Saçı Kesildi Diye Depresyona Girmeyen Tek Kadın: Rapunzel!

Rapunzel'in ruhu da saçları kadar karmakarışık mı?

Beyza🌻
Yazı Rehberi
9 min readMar 8, 2023

--

Merhaba sevgili pofidik insanlar! Hepimiz Rapunzel masalını az çok biliyoruzdur. Küçük prenses bir cadı tarafından kaçırılır ve bir kuleye hapsedilir. Peki küçük kayıp prenses uzun süredir kilitli olan bir kraliçe midir, yoksa parıldayan saçlarını kendi ruhuna saramayan yaralı bir kız mı?

Birlikte Rapunzel’in psikolojisine biraz göz atmaya ne dersiniz?

Klasik masaldan sonra sevgili Walt Disney bu masala bakmış, demiş ki ben bu masaldan çok iyi film çıkartırım. “Bu filmde de Rapunzel’i sadece kuleye kilitlenip kurtarılmayı bekleyen prenses değil, daha sonra bir haydutun yardımıyla kendini kurtaran, olgunlaşacak cesur bir prenses yaparım ve kapana kısılmış hisseden tüm küçük kızlar da aynı onun gibi cesur hisseder.” demiş. Yani, tam olarak böyle dememiş aslında ama biraz romantize edersek yazı çok daha eğlenceli olur, öyle değil mi?

Evet devam etmeden ufak bir uyarı geçelim ki bu mükemmel filmi benim yazımı okuyacaksınız diye kaçırmayın. Büyük, çok büyük spoiler uyarıları sayın okuyucular. Lütfen benim kişisel olarak doksan beş kez izlediğim Tangled filmine yazıyı okumadan önce bir şans verin diyor ve ardından da Rapunzel’imizin hikayesine geçiyorum.

Biliyorum biliyorum, biraz hikayenin ortasından başladım ama dinleyin! Bilmeyenler için bu sahnede Flynn, Rapunzel’e kendisinin biraz kaçtığı bazı sorular soruyor. Düşündüm ki burada prensimizin sorduğu sorular pek de rastgele değil, en iyisi yazıya onun sorduğu sorulardan devam edelim. Tabii bu sefer, Rapunzel gibi kaçacak yer aramayacağız.

Flynn: Saçından bahsetmemem gerektiğini biliyorum.

Rapunzel: Etme.

Flynn: Ya da annenden.

Rapunzel: Hayır.

Flynn: Kurbağanı sormaya da korkuyorum.

Rapunzel: Bukalemun!!

Flynn: Evet, farkı yok. Sana sorum şu: Madem fenerleri bu kadar görmek istiyorsun, niye daha önce gitmedin?

Merak etme Flynn, ben senin için cevaplayacağım!

1. Rapunzel ve Parlayan Saçları

Rapunzel’in uzun saçları, Gothel’e olan bağlılığından başka bir şeyi simgelemiyor tabii ki! Gothel, Rapunzel’i sihirli saçları için kaçırıp kuleye hapseden üvey annesi; anne dediğime bakmayın bir annenin sahip olması gereken tek bir özellik yok kendisinde. Tabii buna farklı bir başlıkta değineceğiz, önce şu saç konusunu iyice anlayalım.

Biliyorsunuz ki Rapunzel iyileştirme ve gençleştirme gücüne sahip sihirli saçlara sahip. Hatta bu konuda sevgili prensimizin tek yorumu “Hey sarışın baksana! Şimdi sen benim yaramı iyileştirmek saçını kullandın ya, acaba elime süper güç gelmiş olma ihtimali falan var mı? Yani, süper yakışıklılığım hep vardı ama süper güçlü eli bir düşünsene!”

Her neyse, onun tuhaf yorumunu bir kenara bırakıp pek de sevgili olmayan annesinden devam edelim. Aslında saçları annesinin de en başından beri onu isteme nedeni. Rapunzel’in filmin başındaki saçlarına tekrar bir bakalım:

“Saçlarımı tarar, tararım durmadan. Buraya sıkıştım kaldım ben! Kendime sorarım durmadan: Yaşar mıyım bir gün?”

Onu kuleye kilitleyen Gothel olsa da dışarı çıkamadığından Rapunzel tutkularını, korkularını ve isteklerini kontrol altında tutmalıdır. Yani tıpkı saçını kontrol altında tutmaya çalıştığı gibi! Ancak fark ettiyseniz, Rapunzel kuleden kaçtığında saçı karmakarışık ve kontrol edilemez bir hal alır. Tamam, yirmi metrelik bir saç tabii ki dışarıda böyle olacak ancak dinleyin: Saçı aralarındaki bağlılığı temsil ettiği için Rapunzel’in isteklerine karşı koyar.

