Neden?

Yaptığımız seçimlerin, verdiğimiz kararların nedenleri ve belki de neden psikoloji?

Birisii
Yazı Rehberi
4 min readFeb 8, 2024

--

Photo by Evan Dennis on Unsplash

Bu hayatta şu yaşımıza kadar hep seçimler yaptık. Hep bir şeylere karar verdik, bir şeylerin peşine takıldık, bir şeyler için ağladık, düştük, yaralandık ve hep sebebini araştırdık.

İlk başta her şey daha kolaydı. Güneş’in ne renk olacağını seçmiştim mesela. En sevdiğim oyuncağı, öğretmenime götüreceğim çiçeği, okuyacağım kitabı, ağaç kapmacada duracağım ağacı, sabah okula giderken eteğimin altına giyeceğim çorabı, yanıma alacağım boya kalemini, saçıma takacağım tokayı… Sonra her şey daha zor bir hal almaya başladı. Kendi düşüncelerim, başkalarının düşünceleri, gerçekler ve hayaller hep birbiriyle çarpıştı. Mesela, sadece sen istiyorsun diye biriyle arkadaş olamayacağını fark ettim.

Ne kadar iyi birisi olursan ol, ne kadar çok seversen sev, görülmediğin takdirde hiçbiri bir işe yaramıyor. Tabii büyüdükçe görmek isteyenin gözleri kapalıyken bile seni görebileceğini öğreniyorsun. Ama öğrenmek bir şeyleri değiştiriyor mu orası ayrı. Burada değişimin hangi konuda olmasını istediğine göre de durum yine değişiyor. Benim baktığım taraftan öğrenmek sadece öğrenmek olarak kalıyor. Bunu biliyor olmak istediğim kişiyle arkadaş olmama yetmiyor.

Seçimler zorlaştıkça nedenler ve sonuçlar daha çok düşünülür oluyor. Neden bunu istediğini daha çok sorguluyor insan ve sonucunda neler olabileceğini. Belki de hepsi korkudandır. Çünkü insan büyüdükçe yanlış yapmaktan daha çok korkuyor. Hep doğruyu seçen, mükemmel olan, kazanan olan olmak istiyor. Bu yüzden de seçim yapmakta, karar almakta zorlanıyor ve ikilemde kalıyor.

Bir kişinin hayatında karar verdiği en büyük seçimlerinden biri mesleğidir. Yaşamının geri kalanını ne yaparak idame ettireceğine karar vermek çok da kolay bir şey değil. Büyümek denilen şey burada da kendini en ön safta gösteriyor. Küçükken bize sorulan “Büyüdüğünde ne olacaksın?” sorusuna verilen cevap ne kadar çabuk ve kolayken belli bir yaşa gelindiğinde verilen cevap hiç de öncekilere benzemiyor. Çünkü düşünüyorsun. Birçok etkeni düşünmek zorunda kalıyorsun. Senin isteklerin, ailenin istekleri, alacağın maaş, statün, eğitim koşulların… O kadar çok şey var ki! Hepsi birbirinin üzerine binip kocaman bir dağ yaratıyor ve sen daha o dağı gördüğün an yoruluyorsun.

Kendi seçimimden örnek vermem gerekirse bende olaylar yukarıda bahsettiklerimin yoğunluğu kadar olmadı. Biraz daha değişik seyir aldı. Ben psikoloji birinci sınıf öğrencisiyim. Psikoloji okumaya ortaokula başladığım yıllarda karar verdim. Bu karar verme işi kimilerine göre baya erken bir zaman ve geçen yıllara binaen değişmesi muhtemel. Ama bende olaylar öyle olmadı. Verdiğim karardan şaşmadım. Kim ne zaman o soruyu sorsa cevabım hep aynı oldu. Buraya kadar her şey güzel. En azından kafa karıştırıcı değil. Ama bundan sonrası hiç de beklenildiği gibi değil. Psikoloji okumaya hak kazanıp üzerine de bir sene hazırlık okuduktan sonra büyük bir “NEDEN?” sorusuyla baş başa kaldım. Neden psikoloji? Neden psikoloji okumak istedim? Ya yıllarca istediğim şey hiç de bana göre bir şey değilse, aradığımı bulamazsam? Daha ne aradığımı bile bilmiyorken…

https://linktr.ee/yazirehberi

Aylarım bunu düşünmekle geçti. Geçmişi düşünüp neden buna karar verdiğimi bulmaya çalıştım. O yıllarda psikolojiyi nereden duyduğumu gram hatırlamıyorum. Tanıdığım bir psikolog, psikoloji okuyan biri ya da psikoloğa giden biri yoktu. O yıllarda ailemdeki çoğu kişinin de bildiğini düşünmüyorum. Tek hatırladığım yoğun bir insanları anlama isteğiydi. Çoğu psikoloji öğrencisinde olduğu gibi.

Bu “neden” sorusu okula başladığımda da devam etti, hâlâ da devam ediyor. Okumaya başlayınca bir şeyler rayına oturur diye düşünmüştüm ama daha çok rayından çıktı. O kadar çok neden, neden, neden deyip durdum ki kendime bulunduğum yerde ne hissettiğimden bile bihaber oldum. Sonra “Acaba psikoloji okumasaydım ne okuyabilirdim?” sorusunu düşünmeye başladım.

Bir gün berbat geçen bir final sınavından sonra arkadaşımın isteği üzerine bir kahveciye gittik. Orada bu düşüncelerimi onunla da paylaştım. Bana “Küçük sen nedenini biliyordu, şu an büyük sen hatırlamasan da…” dedi. Biriyle paylaşmak baya iyi hissettirdi ve ufkumu açtı. Ona buradan da teşekkürlerimi sunuyorum. Aramızda yaptığımız konuşma bana dilimden düşürmediğim, her daim kullandığım sözümü aslında şu sıralar hiç de kullanmadığımı, dilimden düşürdüğümü ya da çok fazla kullandığım için bendeki anlamının etkisini yitirdiğini fark ettirdi ve böylelikle de bir şeyler dank etti.

“Yolun sonunu değil, yolu sevmek.” Bu cümle benim için çok önemli. Çoğu zaman etrafımdaki insanlara verdiğim bir cevap. Bu sefer kendime söyledim. “Neden?” sorusuna o kadar çok odaklandım ki yaşadıklarıma dönüp de bakamadım. Sanki bir orman yolculuğunda çamura battım ve etrafımdaki geleni geçeni bile fark etmedim. Nerede olduğuma, ne yaptığıma, en önemlisi de ne hissettiğime baktığımda her şeyin daha iyi bir hal aldığını yeniden anladım. Zamana bırakmak ve yaşadığın şeylerin farkına varmak… Şu an yaptığım daha doğrusu yapacağım şey bu.

Tamamen aramayı bırakmış değilim. Hala bazen kendimi onu düşünürken buluyorum. Ama beni bataklığına çekmesine izin vermiyorum. Yaşayalım ve görelim. Belki bir gün yeniden karşılaşırız birbirimizle.

Şimdilik hoş kalın, hoşça kalın ve benimle kalın. Diğer yazılarda görüşmek üzere, sevgilerle…

NOT: Berbat geçen final sınavımdan geçmişim :)

Editör: sıla

--

--