Güzel Dünya, Neredesin?

İşte Sally Rooney'nin kaleme aldığı bu kitabı okumanız için 5 neden;

Buse Oktar
Yazı Rehberi
6 min readJun 15, 2023

--

Öncelikle bu yazardan biraz bahsetmek istiyorum çünkü yazdıklarıyla sizi kendisine çekiyor. Yazarın bu kitabını da bu vesileyle okudum aslında. İlk yayımlanan kitabıyla henüz daha tanışma fırsatım olmadı ama Normal İnsanlar kitabı ile tanıştığım günden beri radarımda olan bir yazardı kendisi ve nihayet 2022 yılında da yeni kitabının çevirisi bizlere ulaştı. Ben ancak bu yıl okuyabildiğim için bu yazı da bu yıla kaldı… Siz de bir şekilde bu yazarın ismini duymuş olabilirsiniz. Zira Rooney, yazdığı kitapların kendisi ve bu kitaplardan uyarlanan diziler sayesinde büyük bir kitleye ulaştı.

Normal İnsanlar kitabı da aynı isimle diziye uyarlandı ve oldukça seveni var (tabii ki ben de dahil). Bir diğer kitabı -ki bu kitabı ilk kitabı oluyor- Arkadaşlarla Sohbetler, yine aynı isimle diziye uyarlandı ama o kitabını okuma fırsatım olmadığı için henüz dizisini de izlemeyi bekletiyorum. Belki de bu dizileri bir şekilde gördünüz ama kitabı olduğundan haberiniz dahi yoktu, bu da ihtimaller dahilinde ve benim de tavsiyem kesinlikle dizilerinden evvel kitaplarının okunması. Yazarı bunun dışında da çok başarılı buluyorum ve bundan yazının ilerleyen yerlerinde de detaylı olarak bahsedeceğim. Bundan dolayı giriş kısmını burada noktalıyor ve bu kitabı okumanız için nedenlere geçiyorum…

1) Bu Kitabının Normal İnsanlar Kitabından Farklı Olması!

Aynı yazar olduğu için benzer yönleri illa ki var ama…

Benim yukarıda değindiğim Normal People dizisi çoğu kişi tarafından biliniyor ve bu dizinin seveni kadar sevmeyeni de var. Bu tartışmayı yazarın aynı adlı kitabı içinde görüyorum ve hal böyle olunca yazara karşı büyük bir önyargı oluştuğu bir gerçek. Bu kitabın içeriğine girerek konuyu dağıtmak istemem ama değinmek gerekiyor gibi geliyor çünkü bir yazarın yalnızca bir kitabına göre değerlendirilmesi bana gereksiz bir hamle gibi gözüküyor.

Normal İnsanlar kitabında işlenen konu toksik bir çift ve insanlar, bu iki iletişim sorunu yaşayan deli kim ve neden bu kadar seviliyorlar diye düşünüyor. Hak vermiyorum demek istemezdim ve hak vermiyorum. Yazarımız çağdaş edebiyata eser veriyor. Hal böyleyken iletişimin bu kadar kolay olduğu bir çağda neden bu kadar karmaşık insan ilişkileri? — ki bir sürü kavramdan haberdarız? Bu bahsettiğim kavramlar: Gaslighting, ghosting vs. hepimizin aşina olduğu kavramlar haline geldi. Bu bağlamda bakacak olursanız Connel ve Marianne’de çağımızın içerisinden iki karakter profiline gayet iyi uyuyorlar ve kendilerine has bir iletişim yolu buluyorlar. Bu iletişimin biricikliği de tam olarak kitabın iyi olduğunu savunduruyor, bu bana onlarında bizden birileri olduğunu hatırlatıyor. Tabii ki klasik kitapları ve peri masallarını okumayı çok seviyorum ama o konforun içerisinden bu döneme dönünce insan kendini yalnız ve yaşadığı çağa yabancı hissediyor, bana kalırsa arada böyle kitaplara da ihtiyacımız var.

Neden bu kitabın üzerinde durulması gerektiğindeki hissettiklerime dönecek olursak insanların o kitabı okuyup da bu kitabı bu yüzden okumayacak olmaları ihtimali üzerinde durdum ve bu kitabın apayrı bir dünya olduğunu ve diğer kitabın da eleştirilerinin bir parça yersiz olduğuna değinmek istedim ama hala okumak istemiyorsanız diye sizlere birkaç neden daha vereceğim.

