Günah

Ulaş
Yazı Rehberi
Published in
6 min readJul 11, 2023
Photo by gryffyn m on Unsplash

“Dinle beni Mathew, sana anlattıklarımın hepsi doğru. Duydun mu beni? Tanrı orada bak! Arkana, arkana bak! Hayır hayır yukarıya! Tanrı kuşağının dibinde Mathew. Gözlerine bakıyor. Kulağı ağzında. Sakın ola ona saygısızlık etme. Neye baktığına, ne dediğine çok dikkat et. Seni uyarmak isterse uyarır ama bunu yapmaz biliyorsun.”

“Neden yapmaz dede?”

“Çünkü sevgili küçüğüm, eğer bunu yaparsa ona inanmana gerek kalmaz. Tanrı senden inanmanı, boyun eğip emirlerini yerine getirmeni istiyor. Bütün olay inançta.”

“Ama tanrının ne istediğini nasıl bilebiliriz ki?”

Çektiği hırıltılı nefes ile ciğerlerini doldurdu yaşlı adam. Islık çalıyor gibi bir ses ile nefesini verirken dingin bir gülümseme takındı yüzüne.

“Tatlı küçüğüm, tanrının dili bizim için yazılmış Kitab-ı Mukaddes’tir. Onu okumak sana yarar sağlar ama her şeyi anlamanı sağlamaz. Tanrının dili karışıktır, her beyin için değildir. Ancak, bazı beyinler vardır ki önünde eğilmeli, kutsal bir mabet gibi onlara sığınmalı. Onlar ne yüce varlıklardır! Evladım, göğün içinden kopup gelmişlerdir onlar, tanrı melekleştirmiştir onları! Ruhani kanatları; huşu dolu bakışların varsa senden, gözlerinden, kalbinden asla kaçmaz! Asla! İşte bu insanların dili tanrının dili olmuştur. Konuştukları tanrının laflarıdır. İnanmamak günahtır! Bu laflar ile rekabete girmek bin kelle almak kadar korkunçtur, affı yoktur. Cehennemin her günahla santim santim aralanan kapıları bu kişilere karşı olan herkese birden ve aniden sonuna kadar açılır.”

Gözleri açılabildiği kadar açılan çocuk ağzını dolduran kelimeleri kusmaya başladı.

“Kanatları mı var? Onlar nerede şimdi? Ben de görebilir miyim? Uçabilirler mi? Tanrının sözleri olduğunu nasıl anlarız ki? Benim sözlerim de tanrının sözleri olabilir mi dede?” Nefes alıp verdi. Etrafına bir göz attı. Rüzgarın vurduğu mumlar sanki sönüp yeniden alevleniyormuş gibi küçük bir gösteri yapıyordu. Dedesine döndü. Masum gözleri önce yeri sonra dedesine çevrildi. Sıkıla çekine son sorusunu sordu. “Sözleri tanrıysa neden kendileri değil?”

Küçük bir kıkırdama sesi çıkardı yaşlı adam.

“Ufaklık koca adamların ağzından çıkamayacak şeyler söylüyorsun. Öncelikle şunu diyeyim sana, senin sözlerin de bir gün tanrının sözleri olabilir. Çok çalışmalısın. Onu anlamak için büyümeli ve gayretli, iyi biri olmalısın. Devamında ise şu komik soruna gelelim. Sözleri tanrıysa neden kendisi değilmiş, kerata seni. Bu insanlardan çok var evladım, nasıl hepsi birden tanrı olsun? Tanrıdan bir tane var.”

Tatmin olmamış küçük adam sessizce düşündü, etrafına ve yaşlı adamın suratına baktı. Bilgiç bir ifade takındı yüzüne. Ardından açtı ağzını yumdu gözünü.

“Bir tanrı neden hepsi olamasın. Ben tanrı olsam bölünürdüm, aynı deniz yıldızı gibi! Onlar bölünerek çoğalıyor, biliyor muydun?” Gözlerini kapatıp sessizce zafer çanlarını dinlemeye koyuldu.

“Vay be! Bilmiyordum işte bunu. Amma bilgilisin evlat, şimdiden çok çalışmaya başlamışsın bakıyorum.”

Torununun başını okşadı. Bu sözler ve davranış ufaklığın suratına hoş bir ifade karaladı.

“Ancak bir yerde yanılıyorsun, tanrı olmak ile onun bir parçası olmak arasında büyük bir fark vardır. Hepimiz, sen hatta ben bile onun birer parçasıyız. Bu bizi tanrı yapmaz, onun eserleri yapar. O insanlar ise ondandır. Onun çocuklarıdır. Tıpkı göğe yükselen gibi. Bu insanları görebilir miyim dedin, elbette. Bir tanesini örnek vereyim sana; Nuna! Onu bizzat gördüm. Belki de dediğin doğrudur ve tanrının kendisi odur. İşte o kadar yüce bir adamdır o.”

