İdealler: Hayatı Üzerine Kurduğumuz Yapıtaşları

Hayaller/hayatlar tepişirken ezilen çimler… Aman bizler.

Cankut Değerli
Yazı Rehberi
4 min readNov 14, 2023

--

Yazarken dinlediğim müzik.

Hayaller Paris, Hayatlar İstanbul. Hayaller yaz, gerçekler kış.

Yazının başlığını koyarken geldi aklıma bu. Hayal kırıklıklarımızı belirtmek için bazen şaka yollu bile olsa bu söylemi ne kadar sık kullandığımızı fark ettiniz mi? Sosyal medyayla birlikte yayılan pek çok şey gibi bu da yayıldı.

Gün geçtikçe sosyal medya ve teknoloji hayatlarımızı, hayallerimizi, düşüncelerimizi hatta ulaşmak istediğimiz idealleri bile değiştirir hâle geldi. Öyle ki, bir noktada insan olduğumuzu unutup kendimizi bir tür yapay zeka sanacak hâle bile geldik. Bunun farkında bile olsak hatta bu işte bir yanlışlık olduğunu fark etmiş bile olsak bu düşünceye kapıldık gidiyoruz.

Teknoloji bize olmak istediğimiz kişi olma özgürlüğünü veriyor. Sosyal medya önümüze filtreler çıkarıyor ve bunları kendimize uygulayıp müthiş insanlara-hatta durun yahu- yaratıklara dönüşüyoruz. İstediğimiz kişi olma fikri gerçekmiş gibi gösteriliyor. Seslerimizi, görüntülerimizi değiştirip ideallerimizdeki kişiler olmaya adım attığımız yanılsamasına kapılıyoruz. İşin kötüsü internet çağı gerçekleri değil, yanılgıları güçlendirmek üzerine kurulu. En azından büyük çoğunluğu.

Photo by Sergey Zolkin on Unsplash

Ama neyse, konumuz bu değil. Ben internetin yanıltıcı etkilerini değil idealleri konuşmaya geldim. Konuya buradan giriş yaptım çünkü belki de idealimizdeki tipi, kişiliği ortaya sunmamızı sağlayacak şey internet. Bakın olmamızı demiyorum, sunmamızı diyorum. Arada fark var millet.

Dediğim gibi, bu bugünün konusu değil ama bu internetin etkisi üzerine bir örnek sadece.

Varmak istediğim nokta şu: Hepimiz hayatımızın bir döneminde vücudumuzdan veya toplumda bulunduğumuz konumdan hoşnut hissetmemişizdir. Hayallerimizdeki dünyada her zaman daha üst sıralardayken gerçeklerde alttayızdır; hayallerimizde güzel/yakışıklıyken gerçekte kendimizi o kadar da güzel/yakışıklı bulmuyor olabiliriz.

İdealleri çoğaltabiliriz. Yaşımız kaç olursa olsun, hayatımızın hangi evresinde olursak olalım hayatımızda hayaller/hayatlar denklemi bir şekilde varlığını sürdürür. Düşünün mesela, ben şu an klavyemin başında şu yazıyı yazarken bile kafamdan geçenleri hakkıyla yansıtabiliyor muyum diye düşünüyorum. Anlatacaklarımı nereye bağlayacağımı bilmediğim düşüncesi kelimelerimin akışını zorlaştırıyor.

Çocukken okulda merdivenleri tırmanırdım, bazen sırf eğlence olsun diye ayağımı bir üstteki değil de iki üstteki basamağa koyar, vücudumu da onun arkasından yukarı çekerdim. Eğlenceli gelirdi ama bunu üçü falan katlamaya çalıştığım bir iki sefer hatırlıyorum. Gittikçe zorlaşıyordu!

İdealler de biraz buna benziyor. Hayallerimize ulaşmak için geçmemiz gereken evreleri merdiven basamakları olarak düşünelim. Basamakları teker teker çıkarız, sağlıklısı ve doğrusu budur sonuçta. Hayatınızda heyecan ve aksiyon arıyorsanız başka tabii ama ben onu yaparken taş çatlasa on yaşındaydım millet, denemenizi tavsiye etmem!

Neyse. Mesele şu ki, bizler hayatta bir yere geldik, metaforik olarak baktığımızda basamakların bir kısmını çıktık. Ancak gözümüze bir hedef kestirdik, basamakların tepesinde bizi bekliyor. O hedefe ulaşmak için ayağımızı atmaya çalışıyoruz. Eh, insanız, gücümüz bir yere kadar yetiyor; yetmediği yerde de dengemizi kaybedip düşüyoruz.

İdealler kusursuzdur, doğaları gereği saf ve mükemmeldir çünkü soyut ve düşünsel şeylerdir.

Öte yandan gerçekler kusurludur, hiç değilse bir iki çatlak barındırırlar içlerinde. Arkadaşlıklar, yaratım süreçleri, bedenimizle ve kişiliğimizle ilgili düşüncelerimiz… Gerçeğe dönüştüklerinde hayal edilenden farklı sonuçlar verebilir.

