Kaybolmak ve Kaçınmak

Sena
Yazı Rehberi
Published in
3 min readJul 1, 2024

“Duygular bir lüks değildir; varoluş mücadelesi sırasında uzatılan karmaşık bir yardım elidir.”-Antonio R. Damasio

Ara sıra sizin de hayatınızda işlevsiz zamanlar oluyor mu bilmiyorum. Ben kendimde bu durumu şöyle özetliyorum; ölümüne yorgun hissetmek ve ne kadar dinlenirseniz dinlenin bedeninizin hala isyan bayraklarını çekmiş bulunması. Yürüdüğünüz yolda yağmur damlalarının yere çarptıkça canınızı sıkması (sizinle alakası olmadığı halde) gibi bir durum. Tamamen sizden bağımsız görünen ama aslında tam olarak sizden olan, zihninizde bir mesele.

Bu durumun üzerine düşünmüyordum aslında. Ta ki o muhteşem kitabı tekrar okuyana kadar: Beden Asla Yalan Söylemez. Kaçınarak kendimi uykunun kollarına bıraktığım bir hafta sonunda yazmaya karar verdim. Yazmak zihnimde bir şeylerin oluşmasını ve kendimi fark etmemi sağlıyor.

Her dostuma duygularını hissetmesi gerektiğini söylerken, onlara hissetmeleri için zaman tanıyıp onları anlarken nasıl olur da kendime bu derece gaddarca davranırım diye düşünmüyor değilim. Benim de kötü hissetme hakkım var, tıpkı senin olduğu gibi sevgili okuyucu. Duygularımı bir lüks olarak görmek varoluş mücadelemde beni çözülmez bir karmaşaya sokuyor. O karmaşa benim için bir yardım elinden ziyade, bir ormanda koşarken çukura düşmem; bunu sürekli tekrar yaşamam gibi döngüsel bir hale dönüşüyor. Düşüncelerin içerisinde sıkışıp kaldıkça düşüyorum.

Kendimi tutabildiğimce insanlardan uzak tutuyorum uzun bir süredir. Birkaç sevdiğim kişi dışında herkese kapalı kutuyum sanki. Bugün bunun nedenini fark ettim. İnsanları yargılıyorum, beni yargıladıklarını düşünerek. Onlar hakkında ürettiğim düşüncelerle. Bu en çok bana zarar veriyor. Zihnimin içinde kayboluyorum sonra ise kaçıyorum. Hissetmeme izin vermediğim için, zihnimin içinde bana zarar veren bir taraf olduğu için.

Photo by César Abner Martínez Aguilar on Unsplash

“Ancak daha önce söylediğim gibi, beyinlerimiz duyguların saklandığı mahzenler gibidir(…)” (Alice Miller, Beden Asla Yalan Söylemez)

Aslında yazının bu kısmına birkaç gün sonra devam ediyorum ve fark ettim ki zihnimin bir tarafında bana zarar veren taraf yok. Yalnızca hislerine izin vermeyip kaçındığım bir kız çocuğu var. Ben içimdeki kız çocuğunu ne kadar bastırırsam o, beynimdeki mahzenlerden günlük hayatımı yönetebilmeye başlıyor. Gündelik şeylerde uzaklaştırsam da rüyalarıma karışıyor korkuları. Onu yok saydıkça onun hislerinde buluyorum kendimi.

Sevmekten, sevilmekten çok korkuyorum aslında. Evet, bu benim için zor bir itiraf ama bunu aşabilmem için anlatmam lazım, yazmam lazım. Sağlıklı sevebilmeyi, sağlıklı sevildiğim yerin bana normal gelmesini istiyorum. Küçük kıza sevmek ne demek öğretmek istiyorum… Ancak o öğrenebildiğinde öğrenmiş olacağım, biliyorum.

Hayatımın gideceği nokta beni endişelendiriyor. Gen aktarımı gibi aktarılan bazı psikolojik durumları bilmek beni büyük bir kırılma noktasına getiriyor. Düşündükçe içimden parçalar kopuyor sanki. Bu bir gerçek. Benim gerçeğim. Bunun farkında olmanın dayanılmaz ağırlığıyla kaçıyordum işte. Duygular, düşüncelere dönüştüğü zaman korkunç durumlara yol açabiliyor. Uyku sorunu, yeme bozuklukları, hissizlik gibi birçok şey. Bu konularda Kafka’yı kendime yakın görüyorum sanırım. Bu yüzden ondan bir alıntı bırakacağım. Belki anlarsınız diye (anlamamanızı tercih ederim ama).

“(…)tadı hoşuma giden yiyeceği bulamadığım için. Bulsaydım, inanın yaygara koparmaz, tıka basa yerdim senin gibi, herkes gibi.” (Franz Kafka, Açlık Cambazı)

Bir şeyleri toparlayamamak beni endişelendiriyor. Halbuki bıraksam kabuk bağlayacak yaralarım, iyileşecek. Ben sürekli yaramın kabuğunu soyuyorum. Son zamanlarda gözlerimin içinde parlayan ışığımı kaybediyor gibiyim. Aynanın karşısına geçip yalnızca gözlerime bakıyorum bazen. O ışık giderse toparlayamayacak gibi hissediyorum çünkü. Önceden gitmişti ve ben… ben düşmüştüm. Nereye düştüğümü bilmeden yeryüzüne doğru savruluyordum. Şimdi düşünürken bile kalbim kendini hissettirecek derecede atıyor. Düşmeyi kabul etmiyordum. Düşmeyi kabul ettiğimde ise yere çakıldım. Tüm hücrelerimde düşmenin ve sertçe yere çarpanın verdiği acıyı hissediyordum.

Artık düşmekten korkmuyorum. Bu yüzden yüzleşiyorum, kaçmıyorum, kaybolmuyorum. Zayıf tarafımı yazıya dökmekten, kendimi diğer insanlara anlatmaktan çekinmiyorum. Bu yazıyı yazıp paylaşmak benim için zor olsa da bunu yapacağım. Bunu yapmak benim seçimim. Evet sevgili okuyucu, bu zamana kadar gizli gizli hep beni okudun fakat şimdi en açık sözlü halimle benliğime hoş geldin! Bu zamana kadar sakladım kendimi, artık saklamayacağım. Belki de iyileşmek için yapmam gereken şey budur.

Okuduğun için teşekkür ederim. Görüşmek üzere!

Editör: Tuanna

--

--

Sena
Yazı Rehberi

Şimdi kalemimi, defterimi alıp bir şeyler yazacağım. Çünkü bu değersiz hayatım başka türlü anlamlı hale gelmiyor.