Uyku Perisi: Sonsuzluğun Uykusu

Beyza🌻
Yazı Rehberi
Published in
11 min readFeb 28, 2023
https://pin.it/jlhyz3T

Her gecenin en sessiz saati geldiğinde solup duran karanlık, hafif bir meltemle zihinlerin saklı köşesine hapsedilirdi. İnsanların gözlerini kapatıp ruhlarını salabilmesi için uyku perisi sabaha kadar dans ederdi.

Yavaş ve sakince.

En karanlık korkular onun dokunuşlarıyla bir kenara savrulur ve uyku perisi insanlara bütün gece dinginlik armağan ederdi. Gözlerini kapattığında görüş alanı genişler, tüm rüyaların gölgesiyle tek başına savaşırdı.

Yavaş ve sakince.

Çığlıkları o bastırır, gecenin sessizliğini o sağlardı. Rüyalara yolculuk yapan ve insanları gölgelerinden koruyan yine uyku perisiydi. Ne kendine ait düşleri vardı ne de onu çağıran sesleri.

Uyku perisi çoğu zaman uyutmaktan yorulurdu. Uyku perisi yorgunlukla savrulurdu.

Yavaş ve sakince.

Rüyaların sahipleri onlar için savaşan uyku perisini hiç görmezdi. Yine de gölgelerin insanlara dokunmasına hiç izin vermezdi. En güçlü, en karanlık, en dirençli gölgeleri bile meltemleriyle hapsederdi.

Evrende uyurken yorulan tek peri uyku perisiydi. Bazen düşlerde yapayalnız ve görünmez olmaktan nefret ederdi ve bir lanetin içine hapsolduğunu düşünürdü.

Bazen ise özel hissederdi. Yalnızdı ancak kimse onun gibi olamazdı. Kimse düşlerle dans edecek kadar yalnız kalamazdı.

Ve uyku perisi yalnızlığın lanetli sihriyle, düşlerin birinde düşlerini bulacaktı.

O gece bulunduğu rüya diğerlerinden farklı değildi. Rüya çekirdeğinin yanından ayrılmayacak, gölgeleri hapsedince bir sonraki rüyaya geçecekti. Görünürde herhangi bir gölge yoktu ama yine de tedbirli olması gerektiğini düşündü.

Sessizdi. Sessizlik pek duyduğu bir ses değildi. Genelde rüya sahibinin düş ve gerçeklik arasında gidip geldiği bu zamanda, uyku perisi dikkatle etrafı incelerdi. Ona göre düşler insanların zihinlerine açılan derin kuyulardı. Sessizlik zamanını ise bu kuyuları keşfetmek; dinlemek ve hissetmek için kullanırdı.

Uyku perisi sadece insan zihninde var olduğu için kendine ait hiç anısı yoktu. Geçmişini hatırlamıyordu, kendine dair tek sahip olduğu ismiydi.

Gözlerini ilk açtığı anı hatırlıyordu. Cılız bir fısıltı duymuştu.

“Yuna…”

Fısıltı zihninin içinde olamayacak kadar yakın ve kulağına fısıldanamayacak kadar uzaktı. Çok geçmeden insanların yavaş hareketlerini ve soluk renklerini fark etmişti. Tüm bu insanların hareketleri ruhu olmayan bedenler gibi gelmişti ona.

Bir süre sonra bir kahkaha duymuştu. Kızıl saçlı, gözlerinden neşe saçan küçük kızın diğerlerinin aksine yerinde oturmaması ve oradan oraya zıplaması uyku perisini gülümsetmişti. Ne neden burada olduğunu, ne de bu kızın kim olduğunu sorgulamıştı. Kızıl saçlı küçük kız dışında diğer herkesin yüzü silik gibiydi. Ne kadar dikkatli bakarsa baksın kimsenin yüzünü tanımlayamıyordu.

“Koru onu.” demişti tuhaf fısıltı.

Yuna fısıltının kaynağını bulmak için tekrar arkasını dönmeye yeltendiğinde yüksek bir ses duymuştu. Bir siren sesini andıran bu ses Yuna’nın kulaklarını panikle kapatmasına sebep olmuştu.

Ardından soluk renkler yerini karanlığa bırakmıştı.

