Orhan Veli Kanık Şiiri Neden Unutulmamalı

Orhan Veli ve Türk Edebiyatı’ndaki Yeri

Pozan
Yazı Rehberi
6 min readApr 30, 2024

--

Düzenli olarak şiir okumaya başladığımdan beridir favori bir şairim olmasını istemiştim. İnsanların idol anlatır gibi, iştahla, coşkuyla ve ezberden anlattıkları o şairlerden biri bende de olsun istemiştim. Aslında şiirle uğraşan biri olarak asıl hedefim benim şiirlerim için böyle düşünülmesi olmalıydı ama ben her şeyden önce bir şairi içtenlikle sevebilmek istiyordum.

Okuduklarımı beğenmiyordum gibi anlaşılmasın. Okuduğum çoğu şairi beğeniyordum ama favorim diyebileceğim bir şairle de karşılaşamıyordum. Şimdi, yazının gidişatına göre tam bu noktada “Ve bir gün kitapçıda Orhan Veli’nin şiirlerini gördüm, kitabı aralayıp sayfalarına bakmamla tutuldum, o gün bugündür Orhan Veli favori şairimdir,” gibi bir şey demem gerekiyor olabilir ama demeyeceğim.

Orhan Veli’yi sevmem şairin kitabını alıp okumamdan yıllar sonrasına dayanıyor. Onu ilk görüp okuduğumda sevemedim, sevmem için tanımam gerekti tanımam için de zaman gerekti.

Hayat hikayesini kaba taslak öğrenmemin ardından şiirlerinin anlamını öğrendim. Hangi şiiri neden yazdığını, hangi şiiri neden yazmadığını öğrendim ve hangi şiirle ne yapmaya çalışmış bulunduğunu öğrenmiş oldum.

12 Nisan 2024 Orhan Veli’nin doğumunun yüz onuncu yıldönümü. 1950 yılının Kasım ayında belediyenin açtığı çukur nedeniyle hayatını kaybeden şairimiz hakkında, son okuduğum kitap neticesiyle önemli bir bilgi öğrendim. Neden böyle diyorlar bilmiyorum ama Orhan Veli’nin ölümü hakkında öğrendiğim bu bilgiyi bilen bilmeyen herkese anlatmam gerekiyormuş gibi hissediyorum.

Orhan Veli’nin ölümünü her yerde öyle bir anlatıyorlar ki sanki belediye çukuruna düşmüş ve çukurun içinde hayatını kaybetmiş. Belki böyle anlatmayanlar vardır ama benim aklımda şairin ölümü böyleydi ve böyle sanmaya devam ediyordum. Son okuduğum Nahit hanıma mektupların bulunduğu kitabın sonunda daha açıklayıcı bir paragrafla karşılaştım.

Bilgi: Orhan Veli düştüğü belediye çukurunda kafasını yaralayıp dört gün sonra arkadaşlarıyla mekanda takılırken kaldırıldığı Cerrahpaşa hastanesinde beyin kanamasından hayatını kaybediyor.

Ezbere bilgi öğretmenin kötü bir yanı diyebiliriz buna. Her yerde “Belediye çukuruna düşmesiyle hayatını kaybetti,” ibaresi geçiyor. Öğretirken, anlatırken daha doğru ve dikkatli olmak gerekiyor. Öte yandan ben kitap okurken denk gelmeyip ezberden öğrenmiş olsam unutabilirdim, kitap okurken denk geldiğim için bu bilgiyi unutacağımı zannetmiyorum.

Okullardaki edebiyat öğretimi konusunda bir kez daha konuştuktan sonra yazının asıl konusuna geçebiliriz.

Orhan Veli Kanık Şiiri Neden Unutulmamalı

Burada size sayısal bilgiler verip canınızı sıkmak istemiyorum. Eğer bu tarz bilgiler istiyorsanız Orhan Veli’nin kitaplarına bakmanız yeterli. Kendisi kendini kitaplarında anlatmış zaten. Şaka yapmıyorum:

Ben orhan veli,
“Yazık oldu süleyman efendiye”
Mısra-ı meşrunun mübdii…
Duydum ki merak ediyormuşsunuz
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvelâ adamım, yani
Sirk hayvanı falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.

Evde otururum,
Masa başında çalışırım.
Bir anne, bir de babadan dünyaya geldim.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mührü-ü nübüvvet.
Ne ingiliz kıralı kadar
Mütevazııyım
Ne de bay celal bayar’ın
Ahır uşağı kadar aristokrat.
Ispanağı çok severim.
Puf böreğine hele
Bayılırım.
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.

Yayan dolaşırım,
Mütenekkir en seyahat ederim.
Oktay rıfat’la melih cevdet’tir
En yakın arkadaşlarım.
Bir de sevgilim vardır, pek muteber;
İsmini söyleyemem,
Edebiyat tarihçisi bulsun.

Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Meşgul olmadığım ‘ehemmiyetsiz’
Sadece üdeba arasındadır.

Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır…
Amma ne lüzum var
Hepsini sıralamaya?
Onlar da buna benzer.

Ben burada şairin genel olarak hayatını ve duruşunu konuşmak istiyorum.

Okullarda bize öğretilen Garipçiler, namı diğer birinci yeniciler (Ki bu birinci yeniciler ismi sonradan konmuştur, zamanında sadece garipçiler deniliyordu) aslında çok uzun sürmüş bir oluşum değil. Garip akımı daha çok Orhan Veli’ye dayanıyordu. Akımın diğer iki mensubu olan Melih Cevdet Anday ile Oktay Rifat şairlik konusunda Orhan Veli’den geri kalmayan isimler olsa da Garip kitabı çıkıp şiir dünyasının ortasına bomba gibi düşmesinden evvel üç ismin arasında dönen tartışmalarda oy birliğiyle kapakta Orhan Veli’nin isminin yazmasına karar verildiğini biliyoruz.

