My Name İnceleme: Kötünün Kötüsü İyi Olur mu?

Ceyda
Yazı Rehberi
Published in
6 min readApr 1, 2023

Herkese kocaman bir Merhaba! Ben çok heyecanlıyım siz de öyle misiniz?

Arkaya playlistimi açtım, başlıyorum.

Playlist’im

Kore dizilerini seviyorum gibi bir genelleme yaptıktan sonra Kore dizilerini çok seçerek izlediğimi de söylemek istiyorum. Bugün muhteşem bir dizi olarak gördüğüm My Name’i konuşacağız. Diziye başladığımda hazır olduğumu düşünüyordum ama değilmişim. Umarım siz bu yazıya hazırsınızdır çünkü bu diziyi “Iyy Kore mi?” diyenlere de şiddetle öneriyorum.

Karanlık dizi ve filmleri, mafya hikayelerini, ihanet ve entrikaları izlemeyi seviyorum. Slice of life izliyormuşum gibi hayattan hissettiriyorlar bana ama hepimiz hemfikir olmalıyız ki yeraltı dünyasının karanlığını her dizi/film veremiyor. Dizinin konusu en kaba tabiriyle şu; genç bir kızın babası uyuşturucu örgütüne üyedir ve polisler peşindeyken öldürülür. Genç kız da babasının katilini bulup öldürmek için örgütün başı ve de babasının en yakın arkadaşı olan adamla işbirliği yapar. Spoilersız kısım burada bitiyor uyarmadı demeyin.

Birinci öveceğimiz konu; karakter gelişimi.

Genç kızımız Yeon Jiwoo sen ben gibi sıradan bir liseli. Babasının suç örgütü üyesi olduğunu öğrenince her normal insan gibi yıkılıyor ve babasına onun için ölü olduğunu söylüyor. Babası bu konuşmadan hemen sonra öldürülünce işler biraz değişiyor. Karakterimiz için hikaye burada başlıyor ve yolu örgütün başı Choi Mujin’e çıkıyor. Kavgacı ve sert olarak nitelendirebileceğimiz bu kızda potansiyel olduğunu gören Mujin, Jiwoo’ya babasını öldürenin bir polis olduğunu söylüyor. Kızı, adamlarının arasına yerleştirip onu eğitmeye başlıyor. Dövüşmeyi, silah kullanmayı ve bir kadın olarak bu kadar erkeğin arasında nasıl hayatta kalacağını öğretiyor. En çok dikkatimi çeken ve sonuca bağlanan bir replik burada veriliyor. “Bedeli ne olursa olsun, intikam almaya hazır mısın? Katilini öldürmek için önce başkalarını öldürebilmelisin.”

İlk dönüm noktası ise ilk korku. Eğitim alanında günlerini geçiren Jiwoo dövüş yarışını kazanıyor ve bunu kendine yediremeyen ikinci en iyi eleman kızımızın suyuna ilaç atıp ona tecavüz etmeye kalkışıyor. Jiwoo bundan kurtuluyor. Mujin ise elemanın yüzünde kalıcı bir hasarla birlikte ona tekmeyi basıyor. Kulağa çok korkutucu gelen diğer replik ise burada veriliyor. “Zaten kızın böyle bir şey yaşaması gerekiyordu/ yaşayacaktı.” Pardon? Buna az sonra geleceğiz.

İkinci dönüm noktası ikinci korku. Choi Mujin’in yüzünü dağlayıp tekmeyi bastığı eleman piyasaya yeni bir uyuşturucuyla çıkıyor ve ortalığı karıştırıyor. Choi Mujin’in yardımıyla kimlik değiştiren Jiwoo narkotik polisine köstebek olarak giriyor ve işleri baltalanan Mujin’e yardım ediyor. Jiwoo’nun bu elemanla yüzleşmesiyle birlikte kimliğinin açığa çıkacağı korkusu Jiwoo’ya tetiği çektiriyor.

