Kese Kağıdı

Kese kağıtları kese kağıtlarıdır.

Ceyda
Yazı Rehberi
5 min readJan 6, 2024

--

Kese kağıdı imparatorluğunda doğduktan birkaç saniye sonra başınıza kese kağıdı geçirilir ve bu şekilde yaşamayı öğrenirdiniz. Anne karnında suda boğulduktan sonra nefes alıp kendi nefesinizde boğulmaya devam ederdiniz. Gözleri kullanmadan görmeyi, dışarıdan boğuk gelen sesleri ayırt etmeyi, kendi sesinizin kese kağıdı içinde çın çın ötmesine tahammül etmeyi öğrenirdiniz.

Annenizi, babanızı, kardeşlerinizi görmeden büyür ve yine görmediğiniz birisiyle evlenir. Görmediğiniz çocuklara sahip olur ve onları görmeden büyütürdünüz. Kese kağıdını çıkarmaktan daha büyük bir suç yoktu kanun kitabında. Kese kağıdını çıkaranlara ne olduğunu asla öğrenemezdiniz ama dedem her aile yemeğinde bir araya geldiğimizde kese kağıdı yırtıldığı için ortadan kaybolan arkadaşının hikayesini anlatırdı. Nereye gittiğini asla öğrenememişti ama bazı tahminleri vardı. Kese kağıdı savunucularının onu alıp götürdüğünü görememişti ama boğuşmaların boğuk seslerini duymuş ve kendi nefesi hızlanıp kese kağıdının içini ısıtırken alnından terler dökülmüştü.

Bu akşam da bu hikayeyi gündeme getirmeden edememiş torunlarını etrafında toplamış, abartı ses tonuyla anlatmaya başlamıştı. Ben o sırada kese kağıdımın altındaki boşluktan ellerimin neye benzediğini inceliyordum, hoşuma gidiyordu. Dedem kendini kaptırmış hikayesini anlatmaya devam ederken aklıma gelen bir düşünceyle sözünü hızla kestim.

“Kafasızlar da kese kağıdı takıyorsa nasıl başkasının kese kağıdını çıkardığını biliyorlar? Göremiyorlar ki?” Ya bu dünyada kafasında kese kağıdıyla dolaşan yalnızca ben varsam? Ya ailem bana yalan söylüyorsa? Ya…ya…?

Dedemin nefesini tuttuğunu hissedebiliyordum. Ne cevap vereceğini bilememişti. Babam arkamdan gelip kafama şaplak atana kadar da salondan çıt sesi çıkmamıştı.

“Aptal aptal konuşma. İmparatorluk her şeyi bilir. Onlara kafasızlar dediğini duyarlarsa kese kağıdı savunucuları seni de alır götürür.” İyi de bunu nasıl duyacaklar diye sormadım. Acıyan kafamı ovalayıp burnumu çektim. Gözlerim yaşlarla ıslanmıştı. Ne diye vuruyordu ki, konuşunca da duyabiliyordum onu.

O akşam bir daha hiç konuşmadım. Aptal aptal konuşan ben değildim, insanlar yaşlandıkça düşünmeyi bırakıyorlardı. Hiç mi merak etmiyorlardı kese kağıdının ardında ne olduğunu? Yemek yemeni, uyumanı, hatta nefes almanı zorlaştıran bu aptal şeyden kurtulduklarını hiç hayal etmemişler miydi? Konuşmamaya karar verdikten sonra günler geçti, aylar geçti. Tabii gerekli durumlarda konuşmak zorundaydım ama bu konuştuğum anlamına gelmezdi.

Yıl sonu geldiğinde herkes yeni yıl hedeflerini anlatıp duruyordu. Erken kalkmaya başlayacaklardı, spor yapacaklardı, düzenli ders çalışıp okulu daha çok umursayacaklardı falan. Bunları yapmaya başlamaları için tarihin 1 Ocak olmasını beklemek kadar saçma bir şey yoktu. Tabii ben konuşmadığım için bunu onlara söylemedim ama eve gelince çalışma masama oturdum ve defterimin en arka sayfasını açıp kese kağıdımın alt tarafından gördüğüm kadarıyla en üste “2024 hedeflerim” yazdım. Hemen altına da “kese kağıdını çıkar” yazdım.

Yazarken kalbim küt küt atıyor, heyecanımdan ellerim terliyordu. Kalemimi düşürmeyeyim diye sımsıkı tuttuğumdan parmaklarım bembeyaz kesilmişti. Sıcaklamıştım, neredeyse bayılacaktım. Yazmıştım işte. Nokta da koymuştum. Defterimi hızlıca kapattım ve kafasızların kapımızı çalmalarını bekledim. Beş dakika geçti ama gelen olmadı. Akşam yemeği yedik, kardeşimle oyun oynadık, annemle babam yattı uyudu ama gelen olmadı. Gece titremekten uyuyamadım, korktuğum için mi yoksa heyecanlandığım için mi bilemedim ama gelen olmadı.

Tedirgin bir bekleyişle birkaç gün daha geçti ve yılbaşı geldi. Evet, yapacaktım. Gece 12’yi vurduktan sonra kese kağıdımı çıkaracak ve etrafa bakacaktım. Bütün gün bir sapan gibi gerildim durdum, akşam yemeğinde tabağımı tırtıkladım ve sürekli saati sordum. Bizimkiler heyecanımın nedenini anlamadı tabii, yılbaşı onları için diğer günlerden farkı olmayan bir gündü. Normal bir yılbaşı olsa birbirimize birkaç güzel dilekte bulunur, yılbaşı programlarını dinlerken ondan geriye sayar sonra uyumaya giderdik ama bu sene öyle değildi. Bu sene benim hayatımın değiştiği sene olacaktı.

