İncir Hikâyesi — 3

Önemli olan yıldızları görebilmektir. Yerde ki çamuru herkes görür.

Gamze🍀
Yazı Rehberi
5 min readOct 19, 2023

--

Photo by engin akyurt on Unsplash

Dolunay, kadını rahatsız etmekten korkarak kadına yaklaştı. Turuncu saçlı yaşlı bir kadındı. Kadının yüzüne baktı. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Bir an anneannesine ne kadar benzediğini düşündü.

Ağlayan biri nasıl teselli edilir bilmiyordu. Üstelik kadının derdini bile bilmiyordu ki. Keşke gelmeseydim diye düşündü. Hiç rahatsız etmeseydim. Artık gelmişti ve bir şeyler yapması gerektiğini düşündü. Kadına “İyi misiniz?” Diye sordu.

Petunya, bu küçük kızın bakışlarını sevmişti. “İyiyim, teşekkür ederim.” Dedi cümlesini destekler bir şekilde gülümseyerek. Sanki iyiyim demekten başka çaresi vardı. Bugün yaşadıklarına kendi bile anlam veremiyordu.

Dolunay, kadının yan tarafına oturdu. Gözü ağacın dallarına ilişti. O an bir hışımla tekrar ayağa kalktı ve “Yaa görüyor musunuz? Daha dün bu ağaç incir doluydu. Kesin çocuklar topladı hepsini. Normalde bir kere bile gelmezler.” Dedi gözlerini devirerek.

Petunya şaşkın şaşkın Dolunay’a bakıyordu. Yani bundan daha normal ne vardı ki. Ağaçtaki meyveler olgunlaşınca toplanır.

Dolunay, sakin bir şekilde tekrar yerine oturdu. Ağacı bu kadar sahiplenmesi diğer insanlar tarafından çokta normal karşılanmıyordu belli ki.

“Ben Dolunay.” Dedi kadına elini uzatarak. Petunya, çok garip hissediyordu. Sanki liseye dönmüştü. Lisede ilk arkadaşını ediniyor gibiydi. Bu çocukça mutlulukla Dolunay’ın elini sıktı ve “Ben de Petunya” dedi.

Dolunay, çok şey sormak istiyordu. Her şeyi merak ediyordu. Petunya’yı burada daha önce hiç görmemişti. Ama haddini aşmak ya da yanlış bir şey söylemekten korkuyordu. En iyisi susmaktı. Sakince ağaca yaslandı ve gökyüzüne bakmaya başladı.

Bu küçük kızı izleyen Petunya, hafifçe gülümsedi ve “Neden sormuyorsun?” Dedi. Dolunay şaşırmıştı, Petunya’ya döndü. “Neyi sormuyorum?”

“Merak ettiğin her şeyi. Merak etme cevaplayabilirim yani hatırladığım kadarıyla.”

Dolunay kendinden büyük insanlarla sohbet etmeyi çok severdi. Ama böyle bir şeyi ilk kez yaşıyordu. Konuşmadan derdini anlatmıştı. “Nasıl anladınız ki?” Diye sordu. Petunya “Gözler” dedi “Gözler susmayı bilmez. Bazen dil konuşmaz ama Gözler çoktan anlatmıştır her şeyi. Gözlerin o kadar meraklı bakıyordu ki anlamamak elde değil.”

“Gözler… Evet, bunu daha öncede duymuştum. Bir keresinde bir yazarları sohbet etme fırsatı yakaladım. Bana kitap okuyan bir insan, insanların gözüne bakarak onların ne hissettiğini anlar demişti. O zaman garip gelmişti bana. Nasıl olurda kitap okuyarak göz röntgeni çekebilirdik ki. O günden sonra kitap okumaya başladım. Amacım göz röntgeni çekmek değildi tabii ki. O yazarın tezini çürütmekti. Ama çürütemedim, galiba yazar haklıydı. O günden sonra sanki dünyaya farklı bir gözle bakmaya başladım. Kitaplar gerçek bir mucize… Ama hâlâ insanların gözlerine bakarak ne hissettiklerini anlayamıyorum.”

Petunya, Dolunay’ı anlayabiliyordu. “Buna sadece kitap okumak yetmez.” Dedi. Doğru diye düşündü Dolunay. Daha çok küçüktü ve bu hayat denizinde yüzmek o kadarda kolay değildi.

Petunya’nın gözü kızın yanındaki kağıtlara kaydı. “Bunları sen mi çizdin?” Diye sordu. Dolunay çizimlerini göstererek evet anlamında kafasını salladı.

“Çok güzeller. Bayağı yeteneklisin.” Dedi.

Dolunay, ilk defa çizimlerini övgü alıyordu. Garip hissetmişti. Çünkü artık çok kötü olduklarını düşünmeye başlayacaktı. Bu övgü ona çok iyi gelmişti. Çizim hevesini daha da körüklemişti.

“Teşekkür ederim. Daha acemiyim. Kendimi çok gelistirmem lazım.” Dedi.

“Peki siz kimsiniz? Daha önce sizi buralarda hiç görmedim?” Diye ekledi.

“Doğru, çünkü buraya ait değilim.” Dedi Petunya “Yalnızca davetsiz bir misafirim. Ya da yolunu kaybetmiş bir misafir…”

Petunya, Dolunay’a bugünü ve başından geçenleri anlattı. Doğrusu şimdi tanıştığı bir kıza hayatını anlatmak garipti. Dolunay, onu ilgiyle dinliyordu. Söz konusu bir insanın hayatı olduğu zaman dikkat kesilirdi. Biyografi filmlerini izleye ya da gerçek yaşam hikayeleri okumaya bayılırdı.

