Magicpunk 1077– 3. Bölüm

Büyü ile çalışan başka bir dünyaya geçiş.

Aniki
Yazı Rehberi
4 min readJun 6, 2023

--

Son söylediği cümleleri hayal meyal tekrarladığını fark etti.

“Vik’e gitmeliyiz.”

O kadar uzak bir isimdi ki bu. Ama aynı zamanda bir o kadar yakındı.

“Profesör? İyi misiniz?”

Kendinden geçmiş olmalıydı ki tanıdık bedenine geri döndü.

“Ah, iyiyim. Pardon bir an dalmışım.”

Karşısındaki genç kız porselen kaplı dişlerinin hemen hepsini gösterecek bir gülümseme ile karşılık verdi.

“Önemli değil. Önünüzde ki her ne işi ise çok vaktinizi alıyor zaten.”

Önüne baktı profesör. İki monitörden soldakinde bir makale vardı. Uzun uzadıya giden yazılar arasında konulmuş grafik ile ilgileniyor olmalıydı zira diğer monitörde ki yeşil, sarı ve kırmızı renk cümbüşüne bakılırsa bir analiz programı ile ilgileniyordu. Ancak şu an gördüklerinin hayal mi yoksa gerçek mi olduğundan emin değildi.

“Tasarımcı olarak kendi işinizi kursaydınız keşke. Parçaların hesaplarını da yapabiliyorsunuz hem.”

Kıza dönerken gözlüğünü düzeltme ihtiyacı hissetti profesör. Bu tanıdıktı bir hareketti ancak hala zihninden bir şeyler kayıyordu. Hareketleri bilinçsizdi. Çok gerçekçi bir rüya gibiydi. Aslında bir anı olduğuna karar verdi çünkü bütün bunları daha önce yaşamış olduğu hissi ağır basıyordu.

“Ben nörobilim çalışmayı daha çok seviyorum.” diyerek aynı şekilde gülerek karşılık verdi.

“Evet. Ben de bunun için gelmiştim aslında. Bana bir konuda yardımcı olmanızı umuyordum. Danışman hocam size yönlendirdi. Protez robotu ile ilgili şöyle bir tasarımım var…”

“…Full metal alchemist’den çıkma sanki…”

Aklına gelen fantastik bir yapım ile olan benzerliğe yorum yaparken anıya daha fazla tutunamadığını fark etti. Görüntü bulanıklaşıyor yabancı bir aleme doğru çekiliyordu zihni tekrar. İlk hissettiği topuklarının zemine çarpmasıydı. Çekik gözlü adamın ayaklarına kapandığını fark etti ayaklarından yukarı gelen hissiz çarpmanın etkisiyle.

“Benim…dinlenmem gerek.” dedi yerde kıvranırken.

Koltuk altından hissettiği baskı bedenini bir yere yaslıyordu bunun üzerine. Hareket edemiyor, acı bile hissetmiyordu. Uyuşuk bir beden ve ne kadar açık olduğu belirsiz bir bilinç ile etrafını izliyordu.

“Leş gibi Penetrant Rünü kokuyorsun.” dedi bir başka ses.

Gözlerini bile zor hareket ettirken sesin Vik dediği kişiye ait olduğunu fark etti. ayaklarına kapanmış çekik gözlü adama doğru eğilmiş sarı burnuna dokunuyordu. Ardından elini kaldırdı ve bir başka tanıdık kişiye seslendi. Kim olduğunu duyamamıştı çünkü tekrar kapanmıştı zihni.

Bir toplantı odasındaydı bu sefer. Tanıdık oda yine bir anı içinde olduğunu gösteriyordu.

Karşısında ki asistan hiç bitmeyecek gibi duran toplantıdan olan bıkkınlığını tek elinde uzattığı tırnaklarını masada dolaştırarak gösteriyordu. Bu sırada yanındaki bir diğer asistana yaptığı yorumu fısıltıda olsa işitmişti

“Benimle bir kahve içmeye çıksa makalesini hallederdik halbuki”

Toplantı konusunu hatırlamıyordu profesör ancak asistanın yorumundan daha önce kendisini görmeye gelen kızın hazırladığı bir çalışmayla ilgili olduğu çalındı kulağına. Bu fesat yorumu duymamazlıktan gelmişti. Zira alışkındı bu tür yorumlara. Her öğrenci de masumluk abidesi değildi belki. Ancak bu onlardan yararlanmaya çalışan kişileri haklı çıkartmıyordu. Telefonunu çıkartıp saate bakmak istedi duyduğu fısıltıyı göz ardı etmesine yardımcı olmak için. Ekran bir kız çocuğunun gülümsediği resimle karşılık verdi kilidi açılınca.

Az önce ki yoruma nasılda karşılık veremeyecek kadar korkak olduğunu düşündü profesör. Ya o öğrenci kendi kızı olsaydı?