“Yaa! Nasıl biri dede? Demek onu gördün! Ne kadar şanslısın. Biraz ondan bahseder misin bana?”

Gururla parıldayan suratını sergiledikten sonra konuşmaya devam etti yaşlı adam.

“Elbette bahsederim Mathew. İnanılmaz bir ihtişamı vardı. Onu o balkonda gördüğümde sanki balkon değil de onu havada tutan tanrıydı. Elini uzatmış ve onu kaldırmış gibiydi. Ağzından çıkan tanrı sözlerini dinlerken aklımdan, ‘Belki de ayakları yere basmıyordur,’ diye bir düşünce geçti. Gülen yüzü insanın içine heyecan katıyordu. Bir elinde tuttuğu engin kitap sanki onun eseri gibiydi ya da tam onun eli için yaratılmıştı.” Yüzü kızarmış, nefes nefese kalmış yaşlı adam ona şaşkınlıkla bakan torununun ifadesinden irkilerek kendine geldi. ‘‘Mükemmel biriydi, evladım.”

Hayal kırıklığı ile dolu bir ses ile “Sadece yüksek bir yerden konuşma yaptığı için mi?” diyecek oldu çocuk.

“Yüksekten konuşmak herkesin harcı değildir!” Şeklindeki hiddetini gidip gelen mumlara, hafifçe sallanan perdelere ve çoktan birkaç adım geriye kaçmış olan torunun üstüne pis tükürükleriyle saldı.

Ağlamamak için kendini zor tutan çocuk dolmuş gözlerini yere çevirdi, öylece durdu.

Amacından sapmış olduğunu anlayan yaşlı adam eski sevecen haline büründü, hiçbir pişmanlık hissetmeden eliyle çocuğu yanına çağırdı.

Gözleri yere çevrilmiş çocuk dedesinin yaptığı işaretin gölgesini bir ceza ile karıştırdı. Gölgenin büyüklüğü gökten gelen bir tokat gibiydi, tanrının tokadı. Can havli ve kalbinden gelen özürlerle yere kapanıp ağlamaya başladı.

“Özür dilerim tanrım!” diye ağlayan çocuktan etkilenen yaşlı adam ne olduğunu kavrayamadı. Önce etrafına baktı, belki de tanrı yaptığından dolayı çocuğa gerçekten ceza vermişti. Tanrının zaferini kazanmış gibi hisseden yaşlı adam yerde yatan ve kriz geçirir gibi ağlayan çocuğa küçümseyen bakışlarla baktı.

Tanrının elini sımsıkı gözlerinin ardından kaldırıp atamayan çocuk sıtma geçiriyormuş gibi titriyordu. “Tanrının devasa, sonsuz eli peşimde!” diye düşünüyor kısılmaya başlayan sesi ile durmadan tanrıdan af diliyordu.

Gururlu ve zafer sarhoşu yaşlı adam çocuğun kafasını onu kurtarmak için gönderilen bir Mesih edasıyla okşadı.

“Merak etme evladım! Tanrı Nuna’yla bile dalga geçmeye cüret eden senin gibi bilgisiz, cahil çocukları affeder. Daha çok küçüksün, öğrenmen gereken çok şey var. Çok bilmişlik yapmaya devam edemezsin. Kimse sivri dillileri sevmez, hele ki tanrı. Az önce başına gelen şey eminim sana sadece bir uyarıydı. Ancak oturup bunu iyice düşün; çünkü tanrının seni bu hale düşüren eylemi bir uyarıysa cezası nasıldır tahmin bile demiyorum. Tanrım bize acı.”

Gözlerini zorlanarak açan küçük çocuk gördüğü korkunç görüntünün olmadığını fark edince bir miktar rahatladı, birden dedesine sarıldı.

“Özür dilerim dede! Bir daha asla saygısızlık yapmayacağım. Söz veriyorum. Tanrıya söz veriyorum. Lütfen bana ceza vermesin. Ben kötü bir şey yapmadım. Ben Nuna’yı seviyorum. Gerçekten!”

“Sorun yok sevgili torunum. Ancak benim bu ölümlü laflarıma kanıp rahatlamayasın sakın. Tanrı aynı hatayı tekrar tekrar yapanları sevmez! Sakın bunu unutma. Eğer dediklerinde ciddiysen sen de her Nuna kulu gibi cennete gidecek ve oranın güzelliklerini tadacaksın. Cenneti biliyorsun. Bütün o güzellikleri. İstemez misin? İstersin değil mi?”

Cennet kelimesini duyan çocuğun kırmızı gözlerinden yaşlar akmayı kesti. Dudakları kıvrıldı, al yanakları şişti. Garip bir gülümseme sardı suratını.