Dolunay, Petunya’nın hikayesini dinleyince yüreği burkuldu. Hep ‘Keşke hiç yaşlanmasak’ diye düşünürdü. Onun için yaşlılık çaresizlikti. Bir kere yaşlanınca çevrende kimse kalmıyordu. Her her zamankinden daha zordu. Petunya’yı evine götürmek istedi. Annesi belki karşı çıkacaktı ama ikna edebilirdi. Ama Petunya gelmek ister miydi. Tamam yaşlıydı ama aptal değildi. Az önce tanıştığı birinin evine gelmek istemeyebilirdi. Ama denemekten zarar gelmezdi. Petunya’yı ikna eder etmez eve doğru yürümeye başladılar.

Petunya, iki katlı beyaz bir evle karşılaştı. Küçük bir bahçesi vardı. Kapıyı Dolunay’ın annesi olduğunu düşündüğü bir kadın açtı.

Kadın gözleriyle Petunya’yı süzdü. Belli ki durumu anlamaya çalışıyordu. “Bu kadın kim?” Diye düşünüyor olabilirdi.

Petunya, Dolunay’ın odasında Dolunay’ı bekliyordu. Oda tam bir genç kız odasıydı. Çok güzel dizayn edilmişti. Daha çok beyaz ve gri renkler hakimdi. Çalışma masasında renkli renkli yapışkanlı kağıtlar vardı. Hepsinde küçük küçük sözler yazıyordu. Onları okumaya başladı.

Gülü gülene ver. Kalbini sevene ver. Sevmek güzel şeydir. Kıymet bilene ver.

-Hz.Mevlana

Sadece niyet edin ve yolunuza devam edin. Kader niyete aşıktr çektiğin zahmet bir gün rahmet olur.
-Sems-i Tebrizi

İnsanları birleştiren duygular ayıran ise fikirlerdir.
-Goethe

Petunya, Dolunay’ın odaya girdiğini gördü.

“Ne güzel sözler bunlar.” Dedi. Petunya da böyle sözleri çok severdi. Hatta söz defteri bile tutmuştu zamanında. Duyduğu tüm güzel sözleri not alırdı.

Dolunay “Bana ilham verdiğini, hayatıma dokunduğunu hissettiğim tüm sözleri asıyorum.” Dedi.

Dolunay annesi zar zor ikna etmişti. Petunya’nın durumunu anlatıp yalvarmıştı. Ayrıca Petunya telefonunu yanına almamıştı ve kızının numarasını ezbere bilmiyordu. Dolunay, yufka gibi yüreğini annesinden almıştı. Ama annesi Dolunay’a nazaran daha gercekçiydi. Zorda olsa kabul etmişti. Sonuçta yaşlı bir kadından ne zarar gelebilirdi ki.

Yemek yediler. Sonra biraz sohbet ettiler. Dolunay, annesinin Petunya ile hemen samimiyet kurmasına çok sevindi. Petunya benim bir akrabam olsaydı diye düşündü. O zaman onu sürekli ziyaret ederdi. Hatta birlikte bile yaşardı. Dolunay a göre eğer durum böyle olsaydı Petunya asla kaybolmazdı.

Annesi Petunya’ya yatak hazırlıyordu. Dolunay, camın kenarındaki yatağı hazırlamasını söyledi. Dolunay, camın kenarını çok seviyordu çünkü yıldızları görebiliyordu. Bugün Petunya’nın orada yatmasını istiyordu.

Dolunay, Petunya uyumuş mu diye kafasını kaldırıp ona doğru baktı. Uyumadığını görünce “Yıldızların görebiliyor musun?” diye sordu. Petunya “Evet” diye cevap verdi “Görebiliyorum.”

Dolunay “Ben o yatakta uyumayı çok seviyorum. Yıldızlar çok net gözüküyor. Aklıma hep Oscar Wilde’ın ‘Hepimiz bataklıkta yaşıyoruz ama bazılarımız yıldızlara bakıyor’ sözü geliyor hep. Bu sözü çok seviyorum. Sonuçta önemli olan yıldızlara bakmaktır zaten. Yerdeki çamuru herkes görür.

Bugün senin yıldızlara bakarak uyumanın istedim.” Dedi.

Yıldızlara bakarak uyumak. Petunya hiç böyle bir şey yapmış mıydı? Hiç yıldızlara bakarak uyumuş muydu? Sanırım bugün uyuyacaktı.

Saat bayağı ilerlemişti. Dolunay uyumuştu. Petunya hâlâ yıldızlara bakıyordu. Küçük kızın sözleri zihninde tekrar yankılandı

“Önemli olan yıldızlara bakmaktır zaten. Yerdeki çamuru herkes görür.” Doğruydu…

Bugün tanıştığı birinin evinde kalmayı kabul etmişti. Normal bir zamanda olsa asla kabul etmeyeceği bir şeydi. Hele kızı duysa o kadar çok kızardı ki. Sahi kızı kaybolduğunu öğrenmiş miydi? Merak edip aramaya çıkmış mıydı? Petunya, bu soruları cevabını düşündü. Bu gece tanımadığı insanların evinde kaldığına göre sanırım cevap hayırdı. Tamda umudunu kaybettiği bir anda Dolunay gelmişti ve kocaman sıcacık kalbini açmıştı.

Umut, en beklenmedik zamanda geldiği için nadir değil midir diye düşündü Petunya. Ama hiçbir insan umudu beklemekten bıkmaz. Umudunu yitiren bir insan ölü bir insandan farksızdır.

Devam Edecek…

--

--