10, 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1!

Kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi atarken acele etmedim. Birkaç saniye daha geçmesini bekledim ama kese kağıdını çıkartamadım. Annemle babam uyuduktan sonra çıkartırım diye düşündüm. Onlar uyudular ama kese kağıdını çıkartamadım. Belki bu riske değmezdi. Kafasızlar beni öldürürse annem çok üzülürdü. Beni alıp başka bir yere götürürlerse de bu evi özlerdim. Türlü düşünce aklımdan geçip giderken ellerimi kese kağıdıma uzattım. Terli parmaklarım kese kağıdının uçlarına değince korkudan titredim. Merakım korkumu yendi. Yavaşça kafamdan çekip çıkardım ve hayatımın en iyi nefesini aldım. Kendi nefesimle boğulmamanın ferahlığını yaşadım. Gözlerimi etrafta gezdirmekten korkarak salonun ortasında dikilmeye devam ettim. Bir süre hiçbir şeye bakmadım, kafasızlar her an gelebilirdi. Bu seferki defterime yazmak kadar basit değildi, gerçekten de kese kağıdını çıkarmış kanun kitabındaki en büyük suçu işlemiştim.

Gece güne dönüştü, kuşların sesi evin içini doldurdu. Önce babam uyandı, sonra annem kahvaltı hazırlamak için mutfağa gitti ama hiçbir şey olmadı. Kimse gelmedi.

Aylardır doğru dürüst konuşmuyor olmam ilk defa bir işe yaradı ve ailem sofradaki sessizliğimi her zamanki halim olarak görüp normal karşıladı. Annem senenin ilk günü için sucuk yapmıştı ama sanki kemer çiğniyormuşum gibi ağzımda çevirip duruyordum. Başında kese kağıdı olan babama, anneme ve kardeşlerime bakarken anlam vermeye çalışıyordum. Neden kimse beni almaya gelmiyordu? Kahvaltı boyunca onlara kese kağıdını çıkardığımı ve hiçbir şey olmadığını söylemeyi düşündüm. Belki de kafasızların beni görmesi için evden çıkmam gerekiyordu. Bu düşünceyi test etmek için babamdan biraz para istedim. Bakkala gitmek için dış kapıyı araladım ve önce dışarıyı gözledim. Kafasızların neye benzediğini bilmiyordum ki, onlardan nasıl saklanacaktım? Olan oldu dedim, zaten en büyük suçu işledim eninde sonunda beni almaya geleceklerdi. Temkinli adımlarla dışarıya çıktım. İlk başta en ufak seste yerimden sıçradım, bir süre saklana saklana ilerledim. Kendimi bir suçludan ziyade bir isyancı gibi hissetmeye başladığımda rahatladım, adımlarım gevşedi ve saklanmayı bıraktım.

Sokakta yanımdan geçen kese kağıtlı insanları izledim. Ağaçları, kuşları, bulutları ve masmavi gökyüzünü izledim. Başımı atabildiğim kadar geriye atıp bakabildiğim kadar uzağa baktım. Etrafımda defalarca döndüm. Bakkala girdiğimde reyonların arasında beş tur attım. Her şeyi açıkça görmek, her şeyi açıkça görürken rahatça nefes alabiliyor olmak mükemmel bir şeydi. Neden kimse yapmıyordu?

Her yıl olduğu gibi bu yıl da yeni yılın ilk akşam yemeğini dedemlerde yiyecektik. Kimse kese kağıdımı çıkardığımı anlamasın diye mümkün olduğu kadar az konuşmaya çalıştım. Sesimi çok net duydukları için bir şeylerden şüphelenebilirlerdi. Kapıyı babaannem açtı, bizi neşeyle içeriye davet etti. Bana sarılmasın diye kalabalıkta aradan sıvışıp salona gittim. Sonra çok korkunç bir şey oldu. Her zamanki yerinde elindeki kitabıyla oturan dedemi gördüm. Dedem başını çevirdi ve göz göze geldik. Gözleri şaşkınlıkla irileşirken elini kaldırdı ve ben bağırarak tepki vermeden önce bir parmağını dudaklarına götürüp sus işareti yaptı.

Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu ama sormak için de yanıp tutuşuyordum. Bütün akşam kıvranıp durdum ve dedemle yalnız kalmak için bir fırsat kolladım. Neden yalan söylemişti? Anlattığı hikaye kimin hikayesiydi? Kese kağıdını çıkartan aslında arkadaşı değil de kendisi miydi? O zaman nasıl oluyor da…? En son biz eve gitmek için ayağa kalktığımızda salon boşaldı ve dedem kapının yanında dikildi. Birbirimize bakmadık. Sırrımız açığa çıkmıştı.

“Neden?” diye sordum.

“Tek bir gerçeğe inanarak büyütüldülerse insanların yeni bir şeye inanmaya başlamaları uzun sürer. İmparatorluk toplumu kontrol etmek için bir kural koyar ve sonra kontrol etmeyi bırakır çünkü ihtiyaç kalmaz. İnsanlar kendilerinin kafasızı haline gelir.” Eliyle sırtımı sıvazladı.

“Kese kağıtları sadece kese kağıtlarıdır.”

Editör: Sinem Karakuş

--

--