Neden Sadece Bana İhtiyacı Olan İnsanlara İhtiyacım Var?

Kurtarıcı Kompleksi: Başkalarına Yetişmek için Kendine Geç Kalmak

Beyza🌻
Yazı Rehberi
5 min readJun 16, 2024

--

Herkese merhaba pofidik insanlar! Bugün yine göz ardı edip hiç zararının olmadığını düşündüğümüz bir kompleksten bahsedeceğiz. Zaten psikoloji de bu göz ardı edilmiş gerçeklerden oluşuyor, öyle değil mi? İçimizdeki kötülüğü az da olsa bastırabilecek, kendi hayatımızın dağınıklığından uzaklaşıp başkalarınınkini toparlayabilmemizi sağlayacak her eylem bizi biz yapar; yani gerçeklere çok da ihtiyacımız yok değil mi?

Çünkü benim hayatım şu an karmakarışık ve kendimle nasıl ilgileneceğimi bilmediğim zamanlarda başkalarıyla ilgileniyorum.

Bence yukarıdaki sorunun cevabını bu replikle vermiş oldum ama yine de hayır demek zevkli olacağı için ekleyeceğim: Tabii ki hayır!

Nedir Bu Kurtarıcı Kompleksi?

Kurtarıcı kompleksi ya da diğer adıyla Mesih Kompleksi ya da bir başka adıyla Beyaz Şövalye Sendromu; bir bireyin başkalarını kurtarmaktan ya da yardım etmekten sorumlu olduğuna inandığı bir zihin durumudur. Sadece sorumlu hissetmek de değil aslında, başkalarına yardım etmek adına kendini sürekli ihmal etmek; kendinden kaçmak ve en önemlisi de yardım istemedikleri halde kendini onların buna ihtiyacı olduğuna inandırmak da diyebiliriz. Tüm sorunları çözüp herkesin hayatını değiştirme gücüne sahipsin! Yani…kendin dışında.

Buna sahip olup olmadığınızı saptamak zor olabilir. Çünkü yardımsever olmak, başkaları ihtiyaç duyduğunda hemen orada olmak ya da diğerlerinin sorunlarını çözmeye çalışmak iyi bir şeydir. Peki bu noktada yaptığımızın yanlış olduğunu nasıl anlayacağız?

Photo by Sue Carroll on Unsplash

Aslında cevabı çok basit: Yardım etmek ve kurtarmak arasında büyük bir fark var! Yani yardım etmeyi sevebilirsiniz ancak dışarıda insanların yardıma ihtiyacı olduğunu ve birinin çıkıp onları kurtarması gerektiğini, özellikle de bu kişinin kendiniz olduğunu düşünüyorsanız burada minik bir problem olabilir.

Şöyle düşünelim: Bir arkadaşınızın oldukça üzgün olduğuna şahit oluyorsunuz. Yardım etmeye, onu neşelendirmeye çalışıyorsunuz ama çabalarınız karşılıksız kalıyor. Konuşmuyor ya da problemini çözmenizi istemiyor. Bu durumda onu neşelendirememeniz, konuşturamamanız ya da problemini çözememeniz sizin hatanız. Çünkü onu kurtarmak için doğru kelimeleri bilmiyorsunuz, bu da sizi kötü bir arkadaş yapıyor. Doğru mu?

Yanlış!

Kurtarılmak istemeyen, yardım arayışında olmayan birine yardım edememeniz sizi işe yaramaz ya da değersiz biri yapmıyor. Onun daha iyi olmasını dileyebilirsiniz ancak mutsuzluğu sizin sorumluluğunuz değil. Çevrenizdeki tüm mutsuzluklardan suçlu hissetmeniz sizi yardımsever değil, kendini önemsemeyen biri yapar. Yani tüm bunlarla kendinizi sürekli suçlarsanız siz de yardım istemeyen, hatta yardımı hak etmeyen biri gibi hissederseniz. Tabii ki bu, ne sizin ne de çevrenizdeki insanlar için hiç sağlıklı değil!

Peki Bu Kurtarma Fantezisinin Altına Ne Var?

Öncelikle -tahmin de edebileceğiniz üzere- çocukluğunuz diyeceğim. Çocukluğunuzda zayıflıklarınız önemsenmemiş ve sürekli güçlü olmanız öğretilmişse sizin normaliniz bu olur. Mantıklı gelecek mi bilmiyorum ancak bir çiçek olduğunuzu hayal edin. Uzun süre bakım görmediniz ve solup gitmektense güneşe ve suya güvenmemek, taşların arasından çıkmak ve neye ihtiyacınız olduğunu tamamen unutmak istiyorsunuz. Bu yüzden zamanı gelmeden çiçek açmak zorunda kalıyorsunuz çünkü doğru gelen şey bu oluyor. Eğer önceden yaptığınız gibi tekrar suya ve güneşe güvenmeyi, birinin onları sizin için getireceğine inanmayı seçerseniz tekrar solup gitmekle karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu yüzden birilerine ihtiyaç duymaya korkuyorsunuz ve zaman geçtikçe dökülen yapraklarınızı bile umursamıyorsunuz.

İşte bu noktada partner seçimleri devreye giriyor!

