Siz Olabilir Misiniz?

Kaygı bozukluğu ile yaşamak.

Zeynepsudebek🪼
Yazı Rehberi
8 min readMay 2, 2024

--

Korku! Korku! Korku! Ne dil ne de kalp seni anlamaz, seni adlandıramaz! Karmaşa artık şaheserini ortaya koymuştur!

Herkese merhabalar! Bugün bir süredir yazmak istediğim konu olan kaygı bozukluğu hakkında konuşacağız.

Uzun zamandır kaygı bozukluğu yaşayan bir birey olarak deneyimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Anksiyete hakkında biraz araştırma yaparsanız yüzlerce yazı, makale, belgesel ve kitap görebilirsiniz. Bunlardan farklı olarak burada tamamen kendi deneyimlerimi anlatacağım.

Gün içinde neler yaşıyorum? Hayatımı nasıl etkiliyor? Stresin ve kaygının fiziksel bedelleri neler olabilir?

Ben neden bunları paylaşıyorum?

Eğer siz de kaygı bozukluğu yaşıyorsanız deneyimlerimizi paylaşarak bir nebze de olsa yalnız olmadığımızı birbirimize hatırlatırız. Engin okyanuslarda bizim gibi mücadele eden binlerce minik damla olduğunu görürüz. Sürecin başındaysanız, süreci tamamladıysanız veyahut süreçle uzaktan yakından alakanız yoksa dahi yaşadıklarımızın ne kadar normal ve olası durumlar olduğunu hissedebiliriz.

Hepimizin yolculuğundaki biricik mücadelesinin de bir o kadar kıymetli olduğunu farkına varırız, çünkü farkındalık, atabileceğimiz ilk ve en zor adımdır.

Daha anlaşılabilir olması için her şeyi madde madde yazdım. Umarım keyif alırsınız.

İyi okumalar dilerim.

https://linktr.ee/yazirehberi

1-Her işte mükemmel olmalıyım.

Mükemmeliyetçiliği yapılan eylemi olabilecek en üst seviyede yapmak olarak tanımlayabilirim, fakat kişinin yapabileceği en üst seviyeden bahsetmiyorum. İşin ulaşabileceği zirve noktasından bahsediyorum.

“Sınavda alınabilecek en yüksek not yüz ise kişi kendini yüz almak zorunda hisseder, çünkü daha üst bir puan yoktur.”

Her olayı mükemmel yapmak zorunda hissettiğim için işlere başlayamıyorum. Bu yazıyı bile son birkaç aydır erteliyordum, çünkü yazının “mükemmel” olmayacağından endişeliydim. Hislerimi yenip yazıya başlamam birazcık uzun sürdü.

Peki, tam olarak nerelerde kendini belli ediyor?

Aslında hayatın her alanında var olan, günün akışını çepeçevre saran ve insanı her çırpınışında biraz daha içine çeken bir bataklık gibi.

Yani eğer siz de yaşıyorsanız fark etmemeniz biraz zor. En azından benim fikrim böyle, fakat bazen insan gözünün önüne göremeyecek kadar kör olabiliyor. Daha kötüsü insan kendinde olanı fark etmekte normalden düşük performans sergiliyor, çünkü kendimize objektif olarak bakabilmek gerçekten bilinç istiyor. Sizin de daha kolay fark etmeniz için temel mükemmeliyetçilik listemi yaptım.

“Ben mükemmeliyetçiyim. Tabii ki de başardığım şeyleri zorunluluk olarak görüp kendimle gurur duymayacağım.”

Ben ajanda kadınıyım.

Evet, ben bir ajanda kadınıyım. Sen seversin sevmezsin beni ilgilendirmez.

Özellike son iki yıldır aktif şekilde ajanda kullanıyorum. En sevdiğim şeylerden biri plan yapmak ve yaptığım plana uymak olduğu için ajandam benim için hayati bir eşya. Her hafta hedefler belirmek, akşam günümü aktarmak, yaptığım şeyler hakkında yorumlar yazmak ve ajandamı muazzam şekilde süslemek benim günlük rutinim. Bunu çok fazla insan yapıyor diyebilirsiniz, çünkü hayatı planlı ve düzenli yaşamayı istemek normal bir durum. Evet, dedikleriniz doğru fakat ben ajandamı kullanma amacımın planlı olmayı ve düzeni sevmek değil de plana bağımlılık olduğunun farkındayım.

Yine ajanda kullanmak istiyorum ama bunu hayatımı düzenlemek ve yaşantımı kolaylaştırmak için sağlıklı olarak yapmak istiyorum. Bu da bizi çok olağan bir sonuca götürüyor: Yaptığım planı bozan herhangi bir durumdan nefret etmek. Evime çat kapı gelen insanlar, aniden hasta olmak ve planımda yokken zırt pırt buluşmaya çağırılmak tarzında planımı bozan olaylardan nefret ediyorum.