İlk cinayetini işliyor.

Eleman burada ölmeden önce bir şeyler söylemeye çalışıyor. “Hiçbir şey bilmiyorsun.”

Üçüncü dönüm noktası ise gerçek: Kızımızın bütün bu git gellerinin sonunda babasının gerçek katilinin kim olduğunu öğrenmesi. Polisle çalışmaya başladıktan sonra çetenin pisliklerine dışarıdan bakma fırsatı yakalasa da onlara duyduğu bağ ve polise duyduğu nefret yüzünden ne yapacağını bilemiyor. Kendini daha çok uçurumun kenarında hissetmeye başlıyor. Babasını öldürdüğünü düşündüğü başkomiser aslında çok başarılı ve iyi birisi gibi görünüyor çünkü. Yine de Mujin ona hedefini hatırlattığı için nefretini taze tutabiliyor. Jiwoo’ya olan güveni kırılan Mujin en iyi adamına başkomiseri öldürmesini emrediyor. Jiwoo aynı gün başkomiseri öldürmeye gidiyor ama başkomiseri yaralı halde buluyor. Ona gerçek kimliğini açıklayıp işini bitireceğini söylüyor. Başkomiser ise ona babasını öldürenin Mujin olduğunu, onu kandırdığını söylüyor ve eline kanıtları veriyor. Jiwoo kaçıyor.

Gerçekle yüzleşmesi ağır oluyor tabii ki ama karakter gelişimi dediğimiz şey de bu zaten; neyi neden yapmaya başladığımız.

Son dönüm noktası ise canavarlaşmak. Köstebek olduğu anlaşılan ve başkomiserin yaralanmasından sonra üzerine çevrilen oklarla Jiwoo bir çıkmaza giriyor. İntikam düşüncesiyle büyütülen Jiwoo’nun aklında hep bir düşünce var; öldürmek. Onu bu düşünceden vazgeçirecek birisi elbette ki olmalıydı senaryoda. Bütün bu klişelerin arasında her şey bittikten sonra evli, mutlu, çocuklu yaşayacakları erkeğimiz de bu herhalde dediğim bir başka polis. Jiwoo ile yaptıkları güzel bir konuşmanın sonunda onu ikna ediyor. Karakola teslim olmaya giderken polisimiz evli çocuklu olamadan öldürülüyor. İşte burada son düğüm atılıyor ve Jiwoo kötü adamı öldürmeye gidiyor. “Bedeli ne olursa olsun ödemeye hazır mısın dediğinde bunu anlamamıştım. Artık anlıyorum.” Bedel… İnsanlıktan çıkmak oluyor ve bütün dönüm noktaları ilk andan sonuna kadar buraya bağlanıyor.

Başından sonuna bütün duygu ve replikleriyle muntazam inşa edilmiş bir final izliyoruz. Giriş, gelişme ve sonuç var abi daha ne olsun diyesim geliyor.

İkinci öveceğimiz konu; kötü güzellemesi.

İzlediğimiz çoğu film/dizide kötülerin bir travması olur. “Annesi şu yüzden şu olmuş da bu yüzden kötü olmuş. Ee? Ondan kafayı sıyırmış yani. Ay canım kıyamam.” Kötü güzellemesi yapılması karanlık dizi ve filmlerin sevmediğim bir yanıdır. Ben kötüden nefret etmek, ölmesi gerektiğine sonuna kadar inanmak istiyorum ve onunla empati kurup ona acımak istemiyorum. Bu dizide ise kötü adamlarımız gerçekten kötü. Hatta kötülük prensibleri var diyebiliriz. Racon dediğimiz şey; insanları gözlerini kırpmadan çıkarları uğruna öldürüyorlar, uyuşturucu satıyorlar ve içlerindekini haini asla affetmiyorlar. “Tamam canım ya sen en iyi adamımızsın sana kıyak geçelim yoksa elimizde adam kalmayacak.” asla demiyorlar. Yanlış yapan Jiwoo da olsa çizgileri esnetmiyorlar.

