileden gelmiş, okumuş bir kadın olan Suat Derviş’in Beyoğlu’nun sokaklarında yaşayıp giden cahil, saf Cevriye’yi bu kadar iyi işlemesi onun yeteneği ve başarısıdır. Edebiyata, özellikle de Türk edebiyatına ilgisi olan herkesin okuması gereken kitaplardan biridir Fosforlu Cevriye.

Editör: Sinem Karakuş

--

--