Genç Bir Romancıya Mektuplar

İşte Mario Vargas Llosa'nın kaleme aldığı bu kitabı okumanız için 5 neden;

Buse Oktar
Yazı Rehberi
4 min readSep 10, 2023

--

Photo by Mikhail Pavstyuk on Unsplash

İlk önce biraz kısaca Mario Vargas Llosa'nın kendisinden bahsedelim. Mario Vargas Llosa Peru'lu roman, öykü, oyun yazarı ve aynı zamanda eleştirmendir. 2010 yılında Nobel Ödülü kazanmıştır. Pek çok roman, öykü ve eleştiri kitapları kaleme almıştır. Ama onu diğer yönlerinden ayıran bir özelliği varsa o da romancılığıdır sanıyorum ki. Bizler de kaleme aldığı bu deneme kitabı sayesinde usta kaleminden çıkma romanlarını yazarken nasıl bir yol izlediğini görmüş oluyoruz. Öyle ki yalnızca roman yazmak için değil genel olarak ''yazmak'' üzerine kapabilecekleriniz de dahil bu deneme kitabına.

  1. İlk romanınızı yazmak istiyor ama nasıl yazacağınızı tam olarak bilemiyor musunuz? Tam olarak doğru kitabı okuyorsunuz. Bu türde yazılmış kitaplar hiç yok değil elbette ve ufak bir araştırmayla sürüsüyle bu tür kitaplar bulabilirsiniz. Ama bu kitabı diğerlerinden ayıran birçok nokta var. Bu kitabı diğerlerinden ayıran en büyük neden Llosa’nın kaleme aldığı romanlar! Eğer romanlarını okumadıysanız onları da şiddetle tavsiye ederim. Bu tarz bir kitap yazmak için ne kadar yetkin ve doğru bir isim olduğunu göreceksiniz . Hatta öyle ki adı Marquez, Cortazar, Borges gibi büyük isimlerle anılıyor. Nobel Edebiyat Ödülü’nü almış olması siz okuyucuları için bir ölçüt sayılabilir mi bilemiyorum ama bir şekilde adını duyurabilmiş bir yazarın elinden çıkma bir deneme kitabı size istediğiniz bakış açısını sunacaktır kanımca.
  2. Kitabı bir mektup/deneme şeklinde ele alıyor olması. Düz bir şekilde ilerleyen bir deneme kitabı olsaydı bizlere nasihat veren ve bizleri romanımıza yazmaya iten isimlerden biri olmayacaktı Llosa. Ama bu kitabı bir mektuplar dizisi şeklinde kaleme alması ve bizlere '’Sevgili Dostum’' ve '’Genç Bir Romancı’' olarak seslenmesi bizi Llosa’nın yazdıklarına daha hızlı bir şekilde çekiyor ve belki de çevremizde bulamadığımız edebi yönden donanımlı bir büyüğümüz oluveriyor böylece. Sanki bizi karşısına alıyor ve bir romanın nasıl olması gerektiğini dostane bir şekilde bizlere aktarıyor. Bu sizler için ne kadar önemli bilmiyorum ama bana okurken iyi geliyor. Yazarı bir yakınımızmış gibi düşünürsek bize verdiği nasihatler kulağımıza küpe oluveriyor. Tam tersi bir yazar zaten kendi iyi yazdığı için karşımızda büyüklenirse bir kulağımızdan girip diğer kulağımızdan çıkıveriyor…
  3. Marquez, Flaubert, William S. Burroughs, Proust, Bertolt Brecht, Joyce… Büyük isimlerin romanlarını nasıl yazdıklarına dair öyle incelikli noktalara değiniyor ki ben bunları okurken bir çeşit aydınlanma yaşamış bile olabilirim. Evet her yazarın kendisine has bir yazma metodu vardır ama büyük yazarların gerçekten yazma metodları bizleri kendilerine hayran bırakıyor değil mi? Mesela öyle güzel bir tekniğe değiniyor ki Llosa, o teknik Flaubert gibi büyük bir yazara ait ve muazzam bir bakış açısı katıyor. O tekniği şöyle alıntılıyorum sizler için; Flaubert’in üsluba dair bir teorisi vardı: mot juste. (Latince doğru sözcük demek.) '’Doğru sözcük’’ten kastettiği, belli bir fikri tamı tamına ifade etmek için kullanılan sözcüktü. Yazarın başlıca yükümlülüğü bu sözcükleri bulmaktı. Peki bulduğunu nasıl anlayacaktı? Kulağına güvenecekti. Sözcük kulağa hoş geliyorsa doğru demekti. Biçim ve temel -sözcük ve fikir- arasındaki o mükemmel uyumun müzikal bir ahenge dönüşmesi gerektiği için Flaubert bütün cümlelerini la gueulade (bağırtı veya çığırtı) adını verdiği bir sınamadan geçirirdi. Yazdıklarını yüksek sesle okumak için Croisset’deki küçücük evinin yanındaki ıhlamur ağaçlarının gölgelediği, halen mevcut olan ve allee des guelades (bağırdı patikası) diye anılan yürüyüş yoluna giderdi. Yazdıklarını bağırarak okur ve kulağına hoş gelen doğru sözcüğü bulur ya da aşırı bir azimle peşinden koştuğu sanatsal kusursuzluğa ulaşması için gereken sözcükleri ve cümleleri aramaya devam ederdi. (Can Yayınları, sayfa 44-45)