Yorulduğunu hatırlıyordu, bacaklarının tıpkı göz kapakları gibi ağırlaştığını hatırlıyordu.

Sonra tekrar o sesi duymuştu, zihnine fısıldayan o sesi.

“Uyan, Yuna.”

Gözlerini açık tuttuğuna emindi.

“Karanlığın bir parçası değilsin. Uyan, Yuna.”

Öyleyse direnmemeliydi. Belki de öfke ve korkunun ağırlığından kaçmak yerine teslim olmalıydı. Görmek için gözlerini kapatmalıydı. Uyanmak için önce uyumalıydı. Karanlıkla ne savaşmalı ne de ondan kaçmalıydı.

Ve gözlerini kapadı.

Yuna, gölgelerle nasıl savaşacağını böyle öğrenmişti. Rüya çekirdeği, insanların bedenlerine altın rengi bir iple bağlıydı ve Yuna gözlerini kapattığında bu ipi görebilir, onu takip edip rüya çekirdeğini bulabilirdi.

Rüya çekirdeğine saldıran gölgelerle savaşmazdı. Savaşırsa onlardan biri olur ve o zaman kaybederdi. Bu yüzden rüzgarı onları hapsetmek için kullanırdı, yavaş ve sakince.

Yuna, sessizlik esnasında geçmişinde kaybolduğu için kendine kızdı. Bu vakti anılarda gezmek için kullanabilecekken kendisiyle boşa harcamıştı.

“Belki de hala biraz zamanım vardır.” dedi kendi kendine.

Sessizlik devam ediyordu. Bu kadar uzun sürmesinin normal olup olmadığını düşünmeden edemedi. Bir şeyler yanlışsa sorunun kaynağını bulmalıydı ancak gözlerinin kapalı olmasına rağmen kimseyi göremiyordu. Hiç ses yoktu.

Sadece göremediği için yanıldığını kolunu sıyıran bir acıyla anladı. Bir gölge ona dokunmuştu. Hala gölgeleri göremiyordu ve daha önce hiç dokunmadığı için nasıl bir his olduğunu da bilmiyordu. Gölge olduğunu yalnızca tahmin etmişti, etraf karanlıktan ibaret olsa da ilk defa karanlıkta boğulduğunu hissetmişti.

Bir gölge ona dokunmuştu, kesinlikle bir gölge ona dokunmuştu.

Elleriyle tekrar kulaklarını kapadı. Bu seferki siren sesi, diğer tüm kabuslardan farklıydı. Sadece dışarıyı değil, zihninin içini bile duyamıyordu. Çok gürültülüydü, öyle gürültülüydü ki tüm bu ses bilincine çığlık atıyor gibi hissettiriyordu.

Yere çöktü, sadece titriyor ve kulaklarını kapatıyordu. Elleri ve vücudu bir kenara, kanatlarını bile oynatamıyordu. Savaşamıyordu. Gölgeler bu kadar güçlü müydü? Hayır, belki de o fazla zayıftı. Ayağa kalkmalıydı, gölgeler buradaysa rüya sahibini korumalıydı. Korumalıydı, kalkmalıydı, hareket etmeliydi.

Ses giderek artıyordu. Asırlardır yalnız olan uyku perisi, buradan tek kurtuluşunun yine kendisi olduğunun farkındaydı. Uyan, diye fısıldamaya çalıştı kendi kendine. Tıpkı ilk duyduğu fısıltı gibi.

Bu sefer duyamıyordu; bu sefer siren dışarıda değil, içerideydi.

“Merhaba? Beni duyabiliyor musun?”

Ses durmuştu. Belki de…uyanmıştı?

Gözlerini aniden açtı. Pozisyonu değişmişti, oysa sesi durdurmak için yere çöktüğüne emindi. Bir şey yüzünden…neydi o şey? Her ne ise bunun bir önemi yoktu. Rüya sahibini korumalıydı, geç kalmıştı. Neredeydi? Rüya çekirdeği neredeydi?

Nefesinin kesildiğini hissetti. Hatırlamıştı, bir gölge ona dokunmuştu.

“Hey, sakin ol tamam mı? Nefes al, güvendesin.”

Bütün bedeninin karıncalandığını hissetti, bocalamıştı.

