Gayret ve Gaye

Minik Bir Hikaye

İremsu Çakır
Yazı Rehberi
6 min readJun 3, 2024

--

https://pin.it/4IPzBvNTR

İnsanı ayakta tutan hedefleri olmadığı vakit; insan, insan olmaz ki. Bize yaşam amacı veren hedeflerimizdir bizi biz yapan. Aldığımız oksijene değer bir yaşam sürmek, bu Dünya’da olduğumuza göre bunu hak edecek bir yaşam sürmek ana hedeflerimiz olmalıdır kanımca.

Hayatım boyunca buna inandım, bunun için çabaladım. Ölümüne bir çaba sarf ettim ve en sonunda başarılı olacağımı bildim. Şu ana kadar hiç yanılmadım.

“Başarısızlık mı?” diye mırıldandım. İmkansızdı. Ben asla başarısız olmadım, olamazdım ve olmayacaktım.

Herkes yanılabilirdi.

Ben de yanıldım.

Sonuç ekranına bakarken gözlerimi hızlı hızlı kırpıyordum. Gözyaşlarımın akmasına izin veremezdim. Hak etmediğim bir nottu bu, kime sorsam aynı şeyi derdi. Derin bir nefes alarak kendime gelmeye çalıştım ama boşunaydı. Bilgisayarın ekranını kapatarak hızla ayağa kalktım. Başımın dönmesine aldırış etmeden kaldığım yurdun bahçesine çıktım. Birinci katta kalmak bu tarz ani kararlarda oldukça iş görüyordu. Kablosuz kulaklığımı takıp telefona bağladıktan sonra kendimi kötü hissettiğimde dinlediğim çalma listesine girdim, karışık bir şekilde çalmasına izin verdim.

Kendimi derin nefesler almaya zorlayarak yurdun küçük bahçesinde dolaşmaya başladım. Tek başıma kalabileceğim bir yer olmaması beni daha da strese sürüklerken yapabileceklerimi gözden geçirmeye koyuldum.

“Tek bir kötü not,” düşüncesi zihnimde yankılandı. Kıyamet alameti sayılabilirdi ama aslında ölümcül değildi. Düzeltemeyeceğim bir durum değildi. Düzeltebilirdim. Yeterli olabilirdim. Yeterli olmalıydım.

Karşıdan gelen yakın arkadaşım Defne’yi gördüğümde çalan müziği durdurup kulaklığımı çıkardım. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla telaşlıydı, bu telaşının nedenini merak etsem de bana doğru gelmesi bu merakımın birazdan giderileceğine işaretti. Yanıma iyice yaklaştığında adımlarını hızlandırarak bana varış süresini kısalttı. Nefes nefese kalmıştı.

“Sen neredesin?” Dibimde bağırmasıyla irkildim. “Nasıl yani?” Yönelttiğim soruya şaşkın bakışlarıyla karşılık verdi. “Saatlerdir seni arıyorum, herkes olanları konuşuyor.”

“Nasıl öğrendiler?”

“Okan sosyal medyada paylaşım yapmış, artık saklayacak bir şey yok diye düşündü herhalde.”

Kaşlarımı çattım. “Okan nereden çıktı?”

“Sen?” derken şüpheliydi. “Olanları bilmiyor musun?”

“Ne olmuş Defne?” dedim, sabırlı bir anımda olmadığım için sesim yüksek çıkmıştı. “Tek seferde anlatır mısın artık?”

“En son ne zaman sosyal medya hesabını kontrol ettin?”

“Bilmiyorum,” derken cidden sabrımı zorluyordum. Zaten Veri Yapıları ve Algoritmaları dersinden düşük bir not almışım, Okan’ın konuyla ne alakası vardı çok merak ediyordum. “Sabrımı zorluyorsun, asıl konuya gel lütfen.”

“Okan seni Nur’la aldatmış.”

Beynimden aşağı kaynar sular döküldü. Boş bakışlarla Defne’nin gözlerinin içine bakıyordum. Az önce bir anda kurduğu cümle, güvendiğim bir insanın bana verebileceği sağlam bir ihanetti. Erkek arkadaşıma güvenmiştim. Onun da beni sevdiğine, bana en az benim ona verdiğim değeri verdiğine inanmıştım. Aptallık etmiştim.

“Gaye?” Arkadaşımın endişeli sesi kulaklarıma ulaşmıştı, anlamıştım da onu. Ancak herhangi bir tepki veremiyordum. Kalbimin kırık parçaları göğsüme batıyor, nefes almamı engelliyordu. Gözümden bir damla yaş süzüldüğünü hissettim. Kalbimin neden acıdığını anlamlandıramıyordum, ona güvenmiştim ancak hayatın sadece bir insandan ibaret olmadığını bilecek kadar bilinçli bir insandım. Sonuç olarak kalbin bir aklı yoktu, çoğunlukla da aklı dinlemeyi reddediyordu.