Bazen bu sonuçlar hayal ettiklerimizden çok da farklı olmaz, bu da bizi memnun eder. Bazense işler düşündüğümüzden farklı gelişir ki bu da kötü bir şey olmak durumunda değildir; hayatı güzel kılan bazen bu güzel sürprizlerdir. Öte yandan farklılıkların bizi memnun etmediği zamanlarda da zihnimizdeki o şangırtı sesini duyarız, hayallerimiz, ideallerimiz yıkılmıştır artık.

Hayal kurmak güzeldir, tecrübeyle sabit! Bize yol gösterir, hedef verirler; sabah uyanmamız için bir sebep olur bizler için, hatta belki birden fazla fakat merdivenin tepesindeki o ışıltılı dünya, ideallerimiz bazen bizi bir adım öteye gitmekten alıkoyar.

Yazılarımı takip ediyorsanız daha önceden yazmayla ilgili tereddütlerimden bahsettiğimi hatırlarsınız. Nasıl yazamadığımı, yeteneksiz olduğumu düşündüğüm anları vs… Farklı alanlarda bu ve benzer şeyler yaşadığım oldu, eminim hepimizin bir şekilde savunmasız ve zayıf anları olmuştur.

Fakat kendimi tanımaya ve anlamaya başladıkça hiçbir şeyin tek bir âna bağlı olmadığını fark ettim. Basamakları teker teker tırmanmanın, yolculuğun ne demek olduğunu anladım. Brandon Sanderson’ın deyimiyle, “Hedeften önce yolculuk.”

Hedef. Varmak istediğimiz yer, idealimiz. Düşünsel dünyamızın mükemmel tarafı.

Oysa hayatın kendisi baştan sona bir yolculukken belki de süreci değerlendirmek daha anlamlıdır çünkü yolculuklardır hedefe anlam katan.

Hayallerimize ulaşmayı istediğimiz kadar onlardan korktuğumuz da olur. Ya da belki aslında onlardan değil de onlara dilediğimiz gibi ulaşamamaktır asıl korktuğumuz. “Kahramanlarınızla asla tanışmayın.” denir mesela çünkü kahramanlarımızla tanışmak bize idealize ettiğimiz “kahraman” algısından farklı bir şey sunar. Gerçeği. Kuşkusuz, gerçekler hayallerimiz kadar ihtişamlı değildir ve hatta bazen hoşumuza gitmezler. Bana sorarsanız, aldırmayın gitsin!

Manzaraya daha geniş bir açıdan bakalım. İdealize ettiğimiz her şey -kişiler, olaylar, durumlar- düşünsel dünyamızda mükemmeldirler. Öyle ki gerçeği karşımıza çıktığında hayal kırıklığına uğrayabiliriz; hatta sırf hayal kırıklığına uğramamak, kendimizi bir sebepten ona layık görmemek veya idealize ettiğimiz şeyi fazla mükemmelleştirmek adına gerçeğinden bir bahane bulur kaçarız. İnanın bana, bunu yaptım.

Oysa düşüncelerimizi ve ideallerimizi denetim altına alabiliriz. Evet, aklımızdan geçen her bir düşünce üzerinde kontrol sağlayamayız ancak basamakları üçer beşer tırmanmanın zarar verici olduğunu kendimize nazikçe hatırlatıp basamakları teker teker tırmanarak yolumuza devam edebiliriz. Kırık taşlarla, dikenli yollarla karşılaşacağımız kesin, hayat bu. Ancak kendimizi doğru anlarsak ve kendimizi, hem kendimize hem de başkalarına doğru ifade edersek dikenler ve kırık taşlar bize zarar vermekten çok rehber olurlar. Burada anahtar kelime, “istemek.”

Derin oldu değil mi? Nasıl toparlayacağımı bile bilmiyorum, son iki dakikadır falan her şeyi nasıl bir sonuca bağlayacağımı düşünüyordum ve aklımdan milyonlarca cümle geçti ama hiçbiri bu yazıyı toparlamaya tamamen uygun gelmedi. Ciddiyim.

Yine de şöyle toparlamaya çalışayım. Hayal kurmaya devam edin, size her sabah uyanmanız için sebep verecek ve motive edeceklerdir. Ama yapmak istediklerinizin önüne geçmeye başladığı anda açınızı değiştirin, yakınına gidin. Her şey biraz uzaktan küçük görünür ama yaklaştıkça ayrıntılar netleşir. Bana kalırsa ayrıntıları görmek neyi istediğimizi ve nasıl yapacağımızı anlamak konusunda bize yardımcı olur ve sağlam fikirler verirler.

Doğru çerçeveyi bulduğumuzdaysa yol haritamız için bir başlangıç noktası elde etmiş oluruz. İlerlemeye başladığımızdaysa… yol bizi zaten götürecektir. Unutmayın, hedeften önce yolculuk.

Kendinize cici bakın Parlayanlar.

--

--