Kurgusal Karakterin Gerçek Evreni

İlknur
Yazı Rehberi
Published in
3 min readFeb 3, 2023

Kurgusal karakterler oluşturmayı bir çok yazar gibi ben de severim. Onlara fiziksel ve ruhsal özellikler vermeyi, kişiliklerine uygun bir hayat oluşturmayı ve kendim özellikle sevdiğim kısmı; karakterlerin psikolojilerini oluşturmak!

Kuşkusuz benim için bir kitapta olaylardan çok karakterler daha çok dikkat çekici gelmekte, onların psikolojileri, olaylar karşısındaki tutumları, hisleri benim için her zaman daha önemli olmakta. Kağıdın kendisi olaylar ise ağaç karakterlerdir diye düşünmüşümdür hep.

Oluşturduğum bir karakteri, birbirinden bağımsız bir kaç kurguda kullanmak ise o karakterin psikolojisini daha anlamlı inşa etmemi ve karakterin kim olduğunu daha iyi çözmemi sağlar.

Ancak fark ettim ki, hemen hemen bir çok karakterim gerçek hayatımdan bir şeyler içeriyor. Diyorum ki; eğer tam olarak olduğum evrende oluşturduğum karakterlerden birisi belirseydi ve hemen yanımdaki koltukta oturuyor olsaydı ne olurdu?

Photo by tabitha turner on Unsplash

Yere düşen kalemimi almama yardım eder miydi? Yoksa o kalemi bana karşı tutar mıydı? Sonuçta o karakterin oluşumu o kalemden geliyor, artık kendi ustası mı yoksa hala benim ellerimde mi kendisi?

Bu konular üzerine düşündüm ve sizlere Anton isimli karakterimden örnek vermek istiyorum. Kendisini gerçekten mental olarak çökmüş olduğum bir dönem oluşturdum ve hala da yazılarımda, kurgularımda, oluşturduğum evrenlerde kullanıyorum. Oluşturduğum dönemin etkilerine dayanarak oldukça depresif ve tükenmiş bir karakter. Ben bir psikolog olmadığım için bu konularda sadece araştırmalarıma dayanarak karakterlerime belirli belirtiler verebiliyorum.

Ama genel olarak o karakteri sanırım gerçekten bir “insan” gibi yapan şey o karakterin hiçbir özelliğinin gerçek dışı bir dünyadan gelmemesi, yolda yürürken yanımızdan geçen bir insan Anton olabilir.

Şimdi gelelim asıl sorumuza; Anton yanımdaki koltukta belirseydi, tam olarak kim olurdu? Kendi fikrimi yazının sonunda söyleyeceğim ama bu konuda biraz tartışma havasına girmek istiyorum.

Öncelikle benim kalemimden çıkardı, artık benim kalemimin hareketine göre oluşmayacaktı ve bu onu benim zihnimin dışına çıkarırdı, benim hislerim ve mental durumum o karakteri etkileyemezdi. Ancak benimle beraber yaşasaydı, belki de hala onu etkileyebilirdim; kalem kılıçtan keskindir ancak sözler her zaman etki edebilir.

Peki kalemim yere düşse bana yardım eder miydi?

Bu tamamıyla kişiliğine bağlı olurdu ve eminim ki herkesin zihninde farklı cevaplar canlanırdı. Kimisine göre kalemi alır yerden verirdi, kimisine göre kalemi alır ve kaçardı. Belki de kimisine göre ağlamaya başlardı ancak bana göre kalemi alır ve kırardı.

Belki de içinde biriktirdiği (biriktirdiğimde olabilir) tüm öfkeyi o kalemden çıkarmak isterdi ancak nafile. O artık kalemin kontrolünde değil, yaşıyor ve nefes alıyor.

Peki ya, artık karaktere ne olurdu?

Hiçbir şey, basitçe hiçbir şey çünkü o karakteri ben ürettim ve yazdım, benim zihnimde canlanıyor. Kendisi zaten kağıtların, bilgisayar ekranının dışında; parmak uçlarımda, zihnimde ve düşüncelerimde. O benden bir parça ben de ondan.

Karakterlerimiz bizlerden bir parça olabileceği gibi biz de onlardan birer parça olabiliriz.

Basit, karakterin psikolojisi hakkında bir şiirle bitirmek istiyorum yazdıklarımı, umarım beğenmişsinizdir!

Neyim ben, neredeyim?

Neden bu kadar acizim?

Bir tepenin başında,

Düşüncelerimi seyretmekteyim.

İyi kötü nedir bilmem.

Aynadaki kişiye bakınca,

Onun kim olduğunu seçemem.

Neyim ben, neredeyim?

Neyim ben, neredeyim?

Kimim ve içimdeki kim?

Editör: Berfin Yeşilyurt

--

--