2) Kolay Okunuyor Olması!

Ne yani ağır basan bir yönü yok mu?

Evet, var ama bir şeye benzetecek olsaydım, bu kitabı bir yaz tatiline benzetirdim. Yaşamın tüm olumsuzluklarına rağmen kafa dağıtmaya gidilen o yaz tatillerine…

Yazar bu kitabında sizi dinlendiriyor ama bu demek değil ki hayatın kendisine yüz çeviriyor ki günümüz eserlerinin pek çoğu bu şekilde ilerliyor. Yeni nesil bir romancılık furyası var. Ben diğer romanlara ve roman yazarlarına dair eleştiri yapmak istemem ama Sally Rooney’nin bir parça olsa dahi onlardan ayrıldığını düşünüyorum. Hem çağını yakalıyor hem de bir yandan çağı aşan dünyevi sorunlar üzerine de okuyucuyu düşünmeye itiyor. Zaten kendisinin de bu yönde düşünceleri olduğunu anlayınca okuyucu, kendini bir parça ona yakın hissetmiyor da değil. Kendim için böyle en azından… Düşünen bir yazar olması beni bu kitabın bomboş bir roman olmadığına ikna ediyor. Roman, okuduğum en iyi roman olmak zorunda değil ve buna rağmen iyi bir roman olduğunu düşünüyorum. Örnek verecek olursam şu alıntıyı yapabilirim gönül rahatlığıyla;

'’Ama bizi hapseden duvarları yıktığımızda yerine ne koymayı planlıyorduk?’’

3) Karakterlerin İşleniş Biçimi!

Ben bu romanın birbirine benzeyen yönlerimiz olsa dahi aslında hepimizin kendine özgü olan ilginçliğini çok güzel yansıttığını düşünüyorum.

Romanda iki ana karakter var. Alice ve Eileen. Bu iki kişi birbirine karakter olarak yakın olsa da aslında ikisi de zıt kutuplara benziyor. Sanki ikisi de birbirlerini tamamlıyor. Alice, Eileen’in antagonisti gibi aynı şekilde Alice de Eileen’in. İkisi hem aynı kişi gibi hem de birbirlerinden bir o kadar farklılar. Bu, onların arkadaşları üzerinde belirleyici bir üstünlük kuran özellikleri. Yani birbirlerini ittikleri gibi çekiyorlar da.

Diğer yan karakterler de bazı yerlerde buna değiniyorlar zaten. Yan karakterlerde onların karakterlerinin belirli yönlerine vurgu yapacak şekilde işlenmişti bence. Çok farklı çevrelerden karakterler görüyoruz ve karakter çeşitliliği olması, okuyanı bu sayede doyuruyor. Mesela Alice’in yaşadığı küçük kırsalda Felix karakteriyle arasında kurduğu ilişki bile bunu çok güzel bir şekilde gösteriyor.

Alice, kitapları çoksatan bir yazar ve bu sayede orada büyük bir kır evinde yaşıyor. Felix ise tam tersi bir işçi bu aralarındaki dinamiğe de yansıyor tabii ki ama kurulan ilişki ne yönde ilerliyor? Bunu da anlamak ve karakterlere göz atmak siz okuyanlara kalsın daha fazla kitap hakkında yazarak ilgiyi azaltmak istemem çünkü öte yandan da benim kelimelerim tarafından bu karakterlerin basite indirgenmesini hiç mi hiç istemem. Ben anlatılabilecek en basit şekliyle karakter profillerini çizdim. Rooney’ de bu karakterleri derin bir şekilde işlemiş zaten hiçbir karakteri atlamamış…

4) Arkadaşlarla Derin Sohbetler!

Hangimiz arkadaşıyla uzun uzadıya bu denli derin bir şekilde sohbet edebiliyor?

Karakterlerin aralarındaki bu bağa, eski çağın mektup arkadaşlığının yerine günümüz çağının e-postalaşması üzerinden dahil oluyoruz ve bir konu üzerinde durarak tartışmaları bence çok değerli bir şey. Günümüzde çoğu arkadaşlık bu kadar derinleşmeden geçip gidiyor. Derin bir şeyler üzerinde konuşmak artık gündelik hayatın hızına yetişemiyor gibi geliyor bana. Bu yüzden bu iki arkadaşın arasında ki dinamik beni kendine hayran bıraktığı gibi keşke bende bir arkadaşımla bu şekilde e-postalaşabilsem dedirtti. Mektup arkadaşı fikrini hep özenmişimdir de.