4. Bir diğer sebep ise romanın tüm hatlarını açık ve anlaşılır bir dilde bizlere aktarıyor olması. Ve bunu yaparken yine büyük isimlerden ve romanlardan kesitler vererek bizlere bu hatların nasıl kullanılması gerektiğine dair yerinde ipuçları veriyor olması. Nedir bu roman hatları derseniz basitçe sizlere şunları sayabilirim; zaman, mekan, üslup, gerçeklik düzeyi… Elbette bir roman bunlarla bitmiyor lakin Llosa kitabında hepsine bir bir değiniyor merak etmeyin. Ama bunları böylesine birbirlerinden ayrı varsaymak gözlerinizi korkutuyorsa hiç korkmayın. Llosa’nın bunun için de çok güzel bir öğüdü var bizler için. Ukalalar her okuyucunun kolayca tespit edebileceği tek bir şeye bin tane isim takmışlardır diyor Llosa. Ve canlı bir bedeni kesip biçmeye benzetiyor bunları. (Tamamını okumak isteyenler için Can Yayınları, sayfa 123’te mevcut.) Yani korkmayın, Llosa bunun hakkından gelmeyi bu kitabıyla güzel bir şekilde öğretecek sizlere…

5. Hala bu kitabı okumaya ikna olmadıysanız ben artık bir romancı adayı olmadığınızı düşünmek istiyorum. Çünkü böylesine bir kayıtsızlık ancak ve ancak bu yazıyı meraktan okuyanlarda olabilir gibi geliyor. Ama gerçek bir romancı adayıysanız ve bu kitabı okumak için hala aklınızda tereddütler bulunuyorsa size basitçe şunu söyleyebilirim ki birkaç mektuptan fazlasını okuyor olmayacaksınız. Evet evet sadece birkaç mektup! Hem de sizleri yazmak istediğiniz roman hakkında bir güzel yola getiriveriyor Llosa. Yalnızca kendi yazdıklarına güvenerek değil diğer romancıların kalemine de yer vererek yapıyor bunu. Bu öylesine basit bir şey değil, ancak usta işi bir romancının yapabileceği bir şeydir…

Sizlere son olarak bir alıntı yapmak istiyorum, kitap hakkında daha gerçekçi düşünceleriniz olması adına.

“Acaba varlıklar ve hikayeler uydurmaya yol açan ve yazarlık mesleğinin başlangıç noktası olan bu zamansızlık eğiliminin kaynağı nedir? Bence bu sorunun cevabı belli: Başkaldırı.”

Yazarak bir şeylere başkaldırmak isteyen tüm romancılara/yazarlara selam olsun..!

Editör: nur

--

--