“İyi misin? Bak, bana odaklan! Bir şey olmadı, nefes al- tamam bunu yapmak gerçekten çok zor. Sana söylüyorum, iyisin!”

Boğuk bir ses duyuyordu. Bu rüya sahibi miydi? Belki de hala bir şeyleri kurtarabilirdi. Bir şeyler yap Yuna, hareket et, diyordu kendi kendine. Düşüncelerini durduramıyordu ve düşünceleri eylemlerini engelliyordu, kalp atışlarını hızlandırıyordu. Oradaydı, orada duruyordu ama sanki başka bir andaydı. Hala nefes alamıyordu, sonunun geldiğini ve yok olmanın böyle bir his olduğunu düşündü.

“Peki, bunu yaptığıma inanamıyorum ama başka çare yok gibi duruyor. Hmm…bir bakalım, sanırım şöyle yapılıyor.” dedi boğuk ses.

Durdu.

Bir anda tüm düşünceleri durdu.

Sıcaklık hissediyordu ancak ne boğucu ne de terleten türden bir sıcaklıktı bu. Tuhaftı ancak içini ısıtan, düşüncelerini durduran bir sıcaklık bedenini sarmıştı. Tıpkı meltemlerinin gölgelerini sarması gibiydi bu, onun karanlığı başka bir beden tarafından sakinleştirilmişti. Yuna, bu sefer nefes alabiliyordu. Tüm düşünceleri, sıcaklığın sürdüğü on saniye boyunca durduğu için zamanın da durduğu hissine kapıldı.

Ve onu saran beden, geri çekildi.

https://pin.it/1FxgiBy

“Güzel, artık düzgün bir tanışma yapabileceğimizi umuyorum.”

Karşısında siyah giyimli, yorgun gözüken bir adam duruyordu. Bu adam ona bakıyor, onunla konuşuyordu. Daha önce birinin bakışlarının hedefi olmamıştı, bu çok tuhaftı. Onunla konuşmak bir kenara, az önce bedeni onun tarafından sarılmıştı. Kimdi bu adam? Bir düşman? İnsan kılığında gelen bir gölge?

“Ben sonsuzluğun ruhu, Heron. İnsanların anılarından sorumluyum, hafızaları tamamen benim kontrolüm altındadır! Seni daha önce burada gördüğümü hatırlamıyorum, aslında bakarsan uzun süredir kimseyi görmedim. Cidden, hepiniz neredeydiniz?”

Onunla mı konuşuyordu? Daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamıştı ancak bu bir illüzyonsa dikkatli olmalıydı. Eğer dikkatli bakarsa illüzyonu aşabilirdi bu yüzden gözlerini kıstı.

“Şey…dilimizi konuşamıyor musun acaba? Ancak bu imkansız, uyanmak ile alakalı bir şeyler fısıldadığına yemin edebilirim. Gerçekten anlamak çok zor ve neden öyle bakıyorsun? Az önce sana insanların sarılmak dediği şu şeyi yapmasaydım yorgunluğun bana oyunlar oynadığını düşünecektim.”

Gerçekten de onunla konuşuyor olabilir miydi?

“Sana zarar vermek gibi bir niyetim yok, kendimi açıkça tanıttım. Heron? Sonsuzluğun ruhu? Neden öyle bakıyorsun ki?”

Onunla konuşmalı mıydı? Eğer bu bir illüzyonsa tuzağa düşmüş olacaktı, bu riski almalı mıydı? O hissi tekrar düşündü. O sıcak his…bir illüzyon olabilir miydi?

“Bak, emin ol seninle uğraşmakla zaman kaybetmezdim ama burada tek başıma durmaktan çok sıkıldım!”

Ben-” diyebildi sadece Yuna. Hala fısıldadığını Heron’un tuhaf bakışlarıyla fark etti.

Gerçekten de ona tepki vermişti. Bu ilk oluyordu, genelde hep fısıldasa da rüyadaki insanlar ona tepki vermezdi. Bazen duyacaklarını umarak rüya sahiplerinin kulaklarına bir şeyler fısıldardı, belki uyandıklarında “Çok tuhaf bir rüya gördüm, sanki bir peri benimle konuştu!” diyebilirlerdi. Belki birileri uyku perisinin varlığına inanabilirdi. Belki o zaman, o kadar da yalnız hissetmezdi.