Çünkü artık gerçek dünyadadır! Annesinin onu uyardığı bu korkutucu ve zalim (!) dünya, artık öyle gözükmez. Filmin birçok yerinde Flynn, kontrolden çıkan saçları toplamak zorunda kalır. Annesinden kurtulmaya çalışmanın karmaşasında, özgürleşmeye çalışırken dağınık saçlarının engel olduğu sevimli Rapunzel’e yardım eder.

Peki gelelim filmin en önemli sahnesine! Rapunzel ne zaman gerçekten serbest kalır? Evet evet, bingo! Prensimiz onun saçını kestiğinde tabii ki. Flynn, anlamıştır ki onu özgür bırakmanın tek yolu annesiyle olan bu bağı kopartmaktır!

Hatta çok önemli başka bir detay daha var: Gothel, Rapunzel’e onu sevdiğini söylerken genelde saçını tutar ve sadece saçına bakar. Flynn ise genelde saçını kulağının arkasına atar çünkü Rapunzel’i gerçekten seviyordur! Ah, çok romantik sizce de öyle değil mi?

2. Rapunzel ve Narsist Annesi

Evet kendisinden çok nefret etsem de bu başlığın sebebi onu sevmemem değil, onun gerçekten de narsistik kişilik bozukluğuna sahip olması!

Nedir bu narsistik kişilik bozukluğu diyorsanız, benzersiz ve üstün olduğunuza inanmanıza neden olan; empati duygusunun yoksun olduğu bir bozukluktur. Peki Gothel gerçekten narsistik mi? Hadi hep birlikte ona teşhis koyalım! (Şey, evde denemeyiniz lütfen. İnternete göre hiçbir zaman teşhis koyamayız ama çizgi film karakterlerine teşhis koyamamamız hakkında bir uyarıya hiç denk gelmedim, o yüzden ben masumum sevgili etik polisleri!)

Hadi DSM-5 tanı kriterlerine göre bakalım:

1- Başarılarını ve yeteneklerini abartırlar.

Yani, kadının “En iyisini ben biliyorum.” diye şarkısı bile var. Bence bunun üzerinde çok konuşmamıza gerek yok. Tik!

2-Diğerlerinin aşırı ilgi ve hayranlığına ihtiyaç duyarlar.

Gothel: Rapunzel, şu aynaya bak. Ne görüyorum biliyor musun? Güçlü, kendinden emin, genç bir hanım… Ah bak sen de buradasın!

Rapunzel bu şakaya mahcup bir gülümsemeyle cevap verse de Gothel’ın bunu yapma nedeni ilgi odağının sadece kendisinde olmasını istemesidir. İlgi odağını paylaşamama narsisistik ebeveynlerde görülen bir sorundur. “Bu kadar başarılısın çünkü ben hep yanındaydım.” ya da “Ben iyi bir anne/baba olduğum için sen de iyi bir çocuksun!” gibi cümleler umarım sizlere tanıdık gelmemiştir. Her neyse, başka bir tik daha!

3-Diğerlerini kullanırlar/manipüle ederler.

Gaslighting konusunda bir ustadır kendisi! Pardon pardon, çok heyecanlanıp yine konunun ortasına atlamış olabilirim. Nedir bu gaslighting hemen açıklayalım. Gasligthing, kişilerin benlik algısını bozacak şekilde algılarıyla oynayan psikolojik bir işkence yöntemidir. Bunu onun birkaç repliğiyle daha iyi anlayabilirsiniz.

“Ah, harika. Şimdi de kötü adam ben oldum.”

“Bunu her gün hatasız yapmayı nasıl başarıyorsun? Kesinlikle yorucu görünüyor canım. Önemli bir şey değil mi? Ah, o zaman neden bu kadar uzun sürüyor?

Gerçekten seni bulmak kolaydı, sadece mutlak ihanetin sesini dinledim ve onu takip ettim.”

“Biliyorsun kavga ettikten sonra seni terk etmekten nefret ediyorum, özellikle de ben yanlış hiçbir şey yapmamışken.”

“Ve sanırım biraz da şişmanladın. Tamamen seni sevdiğimden söylüyorum!”

Ve bu da tik! Sanırım üç tikle seni bir narsist ilan edebiliriz pek sevgili olmayan Gothel Ana.

3. Rapunzel ve kurbağası! Şey pardon, bukalemunu!

Rapunzel’in konuşamayan evcil bukalemunu da mı bir şeyler simgeliyor yani? derseniz Pascal’ı küçümsemenizi pek önermiyorum. Kendisi oldukça zeki, satranç bile oynayabiliyor!

Her neyse, ruh hastası bir anne dışında sadece küçüklüğünde tanıştığı evcil bukalemunu olan Rapunzel’in kalbindeki ışığın hiç sönmemesi de başka bir sır. On sekiz yıl kuleye kapatılıp hiç sevgi ve ilgi görmeyen bir insan, bu travması sonucu psikolojiye göre Şizoid Kişilik Bozukluğu dediğimiz bir kişilik bozukluğu ile karşılaşabiliyor.

