Geçmişin Aynası

Kahve yansımasında geçmişinden vurulan kadın…

Hacer Nur Çekiç
Yazı Rehberi
3 min readJul 4, 2023

--

Photo by Jonny Caspari on Unsplash

Ceren bu kahve bardağından hiç haz etmezdi. Yine nereden geçmişti eline? Kahveden bir yudum daha aldı ama yok, iştahı kaçmıştı işte. Kırıp atmak gerekiyordu bu uğursuz kupayı.

Ocaktaki çorbanın kapağını açıp çorbayı karıştırdı, daha kaynamamıştı. Mutfağın içinde iki volta attı. Buzdolabının üzerindeki fotoğrafları düzenledi. Düğünden, gezmeden, okul yıllarından fotoğraflar, anılar… Ellerini tezgaha yaslayıp tırnaklarıyla tıkırdattı. Ne zaman olacaktı bu uyuşuk çorba? Çocukların atıştırması lazımdı. Tıkırdatmaya devam ederken siyah tırnaklarından biri kırıldı. Sinirden dudağını ısırdı, tırnağı da koparıp çöpe attı.

İçini boşaltmak için bardağı tekrar eline aldı. Bu kahvenin onun için ömrü dolmuştu. Bulanık mı gözüküyordu ne? Aslında bayağı netti sütten beyazlaşmış kahve. Kendi yansımasını gördü. Her sabah aynada gördüğü kadar tanıdık ama eski fotoğraflardaki huzurlu yüzü kadar uzak bir yansıma…

Kafasını kaldırdı. Gece olmuştu artık, kardeşlerinin “bıdı bıdı” sesleri kesilmişti. “Bir şey mi oldu acaba?” diye kapıya yönelmişti ki onu gördü. Burada ne işi vardı? Hem de bunca seneden sonra. Yok yok, bunca sene duruyor. Ceren “o” gecedeydi. Annesi utanmaz bir biçimde tam karşısındaydı.

Birden gözlerinin önünde bir dalgalanma ve annesi tuzla buz oldu. Yeniden bugündeydi.

“Abla makarnayı koydun mu?” diyerek burnuna kadar girdi kız kardeşi. “Makarna da nereden çıktı, çorba içeceğiz!” dedi Ceren. Bu kadar çabuk gözlerinin önündeki sahnenin değişmesi onu sarsmıştı ama bir şey belli etmedi.

Kız kardeşi Ece, ellerini birleştirip şımarıklık etmeye başladı. “Acıktık da, çorba yetmez bence. Bir de makarna yapsak?” diyerek kafasını yana yatırdı. Ketum ablası çaktırmadı ama kıyamadı da: “Tamam suyu koy, Mete’yi de çağır. Çorba ısınana kadar çabucak yapın.” der demez kız olduğu yerden ikizine seslendi. Çocuk gelince itişe kakışa yemek yapmaya başladılar. Ceren dökmek için eline aldığı kupayı lavabonun kenarına bırakmıştı. Erkek kardeşi tutunca “Dur” diye ani bir tepki veriverdi. Kopardığı tırnağı sızladı. “Ben içiyorum onu” diyip elinden aldı. Şaşkın bir ifadeyle “Tamam abla, pardon” diyerek işine geri döndü genç çocuk.

Kahvenin büyüsüne kapılmıştı. Çocuklar yemeği hallederken kupanın içinde tekrar kendini aradı. Odaklanamıyordu. Nereye gitmişti o gece, neredeydi annesi? Çok da görmek istediğinden değil de sadece işin sırrını merak etmişti.

Çocuklar yemeklerini yediler, gevezeliklerini yapıp gittiler. Ceren de onlarla karnını doyurmuştu ama buz gibi olmuş kahve halen onu tezgahın üzerinde bekliyordu.

Masayı toplamak için ikizleri tekrar çağırmalıydı ama biraz sessizlik istedi kendi için. Acele etmeden masayı bulaşık makinesine aktardı; teker teker, yavaş yavaş… Yan gözle de kupayı kesiyordu. Temizlik bitmişti. Islak ellerini masaya dayadı. Sağ kulağını tuttu, küpesini salladı.

Eve döndüğü ilk gece oynadı Ceren’in kafasında. Çamurla sıvanmış ayakları, pis bir renge dönmüş beyaz elbisesiyle, aynalarla dolu odalarında annesinin karşısına çıkmıştı. Annesi, yatağın ucunda ‘ha düştü düşecek’ bir pozisyonda oturuyordu. Ceren ebeveyn banyosuna girip üstünü değiştirmiş, temizlenmiş ve aksesuarlarından kurtulmuştu.

Annesinin yanına oturduğunda bir beklentisi yoktu. Yalnızca birbirlerine destek olabileceklerini düşünmüştü. Anne-kız sarılıp acılarını paylaşabilir, dünyayı karşılarına alabilirlerdi ama annesi, Ceren sarılır sarılmaz “Teyzenden özür dilemelisin, o senin büyüğün,” deyivermişti. Genç kız taş gibi donup kalmış ve inanamamıştı. Sessiz bir kırgınlıkla “İyi geceler anne” diye odasına doğru yürümüştü. Ev sessiz ve boş hissettirirdi o zamanlar.

Evin sessiz olduğu anlar çok nadirdi artık ve Ceren asla yalnız hissetmiyordu. Annesi uzaklarda olabilirdi, o ve küçük kardeşleri birbirlerine sahiplerdi. İhanet onlara uzaktı…

Ceren zehirli bir şeymişçesine kupayı tekrar tuttu. Hemen dökmesi gerekiyordu ama merakı ağır bastı. Bardağın içine bir bakış daha attı ve… İşte oradaydı.

Genç yansıması, uykulu ve şaşkınlık dolu suratıyla ona bakıyordu. Arkasını döndü ve utanmaz kadın da oradaydı. “Özür dilerim Ceren,” diyordu. Korkaklık ediyordu. Tüm sıkıntıyı onun omuzlarına itiyor ve bundan acı duymuyordu. Yanaklarına inen ıslaklık onun timsah gözyaşlarıydı. Elinde valiz, sırtında en yeni montu, yüzünde acı bir kararlılıkla gidiyordu…

Editör: Maia Mia

--

--