Toplantı odasında ki anıdan sıyrılırken aynı korkunun gittikçe alıştığı bu yeni bedene dolduğunu hissetti.

“Restore Rünü ile direk omurgasını hedeflemeliyim”

Vik ne yapacağını açıklarken sesi bir kayıt cihazına konuşur gibi çıkıyordu. Görüş açısı daralmış kişi ise rün denilirken kastedilenin ne olduğunu anlamak istedi. İlk defa duymuyordu ancak puslu zihninde bir cevaba ulaşamamıştı. Her gün kullandığı eşyalar kadar tanıdık ancak tanımlamaya kalktığında bir o kadar uzak bir kelimeydi.

“Bu kadar hassas bir operasyonu…”

“Ne yaptığımı biliyorum!”

Lafını kestiği yankılı ses bir insana ait gibi durmuyordu. Ancak Vik bağırdığı zaman düğmesine basılan bir cihaz kadar itaatkar olduğunu fark etti sesin sahibinin.

Görüş alanındaki yeşiller içinde ki adamın Vik olduğunu anlamıştı böylece. Bir eliyle kafasını kaldırıp diğer elindeki işlemeli çubuk ile ense köküne dokunuyordu. Kırmızı bir ışık patlak verdiğinde bir anda yükselen acı ile bilincini kaybetti tekrar.

Bu sefer kendini bulduğu anı binanın dışındaydı. Bir telefon kamerasına bakıyordu. Tutan elde ki tırnaklar uzun, sahibi ise pis bir sırıtış ile konuşan asistandı.

“Öğrencimize eşlik etmenizi anlıyorum. Güzel bir kız sonuçta.”

Kız itiraz etmek istedi. Ancak sadece mırıltıyla konuşuyordu titreyen sesi.

“Beni senden kurtarıyordu…”

Bunun üzerine yaşlı bedeni atıldı ileriye profesörün. Kavga etmek isteyen bir çeviklikle değil, sadece telefona uzanmak istedi. Ancak kötü niyetli asistan çoktan dönüp yola doğru yürümeye başlamıştı telefonu üzerinde uçan parmaklarıyla. Kıkırdamasına bakılırsa pek çok sosyal medyada paylaşılıyordu bu fotoğraf. Ne yapacağını bilemeyen profesör ise önce kızını sonra eşini düşündü. Kafasında yanan bir kelimenin benzin dökülüp alevlenmişçesine parladığını hissediyordu.

“İtibar”

uzaktan bir ses “Doktor olarak itibarınızı duydum, Vik-san.” demişti ancak bu mevcut anıdan kurtulmasına yetmemişti bu sefer. Bütün pişmanlık ve acımasızlığıyla tekrar görüyordu bu olayı.

“Onu bana ver!”

diye bütün gücünü kullanarak tekrar atıldı. Ancak çoktan yolun karşısına geçmiş asistana yetişmek şöyle dursun ancak yola atlayabilmişti. Duyduğu son ses ise derin bir korna sesiydi.

Uyandığında nefes nefese kalmıştı. Cübbesi çıkmış, bedeni çamur ile kaplanmıştı. Kızıl bir parlaklık yayan kil en ufak hareketinde çatlıyor ve kırılıyordu. Hareket etmeye başladığı anda yeşillere bürünmüş Vik dokunduğu omzuna

“Dinlenmelisin, V.”

Bunun üzerine soluk alış verişi yavaşladı. Tanıdık hissediyordu. Aynı zamanda pişmandı.

Korkmuştu. Zihni korkuyla çırpınırken bedeni sakin duruyordu.

Acının bastırıldığı bedenine odaklandı. Gençti. Kafasındaki saçlar geri gelmişti. İnce bedeni dinamik duruyordu yaralı olmasına rağmen.

Yara diye tanımlamıştı zihni. Ancak herhangi bir açık yara göremiyordu. Ya da belki de çamur tabakasının altındaydı?

“Hadi. Hadi bırak Restore Kili işini görsün”

“Ne oldu?”

sesinin de farklı olduğunu yeni fark etti. Profesör diye çağırıldığı zamanlardan uzak bir yerdeydi belli ki. Ne olup bittiğini o kadar kavrayamıyordu ki ne soracağından bile emin değildi. Ancak ağzından zorla çıkan kelimeler cevap bulmuştu.

“Merak etme. İyi olacaksın.”

“Ne…oldu?” bu sefer bağırabildiğini fark etti. Vik cevap vermekten kaçınıyordu belli ki. Bu yüzden cevabını ayaklanmış ve temiz kıyafetler giymiş olan çekik gözlü tanıdık simadan aldı.

“Sen…öldün, V.”

Editör: Berfin Yeşilyurt

--

--