“Gel odana geçelim canım,” diyerek koluma giren Defne’ye engel olmadım, ona uyum sağlayarak ilerlemeye başladım. Zihnim aşırı doluydu, kelimeleri bulup cümlelere çevirme yeteneğim elimden alınmış gibi hissediyordum.

“İkinci yanılgım,” şeklinde mırıldanmaktan kendimi alıkoyamadım. Defne ile odama geldiğimizde odamın boş olması işimize yaramıştı. Defne beni yatağıma oturtup bir bardak su koymaya koştuğunda telefonumu cebimden çıkararak Okan’ın sosyal medya hesabına girerek paylaştığı hikayeye baktım. İnkar edilecek bir şey yoktu, her şey apaçık ortadaydı. Nur’a sıkıca sarılması ve onun hesabını ekleyip koyduğu kalp soruya yer bırakmıyordu. Birkaç gündür aramız iyi değildi ancak bu noktaya geldiğimizi fark etmemiştim.

“Al canım iç bunu,” diyen arkadaşımın uzattığı su dolu bardağı alarak sudan bir yudum aldım. Telefonumun ekranını kapatıp kenara koyarak arkadaşıma döndüm, kısık bir sesle teşekkür ettim.

“Saçmalama, keşke elimden daha çok şey gelse…”

“Önemi yok,” dedim buruk bir tebessümle. “O hiçbir zaman benim olmamış. O yüzden üzülecek de bir şey yok.” Üzgündüm fakat bunun nedeni aldatılmak değildi, yanılmaktı. Aldatılmışım evet ama bunu önceden bilmem gerekirdi.

“Peki,” derken sesi tedirgindi Defne’nin. “Sen bu olayı benden öğreniyorsan dışarıda ne işin vardı?”

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi tavana diktim. Gözlerimi hızla kırpıştırarak “Sınavım düşük gelmiş,” diye mırıldandım. Notumun belli bir kesim için gayet de yüksek olduğunun bilincindeyim ancak bahsi geçen kişi bendim, bu not ise oldukça düşüktü. Defne’nin hayret dolu bakışlarını üstümde hissediyordum. Erkek arkadaşımın beni aldattığını öğreniyordum ancak ben düşük notuma ağlıyordum, büyük bir çoğunluğun şaşıracağı bir durumdu bu. Defne anlayışlı bir şekilde elini dizimin üstüne koydu. Bakışlarımı ona çevirdiğimde gülümsedi, “Üzülme lütfen,” diye mırıldandı. Gülümsemeye çalıştım ancak onun kadar başarılı olamadığımı hissediyordum.

“Ben seni tanıyorum canım,” derken sesi güven vericiydi. “Sen finalde herkesi geçerek en yüksek notu alacaksın!”

Onun bana olan bu içten inancı kendime olan güvenimi geri kazanmam gerektiğine dair bir işaretti gözümde. Defne bana güveniyorsa ben de kendime güvenmeli, yapmam gerekeni fazlasıyla yapmalı ve başarılı bir sonuca ulaşmalıydım.

“Teşekkür ederim.”

“Her zaman,” derken göz kırptı Defne, etrafına verdiği güven bulutu seçtiği mesleğin ne kadar doğru bir seçim olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

Okan tarafından aldatılmış olabilirdim ancak kendim tarafından yanıltılmayacaktım. Ailem bile hedeflerime bağlı olacağımı hissetmiş olacak ki bana Gaye demişlerdi. Ne onları ne de kendimi hayal kırıklığına uğratmayacaktım, uğratamazdım. Hedeflerime sıkı sıkı bağlı biriydim, eninde sonunda onlara ulaşacağımın bilincindeydim.

***

Gecenin bir yarısı… Cama vuran sert damlalar eşliğinde ders çalışıyordum. Oda arkadaşlarım uyuyorlardı, bu gürültülü geceyi kaçırıyorlardı. Odayı aydınlatan tek şey benim tabletimden yayılan ışıktı. Bunun yanında arada çakan şimşekler tüm odayı anlık olarak aydınlatıyordu.

Okan ile kavga etme gereği bile duymamıştım, değmeyeceğine inanmıştım. Kendi kaybetmişti beni, pişman da durmuyordu üstelik. Onun için tek bir damla gözyaşımı bile feda etmemiştim, geçmişte heba ettiğim saatler yeterliydi.

