Kurguda Duygular Okuru Çarpar

Zeynep Karatay
Yazı Rehberi
Published in
5 min readApr 4, 2024
https://tr.pinterest.com/pin/6262886970130357/

Kalemi kâğıt üstünde tutan kimseler olarak her birimizin ortak amacı, yazdıklarımızın daha iyi olmasıdır. İyiden kasıt nedir? Kime ve neye göre iyiden bahsediyoruz?

Okuyucuların iyi tanımları ile yazanların iyi tanımları birbirinden farklı olabilir. Kimi yazarlar ve okurlar betimleyici, kimileri tanımlayıcı, kimileri açıklayıcı yazıların daha iyi olduğunu savunabilir. Bunun kişiden kişiye değişemesi oldukça normaldir.

Yazının kalitesini arttıracak ve kişiden kişiye değişemeyecek bir şeyden bahsetmek istiyorum burada: Samimiyet.

Hangi yazı türü olursa olsun yazının temelinde samimiyet varsa o yazı, okurun zihninde -hatta iyi bir anlatımla kalbinde- hayran olacağı bir dünya inşa eder. Sizin de dünyasına hayran olduğunuz, “Böyle bir şey yazmak istiyorum.” duygusunu hissettiğiniz kurgular vardır. Kendinizden bir parçayı okuduğunuz, izlediğiniz, dinlediğiniz karakterler… Gözünüzün dolduğu ve kalp sekmeleri geçirdiğiniz yaşantılar, olaylar… Bulutlardan inemediğiniz, kendinizi sırıtmaktan alamadığınız ya da kendiniz yaşamışçasına kalbinizin kırıldığı anlar…

İşte bunları bize hissettiren kurgunun samimiyetidir. Peki, yazdığımız kurguları nasıl samimileştiririz?

“Duygularla”

Bize yukarıda bahsettiğim o unutulmaz ve etkileyici anları yaşatan şey duygulardır. Duygular, her insanda vardır ve her insan için işlevseldir. Dolayısıyla kişiden kişiye değişmeyerek tüm insanları etkileyecek en temel kurgu özelliği, duyguların yansıtılmasıdır.

Burada “Zaten her kurguda duygular vardır, işlenir.” şeklinde söylemleriniz olacaktır. Bunun ben de farkındayım ama öyle kurgular okuyorum ki. Karakterin karşısındaki karaktere aşık olduğunu, yalnızca ona veya bir başka karaktere bir-iki diyalog ile söyletiyor. Ardından da duyguyu verdiğini sanıyor. Bu duygu vermek değildir. Bu, karakterde aşk duygusunun olduğunu okuyucuya iletmektir.

Okur, okuduğu şeyleri özümsemez. Sezdiklerini ve hissettiklerini özümser ve kabul eder.

“Onu çocukluğundan beri canından çok seviyor”muş.

“Hayat acımasız olmayanlar için yaşanmaz”mış.

“Öfkesi yüzünden okunuyor”muş.

Daha niceleri… Göz attığım kurguda ilk cümleyi okuduktan sonra bir daha asla geri dönmemek üzere sakince ve içimden bir şeyler söylememeye çabalayarak kurguyu terk ettim. Çünkü karakterin ta çocukluğundan beri canını bile yok sayacak kadar çok sevdiği sevdiceğine olan aşkının zerresi, o ana kadar yaşanan hiçbir şeyde verilmedi. Muhtemelen yazan kişi, o an buna karar vermiş ve lezzetli bir yemeğin içine çeşit olsun diye bir de sinek eklemiş. İşte, sözünü ettiğim kurguda şiirlere konu olan aşk bile yemekteki sinek kadar eğreti duruyordu!

İkinci örnekte karakterin, hayatı acımasızca yaşamaya mecbur olmasını da kurgudan bir türlü çıkaramadım. Karakter kurgunun ortasında girdi, okura acımasız olmak zorunda olduğu söylendi ve ardında kayda değer bir şey yoktu. Yani bu duyguyu öncesinde veya sonrasında hissettirecek olaylar işlenmemişti.

Benzer şekilde üçüncüsünde de iki karakter karşı karşıya geliyor ve birinin öfkesi yüzünden okunuyormuş. Yazan kişinin zihninden ne geçer, o an ne düşünür de karakteri sinirli hâle getirir bilemem. Ama… Okuyucu karakterin duygusunu bir cümle ile anlamlandıramaz. Öfkelidir, yalnızca bunu bilir. Hissedemez, anlayamaz, benimseyemez veya empati kuramaz. Böylesi bir kurgu, okuyana fantastik bir eserden daha gerçek dışı gelir.

