Ruh Yani Çare

Ulaş
Yazı Rehberi
Published in
3 min readJan 4, 2024
Photo by Arnaud Mariat on Unsplash

Her şeyden çok uzakta ama aynı zamanda her şeyle iç içe olan tanrı büyük bir sıkıntı çekiyordu. Adına can sıkıntısı dediğimiz şeyden. Sebebi basitti. Kadim bir sessizliğin hüküm sürdüğü kainatın yaratıcısı olduğu için canı çok sıkılıyordu. Kör ve sağır edici bu sessizliği kendisinin yaratmadığına emindi. Fikrine göre ondan önce bile var olan nadir şeylerden biriydi sessizlik.

Belki yaratıcının yaratıcısı konumunda bile olabilirdi. İçinde olduğu bu karmaşık durumda bile Tanrı en iyi olduğu şeyi yapmaya devam ediyordu. Yeni projeler düşünüyordu ancak sıkıntısı yavaş yavaş birikmiş ve içinden çıkılması imkansız bir rahatsızlık türetmişti.

En sonunda kafasında bir ses duydu tanrı. Sonsuz karanlığın içinde yoktan var ettiği ışık gibi var olmuştu bu ses. Değişik bir sesti. Tanrının kendi sesi gibi. Bu ses bir fikrin doğumunun sesiydi. Tanrı sonsuz evrene döndü. Bir şeyi arar gibi dikkat kesildi. Dünyayı gördü. Dünya içi ruhsuz ve bilinçsiz hayvanlarla doluydu. Tanrının gözünde bu boş demekti. Sadece yıldızına sadık ve dönmeyi seven küçük bir gezegen görüyordu. Ses giderek belirginleşti. Bu küçük, mavi gezegeni inceledi. Onu sevdi, eline aldı ve üfledi.

İlk beden, insan bir bitki gibi köklerden ortaya çıktı. Cansız ve hiç olmadığı kadar sessiz, huzurlu. Tanrı kafasındaki sesi düşündü. Artık o bir ses değil bir gürültüydü. Rahatsızlık vermeye başlamıştı. Onu gerçekleştirip kurtulması gerekiyordu. Bilincinden bir parça kopardı ve yerdeki bedene verdi. “Ruh” dedi buna. Tanrının dilinde çare demekti. Beden ayaklandı ve yaşamaya başladı.

Tanrı ona “Adam” dedi ve yalnızlığına boyun büktü. Sonu olmayan bir döngüye işte orda girilmiş oldu. Adam bir eş için tanrıya yalvardı. Tanrı bu sesin beynine o anda yeni bir gürültünün filizlerini ektiğini anladı. İrkildi ve işe koyuldu. Kadın bedeni cansız şekilde ortaya çıktı. Tanrı düşündü ve filizlenmiş olanı duydu kafasında. Bilincinden bu parçayı yerde yatan et ve kemikten varlığa verdi.

Ona “Eve” dedi. Adam ve Eve oradan uzaklaştılar. Tanrı yaptığının bir hata olduğunu anladı. Gelecek ve geçmişle birdi o. Geleceğin sesleri sonsuz sessizliğinde dalgalanmaya başladı. Sayısız ses duyuyordu kafasında. Tanrı zamanla kendi sesini duyamaz hale geldi. Her doğan bebek için bilincinden bir parça kopardı, sadece sessizlik için. Sesler hiç susmuyordu. Tanrı öfkelendi ve çok korktu. İçin için ağladı ve kıkır kıkır güldü. Zamanın başına ve sonuna aynı anda gitti.

Tanrı buna herhangi bir boyutta ya da zamanda dayanacak bir yer bulamadı. Pes etti. Bilincini sonsuz sayıya böldü ve dünyaya, yaşamış ve ölmüş her kişinin doğacağı o ana gönderdi. Böylece tanrı kendi gücüne yenik düştü ve hepimizi farklı zaman ve mekanlarda birden yarattı. Tanrı birimiz aynı zamanda hepimiz oldu. Onun sonsuz şefkatine sığındık, şerrinden korktuk. Korktuğumuz da sığındığımız da bizdik. Tanrı ise kalplerimizde aslında en zayıfımızdı. Sesler hiç kesilmedi. Bilinci sonsuz parçaya bölündü ama bağlantı hiç kopmadı. Tanrı gerçek anlamda ilk ve en büyük çoklu kişilik bölünmesini yaşayan varlık oldu. Bu durum büyük çaplı bir yaratılışın yegane ve tahmin edilemez sebebiydi.

--

--

Ulaş
Yazı Rehberi

Kendimce bir şeyler yaratmak istiyorum. Küçük küçük dünyalar ve daha küçük insanlar. Sonra da hepsinin arkasına saklanmayı planlıyorum. Yok olup gidene dek.