Kış Kralının Dönüşü

Topraklarımıza ilk kar tanesi 300 yıl sonra ilk kez düşmüştü. Biz de o günü bayram ilan ettik.

Cankut Değerli
Yazı Rehberi
5 min readJan 23, 2024

--

Bing AI ile Oluşturulmuştur.

Şey, tamam böyle söyleyince biraz tuhaf kaçıyor ama cidden, siz de bizimle aynı durumda olsanız emin olun bunu yapardınız.

Mesele şu ki üç yüz yıl boyunca topraklarımızdan güneş ışığı eksik olmadı. Eh, bu iyi bir şey olabilir elbette ancak her şeyin azı karar çoğu zarar demişler.

Topraklarımız bereketliydi bereketli olmasına ancak güneş bereket getirdiği kadar öldürüyordu da. Bazen o kadar sıcak oluyordu ki… Neyse, önemli değil. Ha, yağmurlardan falan bahsetmiyorum bile!

Hani şu şişko, hızlı hızlı yağan yağmurlardan!

Fakat kış kralı, topraklarımıza tekrar döndüğünde her şeyin değişmesini umuyorduk. Yazın hanımını sevmediğimizden değil elbette ancak kış kralının dönüşü lanetimizin kalktığını müjdeleyecekti.

Üç asır önce, birkaç kendini bilmezin yaptıklarının bedelini neden biz ödüyorduk sanki!

Yakın arkadaşım Lisya’yla ziyafet salonunda otururken işte bunları düşünüyordum. Bugün üç yüz yıl sonra topraklarımıza ilk defa kar yağmıştı ve kraliçe annem bugünü yeni yılın ilk günü ilan etmişti.

Ziyafete gelmeyi ilk başta hiç istememiştim. Kutlamalar beni bazen sıkardı özellikle şu diğer ülkeler için verdiğimiz ziyafetler… Öf, resmî resmî konuşurlar, gereksiz nezaket gösterileri yaparlar falan!

Ancak vitraylı camların arkasından durmadan yağan karı izlemek ve etraftaki neşeli sesleri dinlemek bana bile huzur vermişti ki prens Heran’ın geçimsiz olduğu söylenir genelde. Doğrudur da kendimden biliyorum!

Ziyafet henüz başlamamıştı, acaba annem bir tür dramatik etki falan mı yaratmaya çalışıyordu?

Havada yıldızlar gibi parlayan renkli mumlara baktım, öyle bir cümbüş oluşturuyorlardı ki izlemekten kendimi alamıyordum. Renkleri sürekli değişiyor, bazen bir araya gelip farklı görüntüler oluşturuyordu sanki.

Ben izlerken birkaçı koca bir kar tanesi oluşturacak şekilde bir araya geldiler. Anlaşılan büyücülerimiz iyi çalışmıştı.

Yüce masanın ortasından gelen bir metal tınlamasıyla başımı o tarafa çevirdim. Lisya da ilginç çocukluk anılarımızı bir tarafa bırakıp ilgiyle anneme döndü.

Kadehin kenarına vurduğu kaşığı masaya bırakırken ayağa kalktı annem. Salondaki uğultu yavaş yavaş azaldı, bir an sonra herkes sessizlik içinde kraliçelerine bakıyordu.

“Üç yüz yıl önce kavurucular Kış Kralını topraklarımızdan sürgün etti.” diye başladı annem.

“Yıllardır yazın hanımı topraklarımızı gözetiyor ancak kavurucuların laneti yüzünden her şey dengesizdi. Neyse ki uğraşlarımız sonuç verdi, kış kralı yurdumuza döndü!”

Vitraylı camlardan hızla yağan kara baktı, bir şeylerin felakete dönüşmemesinin en temel sebeplerinden biri onun ve büyücülerimizin sıkı çalışmasıydı.

“Bugün topraklarımız için bir milat, yepyeni bir başlangıç! Kadehimi yeni yılın ilk gününe ve Kış Kralı’nın topraklarımıza ve bize sunacağı berekete kaldırıyorum!”

Tüm salon ayaklandı ve her birimiz içi su dolu kadehlerimizi kaldırdık. Büyük ziyafetlerin başında su içmek gibi bir geleneğimiz vardı, kutlanan şeyin su gibi berrak olması amaçlanırdı bu şekilde. Eh, hiçbiri bugünki kadar anlamlı olmamıştır herhalde!

O an içimde bir huzur hissettim. Tüm salon uyum içinde kadeh kaldırıp tokuştururken her şey bir kenara bırakılmıştı. Pamuk kadar yumuşak kar taneleri yeryüzünü beyaza boyarken kadehlerimizdeki suyu yudumladık.

“Eee?” dedi Lisya bana bir süre sonra.

Kadehler bırakılmış ve yemekler servis edilmeye başlanmıştı.

“Konuştuğumuz sürpriz ne oldu?”

“Hazırladım. Ziyafetten sonra vereceğim.”

İçimde bir heyecan yükseliyordu. Kimseye itiraf etmesem de aslında bugünün gelmesini bekliyordum ya da daha doğrusu, umuyordum.