Ancak söz konusu olan aldığım düşük not olduğunda durum tam tersiydi. Aklıma geldikçe gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. Bu durum sık yaşanıyordu çünkü her başarıma rağmen tek bir başarısızlığım sürekli zihnimin arkasında kendini belli ediyordu. Lakin gerçekten çabaladım, bu ders için her şeyimi verdim. Bunu yaparken diğer derslerimi ihmal etmemem gerektiğinin de bilincindeydim. Dolayısıyla günde saatlerce ders çalışıyor, aşırı bitkin düşüyordum.

Mutluydum.

Çabalarımın karşılığını alacağımı biliyordum.

Okan’ın beni aldatması işime gelmişti, normalde ona ayıracağım zamanı da derslerime vererek ekstra verim alıyordum hayatımdan.

Başaracaktım.

Bana benden başka kimse engel olamazdı.

***

Hayat neşeli ve cıvıl cıvıldı ancak insanlar için aynı şeyi söyleyemezdim.

Final haftası tüm öğrenciler için yorucu ve zorluydu, benim gibi yıldız bir öğrenci için bile. Egoist davranmıyorum, sadece doğruları söylüyordum. Bu sınav haftaları en az strese sahip olan kişi her zaman bendim. Yalnız bu defa bir farklılık vardı.

O kritik gün gelip çatmıştı.

Çabalarımın karşılığını alacağıma inanıyor olsam da gerilmeden duramıyordum. Ellerim hiç olmadığı kadar titriyor, başım dönüyor ve midem bulanıyordu. Stresin yan etkileri…

Stres olmamak gibi bir seçeneğim yoktu, sanki kaderimin belirleneceği gündü bugün. Tekniken bu inanışım doğruydu. Bugün, kendime olan güvenimin yerli bir özgüven olup olmadığını, çabalarının karşılığını her koşulda alabilen bir birey olup olmadığımı test edecektim.

Gerginlik normaldi.

Sınırlı gerginlik gerekliydi.

***

Defne’nin kapımı tıklatmasıyla yerimden hızla kalktım. Sınıf arkadaşımız gruba kritik olan dersimizin finalinin açıklandığını yazdığında doğrudan Defne’ye haber vermiştim. Onun gelmesiyle sonucuma bakabilirdim artık.

Gerginlikten kalbim sıkışıyordu.

Başardığıma, haklı olduğuma inanmak istiyordum.

Kendime güvenmek istiyordum.

Ancak kendime olan güvenim sarsılmıştı, toparlanması için bu not oldukça önemliydi ve her ne kadar Defne bana inansa da ben kendime o kadar inanmıyordum. Güven bir defa sarsıldığında eskisi gibi olması mümkün değildi. Sarsılan güveni toparlamak, depremdeki enkazı kaldırıp yeni bir şehir kurmak kadar zorlayıcı, yorucu ve sarsıcı bir süreçti.

“Kesin yüksek aldın,” diyen Defne’ye baktım, gülümsedim burukça. Onun hayata olan güveni ve neşesine imrendim, hayallerim ve hedeflerim uğruna anlık gülüşlerimi feda ettim. Ancak o bunu yapmamıştı, anı yaşıyordu. Belki de neşesi bundan fazlaydı, belki de baktığı hayat penceresi en doğru olan kişiydi Defne. Geleceği düşünmüyor değildi, düşünüyordu ama benim kadar takıntılı değildi.

Belki de ondan hayat bakışı dersi almalıydım.

Kendime olan güvenimi toparladıktan sonra…

“Umarım,” derken bilgisayarımı açmış, heyecanla bilgilerimi giriyordum. Ellerim titriyordu yine, nefesim kesiliyordu. Bunların olacağını tahmin etmiştim, Defne de etmiş olacak ki destek olmaya gelmişti.

“Açıldı,” diyerek hemen notlarımın olduğu kısma tıkladım. Derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum, sona yaklaşmıştım ve her şeyi öğrenecektim. Gözlerimi açtım.

“İşte bu!”

Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Başarmıştım. Çabalamış ve başarmıştım. Defne sıkıca bana sarılarak mutluluğunu belli ederken ben sadece ekrana bakıyor ve gözlerimden yaşların süzülmesine izin veriyordum. İlk defa açık açık ağlıyordum.

Kendimle olan savaşımda galibiyeti sağlamıştım. Zihnimde beni yaralayan sözlere karşı dirençli davranmış, yenilgiyi kabul etmemiştim. Sonuçsa barizdi.

Ben başarmıştım.

Editör: Pozan

--

--

İremsu Çakır
Yazı Rehberi

Genetik ve Biyomühendislik öğrencisiyim. Hayatımın her alanıyla alakalı yazılar paylaşıyorum.