Plan yapılacaksa bana önceden haber verin yapayım ve ona göre düzenleyeyim bir şeyleri değil mi?

Böyle birkaç saat önceden aranıp yapılan işler ciddi manada moralimi bozuyor. Eğer istediğim gibi günü geçiremiyorsam yani istediğim saatte kalkamadıysam veya istediğim işleri yapamadıysam bu sefer de günün erkenden bitmesini istiyorum. Direkt sıfırlayıp yeni bir güne başlamak daha cazip geliyor.

“Ben mükemmeliyetçiyim. Tabii ki de eğer bir işi mükemmel yapmayacaksam o işe hiç başlamam.”

İyinin tam karşısındayım.

Herhangi bir işin iyi olması benim en katlanamadığım durum. Geçen haftalarda dersteyken hocamız “İyi, mükemmeliyetin düşmanıdır.” demişti.

Kendisi diyene kadar inanın fark etmemiştim, çünkü iyi olan hiçbir şeye tahammülüm yoktu. İyi notlara, iyi çalışmalara, iyi kitaplara, iyi insanlara…

Devamına istediğiniz her şeyi koyabilirsiniz, inanın hepsi uyuyor.

“Ben mükemmeliyetçiyim. Tabii ki de insanlara ‘Ben üretmeyi seviyorum.’ diyeceğim.”

Mükemmel bir imaj çizerim.

Etrafımda olan insanlar genelde bana özenir. Gün içerisinde pek çok kez şöyle cümleler duyarım:

-Tüm bu işleri nasıl yetiştiyorsun?!

-Çok sağlıklısın.

-Her şeyi aynı anda yapabiliyorsun.

-Nasıl bu kadar üretken oluyorsun?

-Keşke senin gibi olabilsem!

-Senin yerine ben yoruluyorum.

-Sen yaparsın.

-Bu iş senin için çocuk oyuncağı tabii.

Tüm bu cümleler her işi yapmaya çalıştığım için söyleniyor. Akademik kariyer, sağlıklı yaşam, spor, hobiler, uyku düzeni, gönüllü stajlar, sosyal hayat…

Özellikle İstanbul gibi bir şehirde tüm bunların bir arada ve devamlı olarak yapılması çok zor. Tüm vaktimiz yolda giderken kalabalık ve kaos içinde kayboluyoruz. Çevremdeki insanlar bu nedenle nasıl tüm bu saydıklarımı yetiştirdiğimi soruyor. Aslında yetiştiremiyorum. Tüm saydıklarımı yapmaya çalışırken fark ediyorum ki asla boş zamanım olmuyor. Sürekli bir şey yapmam lazım, bir şey yapıyorum veya bir şey yapacağım. Hiçbir zaman “İyi ya ben de oturuyorum öyle.” cümlesini kuran biri olmadım. Dışarıdan harikulade gözükse de “atom karınca” imajı versem de işin aslı öyle değil.

Her zaman yataktan kendimi kazıyarak çıkarıyorum. Yorgunluktan her yerde uyuya kalıyorum. Masa başından kalkamadığım için sırt ve bel ağrılarım var. Uzun süre stresten kaynaklı mide ağrıları çektim ve bazı zamanlar öyle boyutlara ulaştı ki midemin delinme riskim ortaya çıktı. Kalbim stres yaptığım zamanlarda yoğun olarak sıkışmalar yaşıyor, vücuduma olur olmadık saatlerde kramplar giriyor.

Tabii ki bunlar sadece fiziksek boyutu. Mental olarak da çok yoruluyorum, çünkü düşünmeden geçirdiğim tek saniye dahi yok.

“Ben mükemmeliyetçiyim. Tabii ki de insanlar bana bakıp sana çok özeniyorum diyecek.”

Mükemmel olan sadece ben olmamalıyım.

İşin en garip yanlarından biri, sevdiğim herkesi kendime benzetmeye çalışıyorum. Açıkçası kimsenin benim gibi yılda yüz küsür film izlemeye veyahut yetmiş kitap okumaya ihtiyacı yok.

Kimse zorunda değil, fakat ben bunları yaptığım için sevdiğim insanları da yoğun şekilde zorluyorum. Ardadaşlarıma stajlar buluyorum, kitaplar okutuyorum, diziler izletiyorum ve sürekli ders çalışmaları için tabiri caizse zorbalıyorum.

Temelde hepsinin iyiliğini istediğim için yapıyorum ama yapmamam gerekiyor biliyorum. Herkes hayatı böyle yoğun, sürekli aktif ve delirmişçesine bir verimlilikle geçirmek zorunda değil. Ben de gerçekleri bilsem de fark etmeden yapıveriyorum. Birilerini bir yerlerden yakalıyorum.