“Gidebilirim değil mi dede? Tanrı beni oraya alır değil mi? Her gün bir sürü güzel yemek yemek istiyorum! Gezmek, dolaşmak, ağaca tırmanmak istiyorum. Ağaçtan düşünce dirseklerim kanamasın istiyorum! Çünkü çok canımı yakıyor,” dedikten sonra garip gülümsemesi dağıldı. “Annemi. Annemi tekrar görmek istiyorum.”

“Tanrının sözlerini dinleyecek olursan evladım. Her şey olabilir. Sana sonsuzluğu vaat ediyor. Kendi evin bile, bir avuç toprağın bile olabilir. Bir sürü gelinin olur. Tanrı bunları sana verir.”

Çocuk büzülmüş dudaklarıyla çarpık bir gülümseme yarattı. Tam konuşacakken yaşlı adam lafa girdi. “Ama! Anneni bir daha asla göremeyeceksin. O aşüfte bir tanrı tanımazdı. Oğlum ile evlenmeden önce kim bilir ne adilikler yaptı, ne tür günahlar işledi. Düşündükçe midem kalkıyor, canım sıkılıyor. Sakın anne deyip durma tekrardan. Sırtındaki kırbaç izleri henüz taze! Ceza vermeyi sevmediğimi biliyorsun.”

Yüzünden her şey silinip akarken ifadesiz çocuk ağzını açmaya davranamadan adam devam etti.

“Tanrı ise ceza vermekten çekinmez! Onun cezası da merhameti gibi sonsuzdur! Annen gibi cehennemin kan dolu sularından içmek istemiyorsan ağzını kapalı tut. Nuna’ya ettiği küfürler yüzünden asılırken ne seni düşündü ne de cehennemde çekeceği azapları. Aptal karı, her şeyi hak etti. Onu kaç defa affetmişlerdi ama o her şeyi elinin tersi ile itti.” Eliyle ağrıyan şakaklarını ovdu. Sinirden belirginleşen damarı, o küçük şeytanı parmağının altından hissediyordu. “Kadın sonuçta, cehenneme alışıktır. Hepsi oraya gidecek Mathew. Nuna’nın öğretisinden, onun yolundan gitmeliyiz evladım, onların hakkından ancak o gelir.”

Kapı büyük bir hınçla çarptı. Giren yaşlı adamın oğlu, çocuğun babasıydı.

“Baba, baba! Sonumuz geldi, ulu babamız cezamızı er geç verecekti ve geliyor işte! Sonumuz çok erken geliyor. Nuna öldü. Son kalemiz yıkıldı!”

Birkaç dakika sessiz duran yaşlı adam fısıltı ile bir iki dua okudu ve sordu.

“Tanrı sevdiklerini yanına erken alır. Daha çok gençti. Gidecek çok yolu vardı. Büyük savaşa önderlik ediyordu. Halkımızın ve tanrımızın huzuru için. Onun kellesini aldığı için sevinenler dökülen kanlarının bir tufan habercisi olduğunu bilemezler. Kan tufanı!” Hızlanan nefesini düzene sokarak sordu. “Nerede öldürülmüş. Nurlu bedeni getirilmiş mi?”

Genç adam yutkunarak cevap verdi.

“E-evinde.”

Şaşkınlığı ile ortamdaki havayı değiştiren adam sorgulayıcı gözler ile bakakaldı.

“Evinde baba. Nuna savaştan döndü demişler. Ben de geldiğimde duydum. Ş-şey. Nasıl diyeceğimi bilmiyorum.”

Gözleri bir iki dakika içinde kan içinde kalan, bu süre boyunca bütün hayatından daha fazla yaşlanan adam hiddetle bağırdı.

“Söyle!”

“Evinde! Küçük bir kızın içine şeytan girmiş dediler. Bilmiyorum görmedim. Onu okuyup üflemek için evine götürmüş. Ahali birkaç çığlık ve kırılan eşya sesi duymuş. Halk meraklı, çünkü ev boş olmalıydı. Tam eve girecekleri sırada bahsi geçen küçük kız yara bere içinde, üstü başı yırtık, koşarak kaçmış. Ahali bu kızı hırsız sansa da üstelememiş. Asıl içeriyi merak ettikleri için.”

Sinirlenen yaşlı adam oğlunun yakasına yapıştı.

“Kısa kes!”

“Şey. Nuna’yı kanlar içinde yatar halde bulmuşlar. Şey, eee... Anadan üryan.”

Yüzü kıpkırmızı olan adam bir iki dua okuduktan sonra cama yaklaştı. Gözlerine yaşlar hücum ederken “Şeytan girmişmiş, onların hepsi zaten şeytan,” dedi.

İçinde tuttuğu hıçkırıklar aniden serbest kalınca bağırarak ağlamaya başladı.

Editör: Begüm Uğurlu

--

--

Ulaş
Yazı Rehberi

Kendimce bir şeyler yaratmak istiyorum. Küçük küçük dünyalar ve daha küçük insanlar. Sonra da hepsinin arkasına saklanmayı planlıyorum. Yok olup gidene dek.