Adam diyor ki “Sen hainsin, ben hainleri kendi ellerimle öldürürüm, seni de öldüreceğim bu yüzden hapse girmene izin veremem.” İşte ben burada yedim tokadı. Nasıl yani? Bu nasıl bir kafa? Bu iyi yazılmış kötü adam kafası. Bir nedeni olmadan kötü. Geleceğiz demiştim ya yukarıdaki bir replikte. Değer verdiği (?) kişinin saldırıya uğramasını bile soğukkanlılıkla karşılayıp normalleştiren bir adam görüyoruz o kısacık sahnede. Olacaktı zaten böyle bir şey diyip kızın yaşadığı dehşet verici bir olayı onun eğitiminin bir parçası olarak görüyor.

Kötü karakterle hiç mi empati kurmuyoruz? Belki üç beş sahnede içimiz ısınıyor ama hiçbir zaman “Yaa canım ya ne kadar ince,” dedirtmiyor kendine. Jiwoo’nun onu öldürmeye geleceğini fark ettikten sonra kötü adamımız bir iç karmaşa yaşıyor ve kendine “Ben, bana güvenen kimseye ihanet etmedim peki neden benim güvendiklerim bana ihanet ediyor?” diye soruyor. Belki bu sahnede bir tık üzülmüş olabilirim kendisine ama sonra aklıma bu adamın en yakın arkadaşını öldürdüğünü, onun küçücük kızını da piyon olarak kullandığını getiriyorum. Olabilecek olan empatim de kaybolup gidiyor. Sadece babasının katilini arayan bir kızla kedinin fareyle oynadığı gibi oynamak… Bence has kötülere ait bir şey.

Yani kötü karakteri sevdirmek için hiçbir güzelleme yapılmamış bu dizide. Bence çok da başarılı olmuş. Kötülüğünü kabullenip devam edebildik ve onu sevmek için herhangi bir travmatik olaya ihtiyaç duymadık.

E Jiwoo da kötü onun travması var ama demeyin. Jiwoo kötüyü öldürmek için kötü oluyor. Örgüt zengin olmak için kötü oluyor. Farkı çizelim.

Üçüncü öveceğimiz konu; müzikleri.

Bütün yazıyı bir saatlik playlisti dinleyerek yazdım. Diziyi ikinciye bitirişimin bir nedeninin de müzikler olduğunu söylemezsem şuramda ukte kalır. Üzülünce üzgün şarkı, kızınca kızgın şarkı, dövüşünce dövüşen şarkı yapmaları hangi dizi olursa olsun iyidir zaten. Sonra ağlarken arkada halay çeken bir kemençe geliyor gözlerimin önüne. Bütün dizinin tadı kaçıyor.

Dördüncü öveceğimiz konu şu ana kadar anlattıklarımdan daha kişisel; aksiyon sahneleri.

Odanın bir ucundan diğer ucuna uçan tekme atan aksiyon filmlerinden o kadar haz etmiyorum ki o saniyesinde çat kapatıyorum. Biraz daha zorlasam beline bağlanan ipi göreceğim çünkü. Bu dizide tabii ki de bu yok. Akıllıca hareket eden ve karşısında erkek gücü olduğunun bilincinde olup buna göre savaşmayı öğrenmiş bir kızımız var. Bakışıp hadi geldim beni öldür son sözünü söyle cart curt falan da demiyor.

Adeta dans ediyor. Gereksiz ve aşırı şova kaçan hiçbir harekette bulunmuyor. Hangimiz olsak yapacağımız şeyi yapıyor. Hayatta kalıyor.

Bu kadar övgüden sonra derin bir nefes alıyorum ve yazıyı burada noktalıyorum. Kötü karakter oluşturma serüveninizde başarılar!

--

--