2-Güçlü olmalıyım.

Mükemmeliyetçiliğin yanı sıra inanılmaz bir güç hevesiyle doluyum. Olası Star Wars evreninde hangi tarafta olacağım çoktan belli gibi. Her zaman “Ben hallederim, yaparım, benim için çocuk oyuncağı.” diyen insan oldum. İnsanlar öyle alıştı ki bir süre sonra başkalarının yapması gereken işleri de yaptım. Bırakın bir kişiyi çoğu zaman üç dört kişinin yapacağı işi yapıyordum. Gereğinden fazla sorumluluk almak, insanları idare etmek, sürekli yetkili veya yönetici kısımda olmak… Beraberinde yığılımlı şekilde her şey üstüme üstüme geliyor. Dediğim gibi dışarıdan harikulade bir pozisyon gibi duruyor ama sakın evde denemeyin!

3-Ortada hiçbir şey yokken bile kaygı vardır.

Hayatımda belki de en nefret ettiğim huyum gerçekten kaygım. Bazen kendimi boğmak istiyorum. Hangi insan durduk yere sınav kağıdında yirmi kez adını kontrol eder? Her gün bindiğim otobüsleri kontrol etmek, sınavda soruları tekrar tekrar okumak, yanıma aldığım eşyalara yüz kez bakmak, evden çıkarken kahve makinesinin fişini çektim mi diye asla emin olamamak…

Hepsinden tiksiniyorum. Beynim kendi kendine duruyor ve diyor ki “Hadi ortada hiçbir şey yokken panikleyelim!” Ben daha ne olduğunu anlamadan midem ağrıyor, kalbim sıkışıyor ve soğuk terler döküyorum. Durup düşünüyorum ve hiçbir şey olmadığını fark ediyorum. Beynim bana eziyet çektirmeye bayılıyor. Bazen gerçekten benden intikam aldığını düşünüyorum. Yapma dediğin şeyleri inatla yapan yaramaz bir çocuktan hiçbir farkı yok gözümde.

4-Belirsizlik varsa ben yokum.

Belirsizlik kavramı kadar sevmediğim çok az kavram vardır. Planlı ve düzenli olmamın beraberinde tabii ki belirsizliğe karşı tahammülsüzlük olacak. Etkiye karşı tepki.

Her haftam öncesinde bellidir. Ne zaman ne yapacağım, hangi dizileri filmleri izleyeceğim, hangi kitapları okuyacağım, kimlerle buluşacağım, ne çalışacağım, nereye gideceğim… Ne yapacağımı bilemediğim ilk üç saniyede sudan çıkmış balığa dönüşüyorum. “Tamam, şimdi ne yapayım? Boş muyum? Yok, boş durmayayım en iyisi gidip kitap falan okuyayım.” triplerine giriyorum.

Evet, bende inanmaz düzeyde tahammülsüzlük var. Merak etmeyin, farkındayım. Zaten anlattığım her şey zincirleme kaza gibi birbirine bağlı. Bir olay diğer olaya sebep oluyor sonra o olay gidip diğer olayı ucundan çekiyor. Anlamadığım şekilde hepsi birbirini tetikliyor.

Buraya kadar okuduysanız derin bir nefes alın ve rahatlayın, çünkü anlattığım şeylerin çoğu benim için artık sadece kötü anılardan ibaret! Kaygı bozukluğumu büyük ölçüde atlattım.

İnanın yazarken tekrardan atak geçiriyorum sandım. Şu zaman diliminde çoğunu atlatmış olsam da doğal olarak hâlâ kaygı bozukluğu yaşıyorum.

Peki, nasıl yaptım?

Öncelikle belirtmeliyim ki kolay olmadı. Kısa sürmedi. Yolum taşsız, topraksız veya düz değildi. Gerçekten çok zorlandım. Çok ağladım, sızlandım, kabullenmedim ve defalarca kez atak geçiriyorum sandım. Sanılanın aksine iyileşmek, öyle yüzünüzde güller açtıran ve güle oynaya geçirdiğiniz bir süreç değil.

Önceleri sabah saat sekizden sonra uyanırsam günümün çok verimsiz geçeceğini düşünüyordum. İlk defa saat on bir civarı uyandığımda ve bundan suçluluk duymadığımda yaşadığım sevinci size anlatamam, fakat nasıl yaptığımı ya da daha doğru tabirle nasıl yapmaya çalıştığımı anlatmaya çalışabilirim.

1-Yoga

Evet, yoga.