Duygusal olarak dengesiz, ilgilenebileceğiniz ya da kurtarabileceğiniz bir partner size daha çekici geliyor. Onların hüznü size tanıdık geliyor. Bu tanıdıklık size bir teselli sağlıyor çünkü içten içe tüm bu hislerde yalnız olmadığınızı, onların da sizin kadar yıpranmış olduğunu görüyorsunuz. Sevginiz, karşı tarafın kırık yanlarına tutunuyor. Aşık olmak için tek seçeneğiniz var: kurtarabileceğiniz biri. Çünkü siz yalnızca bu olabilirsiniz: kurtarıcı. Dünyaya birilerini kurtarmak için geldiniz! Ya da…kurtarılmaktan kaçabilmek için.

“Muhtaç” rolünden olabildiğince kaçmak istiyorsunuz. Bir zamanlar erişemediğiniz suyu ve güneşi başkalarına yetiştirmeniz gerektiğini hissediyorsunuz. Yani onların ihtiyaçlarını karşıladığınız, korkularını dinlediğiniz, güvensizliklerine çare bulduğunuz süre boyunca kendi korkularınızdan; ihtiyaçlarınızdan ve güvensizliklerinizden kaçabilirsiniz.

İlişkileriniz bu noktada toksik bir hal almaya başlıyor. Kendinizi hiç umursamamanız ve kötü tüm hislerinizi bastırmanız bir kenara, eğer partneriniz sizinle birlikte hala mutsuz olmaya devam ediyorsa kendinizi fazla sorumlu görüyor ve onun mutsuzluğundan suçluluk duymaya başlıyorsunuz. Ne de olsa, onu en iyi siz tanıyor ve neye ihtiyacı olduğunu sadece siz biliyorsunuz. Ne de olsa, onun tüm travmalarını iyileştirebilmelisiniz. Ne de olsa, sizin her şeye gücünüz yetebilmeli.

Kısacası partnerinizin hayatında bir şeyler yolunda gitmiyorsa ve siz bunu düzeltemiyorsanız kendinizi, kendinize kanıtlayamıyorsunuz.

Tabii ki ilişkilerinizde partnerinize yardım etmek ya da onları bulundukları kötü durumdan yukarı çekmek kötü bir şey değil. Burada önemli olan bu yardımın karşılıklı olabilmesi, siz partnerinizin yaralarını sararken kendi yaralarınızı göstermekten korkmamanız! Kendinize bir kahraman rolü atamadan bir insan olduğunuzu; kırılabileceğinizi, korkabileceğinizi, yaralanabileceğinizi ve her şeye gücünüzün yetmeyeceğini hatırlamanız ve ne kadar zor olsa tüm bu güçsüzlüklerle kendinizi kabul etmeniz.

Bununla Nasıl Başa Çıkacağım?

Hayatımızın bir döneminde kendimize şövalye rolü verdiğimiz için hayatımızın sonuna kadar bu role sıkışmak zorunda değiliz tabii ki!

Başta verdiğim üzgün insan örneğini düşünelim. Böyle birine yardım etmek elimizden gelmiyor. Onu sıkıştığı durumdan kurtaracak bir çözüm yok. Bu durumda yapılacak çok basit bir şey var aslında: dinlemek! Konuşmak istemiyorsa da “Konuşmak istediğinde burada olacağım.” ya da “Ben senin yanındayım.” gibi basit cümleler emin olun onu çok daha iyi hissettirecektir. Bazen çukura düştüklerinde insanların ihtiyacı olan şey bir merdiven değil, çukurda olmanın nasıl bir şey olduğunu anlayabilecek birileridir. İnanması zor olacak ama bu kadarı yeterli!

En önemlisi de her şeye gücümüzün yetemeyeceğini kabul etmemiz gerekiyor. Senin için söylemesi kolay tabii, diyorsanız; haklısınız. Bildiklerimi size aktarıp kendiniz hakkında bir kaç şeyi fark etmenizi sağlayabilirim ancak gücüm sadece bu kadarına yeter. Tıpkı sizin gücünüzün herkesi kurtarmaya yetmeyeceği gibi.

Sen busun, yardım etmeyi seviyorsun ama herkese yardım edemezsin. Sen kendinsin, biriciksin ve bu yeterli! Sen yeterlisin!

Biliyorum, söylemesi biraz zor. Yine de bazen bunu başkalarından duymak iyi hissettirebiliyor. Maalesef yanınıza gelip bu cümleleri söyleyemiyorum o yüzden sesli okumayı deneyebilirsiniz ya da daha mantıklısı, kendinize arada sırada bunu hatırlatabilirsiniz.

Yazımı üzerine düşünmeniz için Bojack Horseman’dan hoş bir replikle bitireceğim. Hatta sanırım beni bu yazıyı yazmaya iten bir replikti. Belki de bazen bastıramadığımız yetersizlik duyguları sürekli kendimizden bir şey kalmayıncaya kadar vermekle bastırılıyor. Bastırılıyor ancak bir yere gitmiyor. Belki de pencereden yardım edebileceğimiz insanları aramak yerine evin içine bakmalıyız, değil mi?

Prenses Carolyn: Bunu kendime ben yaptım. Bunu kendime ben yapıyorum. Neden kendime bunu yapıyorum?

Bojack: Belki de yangın söndürmekte fazla iyiysen ateşten ateşe koşarsın.

Bir sonraki yazıda görüşünceye dek, hoşça kalın!

Editör: Sinem Karakuş

--

--

Beyza🌻
Yazı Rehberi

Kafamdaki perileri kanatlarından tutup kavanozlarıma koyabilirsem, yazmış olacağım.