Bing AI Tarafından oluşturulmuştur.

Lisya güven verircesine koluma dokundu.

“Hediyen çok hoşuna gidecek. Güven bana.”

Ona gülümsedim.

“Teşekkürler Lisya.”

Lisya gülümsememe karşılık verirken gözleri sıcacık parıldıyordu.

Servis edilen yemeklerin bir kısmını Kış Kralına adak olarak sunmak için mangallara yöneldik ve dengeyi bizlere geri getirmesi için ona dualar ettik.

Ziyafet saatler sürdü. Lisya, onun babası komutan Hogin ve pek çok kişiyle sohbet ettim, yedim, içtim ve kahkahalar attım.

Bir ara saray muhafızlarının kendi aralarında bir kart oyunu oynadıklarını gördüm, bakır paralar ara sıra el değiştiriyordu. Muhafız komutanı bir keseden çektiği metal rakamları okuyordu ve diğer askerler de önlerindeki kartlara bakıp sayıların orada olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Eh, böyle anlatınca bir tuhaf geliyor ancak bayağı eğleniyor gibi görünüyorlardı, bunun ne tür bir oyun olduğunu merak ediyordum; bir ara sormayı aklıma yazdım.

Tatlılarımızı zevkle yerken saat gece yarısına yaklaşıyordu. Kar hâlâ durmamıştı ve renkli mumlarımız da büyülerini kaybetmeye hiç de niyetli değillerdi, salon rengarenk ışıklarla aydınlanmaya devam ediyordu bu sayede.

“Kraliçeye ve yeni yıla!” dedi rakam çeken muhafız komutanı şarap kadehini kaldırırken.

“Kraliçeye ve yeni yıla!” diye tekrarladı koca salon, herkes tekrar kadeh kaldırdı.

Tatlıların ardından ziyafet sona erdi ancak benim işim henüz bitmemişti.

Annemin kapısını çaldığımda saat gece yarısını çoktan geçmişti ancak onun uyumadığını biliyordum, hatta uyuyamadığını.

Doğru tahmin etmiştim. Her zaman olduğu gibi yatağında oturuyordu, tuvalet masasının üzerinde bir mum cılız ışığıyla etrafı aydınlatıyordu ve annemin dudakları hafifçe kıpırdıyordu.

“Onları asla unutmuyorsun.” dedim usulca yanına otururken. Bir süre bana dönmedi, dudakları kıpırdamaya devam etti.

“Onlar ailemiz Heran.” dedi en sonunda bana döndüğünde, gözleri dolu doluydu. “Babanı ve kardeşlerini her gün özlüyorum.”

Lanet topraklarımızdan ve ailemizden çok şey götürmüştü, kala kala annem ve ben kalmıştık. Babam ve kardeşlerim göçtüğünde ben çok küçüktüm ama annemin acısını yüreğimde hissediyordum, güçlü durmaya çalışmasını, bana eksikliklerini hissettirmemek için nasıl uğraştığını görüyordum.

Ona elimdeki kutuyu uzattım.

“Bugün için neden uğraştığını biliyorum anne.” dedim. “Umarım bu sana iyi gelir.”

Yüzünde meraklı bir gülümsemeyle tahta kutunun kapağını açtı.

Oyma figürleri incelerken yüzündeki merak yerini mutlu bir gülümsemeye bıraktı.

“Ailemizi bir arada tutmanın aklıma gelen en iyi yolu buydu.” dedim.

Tahtadan oyma figürler yapmaya yıllar önce başlamıştım, çok küçükken babamın tahtadan hayvanlar oymasını izlerdim.

Bazen çalışma odasına gider ve tahtadan atlar, ufak arabalar veya farklı figürler oyardı. O öldükten sonra ona olan özlemimi gidermenin bir yolu gibi gelmişti Oymacılık öğrenmek.

Ailemin figürlerini yapmaksa uzun ve zahmetli bir süreçti ancak her dakikasına değerdi. Bunun özel bir hediye olmasını istiyordum ve vermek için bugünden daha iyisini bulamazdım.

Annem dolu gözlerle figürleri inceledi sonra hepsini özenle kutuya yerleştirip bana sarıldı.

“Teşekkür ederim Heran.” dedi. “Bu aldığım en güzel hediye.”

Sıkı sıkı sarıldım ona.

“Mutlu yıllar anne.” dedim. Dolu gözlerle yanağımı okşadı.

“Sana da oğlum.”

Bir süre beraber oturduk. Eski günlerden, annem ve babamın nasıl tanıştığından, ablam ve ağabeyimin küçüklüklerinden bahsettik. Pencerenin ardında kar yağmaya devam etti ancak biz sohbet ederken mumun cılız ışığı yavaşça söndü.

Odama dönüp de yatağıma uzandığımda bedenimi hafiflemiş hissediyordum, kalbim sıcacık ve yumuşacıktı. Yüzüm pencereye dönük, kar tanelerinin bahçemize düşüşünü izlerken uyuyakalmışım.

Editör: Buse Özcan

--

--