Ne alaka şimdi diyebilirsiniz. Yoga, temelde sadece vücut esnekliği kazanmamızı sağlayan bir meditasyon türü değildir. Yoga, kendimizi tanımamızı sağlar, kendimizle barışmamıza imkan açar ve bence en önemlisi anda kalmayı sağlar. Kaygı bozukluğu yaşayan bir bireyin en yapamadığı eylemlerden biri anda kalmak. İşte yoga tam olarak buradan bize kapısını aralıyor. Başladığınız gibi direkt fark edemeyebilirsiniz. Benim yogayı içselleştirişim dört aydan fazla zamanımı almıştı.İlk başta sadece esnemek için canımı yaktığım bir spordu. Sonraları sürelerim uzadıkça, alıştıkça ve mat üzerinde daha çok dönüp durdukça enerjimin boşaldığını, stresimin yavaş yavaş bedenimden arındığını, kendime imkan sağladıkça kendi bedenimin kıymetini anladığımı fark ettim. Olay sadece mat üzerinde sağdan sola haraket etmek değildi.

Sadece anı yaşamak, hissetmek ve aldığın bilinçli nefesin farkında olmak yeterliydi. Gerisinde yaptığım her haraket teferruattı. Önemi yoktu.

2-Yeni hobiler edinmek

Bir gün evini taşıyan komuşumuz taşımak istemediği için mum koleksiyonun bazı parçalarını bana vermişti. Hiçbir sebep yokken böylelikle mum yakmaya başladım. Sonrasında mumlar büyük olduğu için fitil bitse dahi mum parçaları kaldı. Ben de zaten her şeyi geri dönüştürerek kullanmaya çalıştığım için gidip mum fitili aldım. Böylece mum yapmaya başladım. Giderek daha da büyüdü. Yeni bir hobiye yönelmek ve hiç denemediğim şeyleri denemek bana çok iyi geldi. Bilmediğim bir alanı deneyerek öğrenmek kaygı ve stres seviyemi kontrol altına almamda yardımcı oldu. Rahatlayacağım yeni alan açıldı.

3-Sevdiğin eylemlere daha çok zaman ayırmak

Ne zaman çok kaygılı hissetsem ve işin içinden çıkamasam hep aynı şeyi yaparım. En sevdiğim kitaplardan birini alırım ve herhangi bir sayfasını açıp okumaya başlarım. Bunu fark ettiğimde nasıl daha verimli kullanırım diye düşünmeye başladım.

Böylece ne zaman sıkışmış hissetsem, işin içinden çıkamasam ve aynı yerlerde debelensem dursam hep kendime alan açmaya çalıştım. Daha uzun süre yoga yapmaya çalıştım, daha uzun süre kitap okumaya çalıştım, daha çok dizi film izlemeye çalıştım gibi. Kimi zaman paten kaydım, bazı zamanlar saatlerce aklıma ne gelirse onu yazdım. Sevdiğim eylemleri daha çok yaptıkça hayattan daha çok keyif aldım. Bir yerden sonra kaygılarımla baş etmem kolaylaştı. Ben sadece aldığım puanlardan veya yaptığım işlerlden ibaret değildim. Yani evet, bunları hepimiz biliyoruz ama kabullenmek… İşte biraz zor oldu.

4-Esnekliğe izin vermek

Kesinlikle en zorlandığım madde olabilir. Benim gibi hayatını planlar üzerine inşa eden biri için esneklik gerçekten imkansız, ama şunu da biliyordum ki eğer denemezsem asla başarılı olamam.

Başlarda her zamanki günlük planımı elime alıp yapacağım işlerden birini gözüme kestirdim ve onu yapmamaya karar verdim. Her seferinde farklı bir işi seçtim. Yapmamak için çok direndim bazen de yapmayacağımı unutarak alışkanlıkla yaptım.

Bir süre sonra artık yapmamak beni rahatsız etmedi. Tabii ki ilk başlarda aşırı derecede zorlandım. Aksine şöyle diyebilmeye başladım: Yapmam gereken beş işten dört tanesini yaptım, gayet iyi. Sonunda iyi kelimesini hayatıma dahil edebilmiştim. Kendimle gerçekten gurur duydum. Sanırım böylelikle kendimle gurur duymayı da öğrendim.

Her şey yavaş yavaş sırasıyla biraz ızdıraplı oldu. Yukarıda anlattığım her şey aslında sadece temel. Kaygı bozukluğu çok daha katmanlıdır. Kişiden kişiye etkileri değişebilir. Bana iyi gelen hiçbir şey size iyi gelmek zorunda değil.

Benim gibi bu durumdan muzdaripseniz verebileceğim en iyi tavsiye uzmanlardan yardım almanızdır.

Sağlıcakla…

Editör: Sıla Yazıcı

--

--