Günlük rutin konuşmaların ve soruların aksine kurulan derin diyaloglar karakterleri daha iyi tanımamız ve onlarla daha yakından bağ kurabilmemizi sağlıyor bana kalırsa. Günümüz yazarlarından Gündüz Vassaf’da bu sorunu çok güzel bir şekilde dile getirmiş bence. Kitabına şöyle bir cümle yazmış kendisi; ‘’Yahu kahramanı aşıkken dünyasında neler oluyordu?’’ Tabii ki Gündüz Vassaf yeniyetme bir yazar değil ama bu eleştirisi edebiyata, hızı sokanlara. Allem edip kallem edip olayları oldu bittiye getiriyorlar, karakterlerin yalnızca ne yaptıklarını biliyoruz, kim olduklarını değil. Böyle bir edebiyatın kalıcılığının da çok fazla olmayacağının kanaatindeyim ki bu yüzden Rooney gibi yazarlara ihtiyacımız var diye düşünüyorum…

Photo by Diogo Palhais on Unsplash

5) '’Slow Living’' yani '’Yavaş Yaşam’' Felsefesine Göz Kırpması!

Bir yandan hızlı yaşama bir yandan da yavaş yaşama, iki karakter üzerinden tanık oluyoruz…

Evet, daha önce de Alice ve Eileen’in birbirlerini tamamlayan iki zıt kutup olduklarına değinmiştim. Yani yavaş yaşamakta gözünüz varsa sizi çok cezbedeceğinden bahsetmiyorum bu romanın ama farklı yaşamlar olduğunu tekrardan size hatırlatacak bu roman diye düşünüyorum. Eileen kitap işinin editörlük kısmında günlerini koşturmacayla ve şehir hayatıyla geçirirken yazar arkadaşı Alice, kırsalda günlerini geçiriyor. Bunu yazarken Alice’in kırsalda tam olarak nasıl yaşadığını ve yavaş yaşamın kendisine uyup uymadığını anlamamız için yazarın bizlere çok fazla detay vermediğini fark ettim ama belki de bunun sebebi zaten hızlısına alıştığımız için Alice’in yavaş yaşamının gözümüzden kaçması olabilir.

Photo by Leyre on Unsplash

Bu roman üzerine bu kadarlık sebep vermem bile hızlı yaşama alıştığımızın göstergesi olsa gerek. Ben bu kitabı ve yazarı beğenen birisiyle karşılıklı konuşacak olsaydım pek çok yerinden konuşmak isterdim. Kitap okumanın üzerinde de durulmayan bir dönemde olabiliriz diye düşünüyorum ister istemez çünkü okuduğumuz kitabı dahi hemen üzerimizden atmak ve yenisine başlamak istiyoruz. Belki de kitabın esas söylemeye çalıştıklarını anlamadan ve sindiremeden tekrardan kitaplığımıza kaldırıyoruz onları.

https://linktr.ee/yazirehberi

Ben bu '’bu kitabı okumanız için beş neden’' yazılarımı da sırf yukarıda bahsettiğim şeyden kurtulmak için başladım. Çok sevdiğim ve aklımdan çıkmasını istemediğim kitapları tekrar tekrardan hatırlayarak yaşatmak adına… Yazılarımı okuyan kişilere de bu kitapları okumaları açısından bir bakış açısı katmak istedim çünkü bazen bir kitabı okumaya bir alıntı, bir kapak fotoğrafı, bir arka kapak yazısı veya bir önsöz yetse de bazı kitapları okuma kararını pek kolay veremiyoruz, elimiz o kitaplara bir türlü gitmiyor… Bir nevi bunu samimi ve içten bir kitap reklamı olarak da düşünebiliriz ki diğer reklamlar mevcut bir görüntüden ibaret, burada samimi bir dille sizleri de bu kitapları okumaya ikna edebiliyor olacağım, aklıma bunlar geldikçe heyecanım artıyor…

Editör: Maia Mia & Pozan

--

--