Nedir bu Şizoid Kişilik Bozukluğu peki? Bu bozukluğu, insan ilişkilerinde ilgi eksikliği sonucu çevreden izole olma, yaşam boyu sosyal olarak geri çekilme ve sosyal ilişkilere ihtiyaç duymama, sessiz; sakin ve yalnız bir hayat sürmeye meyilli olmak olarak tanımlayabiliriz.

Rapunzel’de geç ergenlik dönemine kadar dışarıdan hiç etkileşimi olmamasına karşın bu bozukluk yoktur. Neden mi? Çünkü tanı kriterlerine uymuyor, zaten filmi izlediyseniz onun hiç de soğuk biri olmadığını aksine bir oda dolusu haydutu bile bir müzikalin parçası yapacak kadar yumuşacık biri olduğunu görmüşsünüzdür. Ayrıca başka bir tanı kriteri de sınırlı aktivite yapmakken kendisi şarkıcı, ressam, dansçı, çömlekçi, gitarist ve şef! Yani anlayacağınız, tek nefeste sayamayacağınız kadar aktivite yapıyor!

Yine de tanı kriterlerine uymaması neden bu bozukluğa sahip olmadığını açıklamıyor. Aslında cevap çok basit, bunun nedeni gerçekten dışarıyla hiç etkileşimi olmaması değil. Rapunzel’in sevgili bukalemunu Pascal’ı düşünün. Onun sahip olduğu hem içeride hem de dışarıda, o korkutulduğu dünyada olan tek şey Pascal! Bu noktada Rapunzel’in özgürlüğünü temsil ediyor.

Diğer narin prenseslerden farklı olarak onun yoldaşı bir sürüngen! Animasyondaki şirin çizimini bir kenara bırakırsak, bir prensese evcil hayvan olarak vahşi bir hayvan vermek pek de rastgele yapılmış bir hareket değil. İçeriden hoşlanmıyor ve bulduğu her fırsatta Rapunzel’i dışarı çıkarmaya çalışıyor. Aslında uslu küçük Rapunzel’in annesine karşı ilk itaatsizliği de evcil hayvanı. Biliyorsunuz ki Pascal ile küçükken tanışsalar ve çok yakın olsalar bile yıllarca onu annesinden gizlemeyi başarıyor.

Aslında onun özgürlüğü temsil ettiğine dair başka önemli bir sahne daha var. Filmin sonlarında Gothel, Rapunzel’i yakaladığında Pascal onu kurtarmaya çalışırken Gothel onu ayağıyla bir kenara itiyor. Rapunzel’in özgürlüğünü zahmetsizce bir kenara atmış oluyor yani. Ancak en sonunda Gothel’ı ölüme gönderen, dengesini kaybedip düşmesini sağlayan yine sevimli bukalemunumuz Pascal oluyor!

4. İşte o önemli soru: Rapunzel neden daha önce tek başına dışarı çıkmadı?

Bildiğiniz gibi Gothel içeri girmek ve dışarı çıkmak için Rapunzel’in saçını bir asansör gibi kullanır. Ancak ya Rapunzel küçükken?

Küçükken saçı kuleden sarkıtılamayacak kadar kısadır. Gothel, Rapunzel’in kuleden kaçtığını öğrendiğinde taşlarla kapattığı bir giriş kullanır ve bu giriş direkt olarak kulenin salon diyebileceğimiz kısmına çıkar. Bu da demektir ki Rapunzel küçükken onun da görebileceği bir yerde bir kapı vardı. Ancak küçük Rapunzel gökyüzündeki fenerlere bu kadar ilgi duymasına karşın o kapıyı hiç kullanmadı.

Bunun nedeni elbette ki sağlıksız bir çocukluk geçirmiş olması. Gothel onu dışarının gerçekten zalim olduğuna inandırarak büyütmüş, dışarıdaki insanlardan farklı olduğuna ve onların Rapunzel’i saçı için kullanabileceklerine ikna etmiş. Bu yüzden de dışarıda güvende hissetmemesi kaçınılmaz ancak tek sebep bu değil.

Rapunzel kulesinden çıkacak kadar cesur hissettiğinde Gothel onu hemen yakalamaz ve şunu söyler: “Eğer yalan söylüyorsa ağlayarak bana gelme! Annenin en iyisini bileceğini unutma!”

Aslında burada yaptığı fark ettiğiniz üzere onu özgür bırakmak değil. Çocuklar bir şey yapmak istediğinde ve aileleri “Tamam ne yaparsan yap ama işler kötü giderse ağlayarak bana gelme!” dediğinde bu duygusal tacizin bir türüdür. Çünkü eğer yanlış bir şey yaparlarsa onları koruyup kollayan aileleri orada olmayacaktır.