Bunun birçok farklı sebebi olabilir, buna takılmak istemiyorum. Söylemeye çalıştığım, şiirde bir yenilik yaratmak isteyen ve bununla birlikte şiiri sadeleştirip sadelemiş olan bu şiiri herkese yaymak isteyen Orhan Veli’ydi.

Edebiyat derslerinde birçok isim için aynı şeyi duyabilirsiniz. “Şiirin dilinin sadeleştirilmesine yardım etti.” Orhan Veli diğer tüm isimlerin arasından bu gaye için en çaba sarf etmiş isim olabilir. O dönem aktif olarak şiir yazan tüm isimlerin söylevlerini kulak arkası edip şiiri sadeleştirmek için elinden gelen her şeyi yapmış biri o. Onun zamanında onun zamanından sonraki dönemlerde devamlı eleştirilmiş olsa da fikrinden dönmemiş biri o. Belki yaşasaydı şiiri bir noktada değişecek, Garip kitabıyla çıkış yaptığı tarzı nihayetinde değişecekti ama çıkış noktasından da bambaşka bir yere varmazdı.

Eğer daha uzun yaşasaydı ve şiiri yıllar sonra onun yok etmeye çalıştığı şey halini alsaydı dahi bir önemi olmazdı. Garip kitabının başında yazdığı yazıda zaten bundan bahsediyor. Önceki dönemlerde yapılanlara boyun eğmeyip kendi kurallarını koyanların devamında gelen nesillerin kendilerinden öncekileri takip edeceğinden bahsetmiş zamanında. Orhan Veli’den sonra gelenler tam olarak onu takip etmedi, herkes kendi yolunu bulup onu takip etti, olması gerektiği gibi.

Bunun olmasına katkı sağladığı için Orhan Veli’ye teşekkür etmeliyiz. Sokaktaki satıcının, dükkanındaki esnafın, memuriyetteki adamın ve mahalledeki çocuğun şiire girmesini sağlayan isim o.

Duyduğumda ben de inanamamıştım ama … şiirinde ‘nasır’ kelimesini kullandığı için dönemin şairlerinden sepetler dolusu laf işitmiş. Buradan bakıp düşünce kulağa saçma geliyor. Sadece bir laf için, bu kadar korkuya düşülür mü? Nasır dediğimiz için hangi edebiyat batacakmış? O zamanların görüşü şimdikinden farklı olduğundan böyle karşılaşmışlar tabii.

Tüm kafiyeyi, vezini, şiir kurallarını hiçe sayıp insanın dilediği gibi şiir yazabileceğini kanıtladı o. Kimileri için bu kolaycılık olabilir ama deneyen bilir ki en zor yazım tarzlarından biridir onunki gibi yazmak. Kuralsız, rehbersiz, formülsüz yazıp kulağa hoş gelmesini sağlamakla beraber anlamlı olmak. Geçen bunca yıla rağmen bunu onun kadar başarıyla yapmış kim vardır?

Geçtiğimiz yıllarda telifi düşmüş bulunduğundan herkes Orhan Veli kitabı bastı. Bundan ötürü memnunum. Kimsenin onun şiirini unutmaması adına iyi bir hareket. Bugünleri görebilse ne düşünürdü merak ediyorum. Sevdiklerine yazdığı mektuplarda ne kadar parasız olduğundan bahsederken, yayınladığı derginin son sayısını çıkartabilmek için elindeki tabloları satmış biri olarak kitaplarının çok satanlara girdiğini görse ne düşünürdü?

İstanbul’un bir daha asla yakalanamayacak bir panoramasını kelimelerle, harflerle oluşturmayı başarmış olsanız siz ne hissederdiniz?

İSTANBUL’U DİNLİYORUM
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Los kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birsek düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kus çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, bilmiyorum;
Dudakların ıslak mi, değil mi, bilmiyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vurusundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.

Edebiyat derslerinde şiir denildiğinde her öğretmenin ezbere okuduğu bir şiiri yazmış olsanız ne düşünürdünüz?

Anlatamıyorum

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

Basitlik, yalınlık ve sadelik bizi ona yaklaştırıyor. Diğer insanları bilmiyorum ama ben ona yakın olduğumu hissediyorum. Onun gibi yazmaya çalışıyorum. Tıpkı onun gibi olamam, görse o da onun gibi olmamı istemezdi. Yine de yaptığı şeyi takdir ediyorum ve belki haddim olarak ya da olmayarak, onun yaptığına benzer bir şeyi yapmak için çabalıyorum. Sadece ben değil, herkese çabalamalı, herkes onun mirasına sahip çıkmak için gayret göstermeli ki yaptıklarını boşuna yapmış olmasın.

Sonuç:

Belki de ben fazla abartıyorumdur. Edebiyatta sadeliği, yalınlığı her zaman sevmiş ve anlatım yolu olarak daha kuvvetli bulmuş biri olarak Orhan Veli’nin şiirleri beni her zaman her şartta etkiliyor.

GÜZEL HAVALAR
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

Havalar güzelleştiği vakit bu dizeleri hatırlamak mümkün mü?

Sonraki yazılarda görüşürüz.

Görüşeceğiz de…

Editör: Şevval Aydoğan

--

--

Pozan
Yazı Rehberi

Kafamın içinde altınlar var ama çıkmaları için italyan bir tesisatçının aparkat atması gerekiyor.