Okuyan her insan; kurguların kabul edilebilir olmasının, gerçekleşmesi mümkün olan şeylerle alakalı olmadığının farkındadır. En uçarı ve fantastik kurgular bile samimi duygular, ön planda işlendiği ve bir mantığa dayandığı takdirde okurun zihninde nefes alıp vermek kadar tabii bir hâle bürünüyor. Hatta kimi zaman, karakterin duygularının çok daha ötesini bile hissettiğimiz olabiliyor. Duygularını yaşadığımız, kendisini anladığımız ve tanıdığımız karakteri sevdiğimizde onun ölümüne için için yanmamız da bu samimiyet ve duyguların başarılı bir şekilde işlenmesinden dolayıdır. Kurgusal karakterin ölümünün ardından gıyaben kılınan cenaze namazları veya sosyal medyada ortalığı saran video ağıtları, insanın gerçek hayatı ile alakası olmamasına rağmen hayatının o an için en etkileyici olayı hâline dönüşmesi, bir ortamda birkaç saate kadar varan kurgu konuşmaları… Bunların hepsi iyi bir duygusal kurgunun, duygusal dışa vurumudur.

https://linktr.ee/yazirehberi

İşin ilginç ve etkileyici yanı; samimi bir şekilde duygu temelli işlenerek anlatılan olayı, kurguyu veya karakteri zihnimizde canlandırabiliyoruz. Beynimiz yazarın anlattığı o şeyi hiç bilmiyor, görmüyor, tanımıyor ama yine de canlandırabiliyor. Beyin canlandırabildiği durumların duygusunu da insana hissettirebiliyor. Mesela, şu an sarı bir limonu ortadan ikiye böldüğünüzü, kafanızı yukarıya kaldırıp ağzınızı açtığınızı ve ardından birkaç damla limon suyunu ağzınıza damlattığınızı ve yüzünüzün aldığı şekli hayal edin. Bunu düşündüğünüzde ağzınız sulanır, öyle değil mi? İşte, beyin gördüklerine inandığı ve onları hissettiği gibi hayal ettiği şeylere de aynı tepkileri veriyor.

Bu durumda beynin hayal gücünü küçümsememek gerekir. Kurgunuzdaki duyguları olaylara ve yaşanmışlıklara, karakterlerin hisleri aracılığıyla yedirirseniz beyin bunu hayal eder ve okur hayal ettiğini hisseder, benimser ve kabul eder. Okuduğu kurgunun karakterini aynı zamanda yaşar da.

Hele ki işlenen duygular, okurun da yakından bildiği ve yaşadığı duygularsa okur yalnızca o karakteri, olayı veya durumu hissedip yaşamakla kalmaz; yazarın bakış açısı temelinde kendi yaşantısına da yeni bir bakış açısıyla yaklaşma imkânı bulur. Bu durum, okurun bir kurgudan alabileceği en yararlı hediyedir. Üstelik bunu sezgisel olarak alacağı için içselleştirebilecektir ve bu etki onda kalıcı olacaktır.

Duygusu yoğun ve iyi işlenmiş bir kurgu okuduğunuzca üzerinizden tır geçmiş gibi hissedersiniz. Kurgunun okunması sürecinde kendi hayatınız içinde, sizden başka kimsenin bilmediği ayrı bir hayat daha yaşamış gibi hissedersiniz. Çok okurun çok yaşamışlığı buradan gelir. Etkileyici bir kurgu, bunu okura yaşatan bir kurgudur. Dolayısıyla etkileyici bir kurgu, duygusal olarak iyi işlenen bir kurgudur.

Herkesin de kabul edeceği üzerine insan duygusal bir varlıktır. Her hâlin duygusunu yaşar. Duygularına hitap etmeyen hiçbir şey insan için önceliğe sahip değildir.

Şöyle düşünelim:

En sevdiğiniz kitap, film, dizi veya tiyatro karakterini düşünün. Bu karakterin sizde hissettirdikleri, sevginizi kazanmak ile sonuçlanmış. Hissetmişsiniz ki sevmişsiniz. Bu karakteri o kadar sevmişsiniz ki kurguda, bir olayda yanlış veya bir hata yapsa bile o hatayı görmezden gelirsiniz. Hatta kurguyu ya da karakteri o kadar benimsersiniz ki size aykırı bir fikir üzerine bir bölüm okusanız bile ya sessizce görmezden gelirsiniz ya da olanı haklı çıkaracak bir kulp takarsınız. Hata olan şeyin sorgulamasını ise belki etkinin daha azaldığı sonraki zamanlarda yapabilirsiniz ama etkilendiğiniz ve duygusallaştığınız o an için bunu görmezden gelirsiniz.

Bazı okur veya izleyicilerin karşıt karakterler üzerine tartışmalara tutulduğuna şahit olmuşsunuzdur. Her iki taraf da kendi savunduğu karakterin üzerine toz kondurmazlar. Duyguları okura iyi aktarılmış kurgunun her zaman “şucusu” veya “bucusu” vardır. Ya “şu” ya da “bu”, o okurun duygularına daha fazla hitap etmiştir. Okur onu ya kendisine yakın ya da bizzat kendisi olarak görebilmektedir.

Böylesi kudrete sahip olan şey, bir kurgu dünyasında da olsa duygulardır. Yazdığımız yazıların duygu durumları üzerine biraz daha düşünelim isterim. Bu önemli ve hayatî, aynı zamanda en insancıl unsuru göz ardı eden bazı kurgular, ne saklı cevherleri toprak altına gömmüş, anlatamam.

Sözün özü;

Duygular anlatılmaz, yaşanır. Olaylar değil, duygular hatırda kalır.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Hoşça kalın.

Editör: Sıla Yazıcı

--

--

Zeynep Karatay
Yazı Rehberi

Kelimelerin aralarındaki boşlukları anlamak, okumasını bilene mahsustur ve insan, kelimelerin boşluklarında kendini dinler.