Rapunzel ya da onun gibi dışarıdan izole olup tek başına büyüyen çocuklar, hayatlarındaki tek kişiyi kaybetme riskini göze alamazlar. Gothel bunu iyi bildiği için ona karşı bunu kullanır. “Benden başka kimseye güvenemezsin.” mesajını verir. Bu sayede eğer işler kötü giderse Rapunzel dünyayla bağını tamamen koparacaktır çünkü gerçekten de en iyisini annesi bilir.

Rapunzel: Sanırım benden hoşlanıyor.

Gothel: Senden hoşlanmak mı? Lütfen Rapunzel, bu çok anlamsız. İşte bu yüzden hiç dışarı çıkmamalıydın. Tatlım, yalnızca bu romantikliğin ve hayallerin bile ne kadar saf olduğunu kanıtlıyor. Neden senden hoşlansın ki? Yapma ama kendine bir bak!

On sekiz yaşına gelince annesinden ayrılacak kadar cesur hissetmesi tamamen normaldir ancak normal olmayan, onun bunu yaparken geçirdiği hızlı ruh hali değişimleri aslında.

Bunun nedeni annesini tamamen kaybedeceği düşüncesidir. Gothel onu güvensizliklerini kullanarak kuleye bağlamıştır bu yüzden bu bağdan kurtulmak o kadar da kolay değildir.

Şu repliği hepiniz hatırlıyorsunuzdur değil mi?

Gothel, Rapunzel’e çocukluğu boyunca “Seni en çok ben seviyorum” derken aslında dışarıda hiçbir zaman böyle bir sevgi bulamayacağını, onu ancak annesinin bu kadar sevebileceğini de söylemiş olur. Yani, bir hata yapıp annesini kaybederse sadece onun sevgisinden değil dışarıdaki herhangi birinin sevgisinden de mahrum kalacağını düşünmesini sağlar.

Rapunzel daha önce dışarı çıkamadı çünkü her zaman kaybedeceği çok şey vardı. Bu yüzden uzun bir süre, annesinin onu korkularından tutup kuleye bağlamasına izin verdi.

https://pin.it/1Q0DK5A

Peki Rapunzel gerçekten de sonsuza kadar mutlu yaşayabilir mi?

Rapunzel’in iyimser ve neşeli bir kişiliği olsa da on sekiz yıl boyunca gördüğü bu duygusal taciz onun çok fazla travması olmasına sebep oldu. Kişisel görüşüm şu ki: Gothel, Disney’in şimdiye kadar yapmış olduğu en karanlık kötüdür. İzleyicilerin bir çoğu hala Gothel’ın gerçekten Rapunzel’i sevdiğini düşünüyor. Bunun bu kadar korkutucu olmasının nedeni, Gothel’in sadece Rapunzel’i kandırmakla kalmayıp ayrıca izleyicileri bile kandırmasıdır!

İşte bu yüzden, buradaki istismarı fark etmemiş biri Rapunzel’in psikolojisini anlamakta zorlanabilir. Ancak Rapunzel, kendi kimliğini bile tek başına bulur ve bir sahnede Gothel ile yüzleşir.

Rapunzel : O sendin! Hepsi sendin!
Gothel : Yaptığım her şey seni korumak içindi.
Rapunzel : Tüm hayatımı gücüm için beni kullanacak insanlardan saklanarak geçirdim. Aslında saklanmam gereken kişi senmişsin!
Rapunzel : Dünya hakkında yanıldın. Ve benim hakkımda da yanıldın. Bir daha saçımı kullanmana asla izin vermeyeceğim!

Bu sözlerin her biri Rapunzel gibi duygusal taciz mağduru biri için gerçekten çok zordur. Zihinsel olarak kendini koruyabilmek toplum tarafından hafife alınabilecek bir şey gibi gözükse de Rapunzel’in yüzleşmesi biraz olsun travmalarını yenebilmesi adına önemli bir adımdı.

Tüm bunlara rağmen Gothel kuleden düşerken Rapunzel’in ellerini uzatıp onu kurtarma girişimi onun sadece ne kadar masum ve iyi bir karakter olduğunu göstermekle kalmaz. Bu yaşadığı Stockholm Sendromunun bir parçasıdır. Kurban olsa da tacizciyi kurtarmaya çalışır.

Filmin sonunda hem prensine hem de ailesine kavuşmuş olsa da dilerim çocukluğumun kahraman prensesi travmalarını sevgiyle iyileştirebilmiştir.

Bir sonraki yazıda görüşünceye dek, hoşça kalın!

Editör: Pozan

--

--

Beyza🌻
Yazı Rehberi

Kafamdaki perileri kanatlarından tutup kavanozlarıma koyabilirsem, yazmış olacağım.