Bazen ise bunu isteyip istemediğini bile bilmiyordu, tıpkı şu anda olduğu gibi. Karşısında biri vardı bu yüzden ne tepki vereceğini bilemiyordu. Uzun süreli yalnızlıktan ve gölgeden kurtulmak için zihni böyle bir savunma mekanizması yaratmış olabilirdi. Karşısındaki gerçek olmayabilirdi.

Ancak o his… onu gerçekten açıklayamıyordu.

“Of, tam bir aptalım. Sesin seni rahatsız edeceğini düşünmemiştim, ondan mı konuşmuyordun?” dedi Heron fısıldayarak.

Ah, Yuna tamamen konuşmayı unutmuştu!

Hayır, ses beni rahatsız etmiyor. Fısıldamak zorunda değilsin, üzgünüm. Sadece…biraz şaşkınım.

“Güzel, bunu duymak beni rahatlattı. Seni korkutup kaçırmama az kaldığını düşünmeye başlamıştım.”

Hayır! Yani üzgünüm, böyle düşündürdüğüm için. Ben…uzun bir süredir kimseyle konuşmadım sanırım. Yani, konuştum ama öyle değil. Demek istediğim insanlar-

“Seni duyamaz, evet biliyorum. Bunu da konuşabiliriz tabii ama bana hala ismini söylemedin.”

Şey üzgünüm! Ben…bekle biraz neredeyim ben? Geç kaldım, rüya çekirdeğini bulmam gerek!

“Rüya mı?” dedi Heron. Hatırlamaya çalıştı, bununla ilgili bir şeyler bildiğine emindi. “Uyku perisi!” diye zihnine düşen ilk kelimeleri bağırınca Yuna endişeyle geri çekildi. “Ah affedersin, sanırım hatırlayınca kendimi tutamadım. Bu kadar çok anının içinde bazen hatırlamak oldukça zor ancak sana birden fazla anıda rastladım. Bazı çocuklar ebeveynlerine senden bahseder!”

Benden mi?” dedi Yuna.

“Evet! Seninle bilinç düzeyinde karşılaştık ve beni görebildiğine göre ne bir anısın ne de anı sahibi. Burada ne gibi bir işin olabilir ki, elbette rüyalar! Peri konusuna gelirsek aslında sadece çizgi filmlerde ve çocukların hikayelerinde var oluyorsunuz, açıkçası bu yüzden varlığınıza pek de inanmıyordum ama karşımda kanatları olan ve tıpkı-” dedi ve Yuna’nın endişeli bakışlarını fark ettiğinde durdu. “Bir sorun mu var? Neden öyle bakıyorsun?” dedi.

Şey…sen çok hızlısın ve yakalamak biraz zor sanırım, üzgünüm. Çocuklar mı demiştin?

“Evet, çocuklar sana bayılır!”

Yuna’nın varlığından haberdar olabilirler miydi? Fısıltıları işe yaramış mıydı? Yuna, sakin rüyaları izlerken takındığı gülümsemelerden birini takındı. Derin bir nefes aldı, onu duymuşlardı. Yalnız değildi, belki de uzun süredir çocuklar onu konuşuyordu. Yine de düşüncelerde kaybolacak zaman olmadığı aklına gelip kendini konuşmaya zorladı. “Ben…bunu duyduğuma sevindim ancak şimdi gerçekten rüya çekirdeğini bulmam gerek. Neredeyiz biz? Ayrıca sen buraya nasıl geldin? Burada asırlardır sadece ben varım.

“Hmm…asırlardır mı?” dedi Heron. “Tuhaf çünkü aynısını ben söyleyecektim. Burada var olduğunu bile bilmiyordum, aynı şekilde nerede olduğumuzu da bilmiyorum. Bilmemek dengemi alt üst ediyor, ben sonsuzluğun ruhuyum! Herkesi ve her şeyi bilirim, inan bana o kadar çok anı gördüm ki insanlar hakkında bilmediğim bir şey kalmamış bile olabilir ama nerede olduğumuzu bilmiyorum ve bu benim sinirlerimi bozuyor!”

Bekle, lütfen yavaşla. Ah, sanırım bir fikrim var.” dedi Yuna ve elini onun olduğu tarafa salladı. “İşte, bu yardım edecektir. Yani, sanırım.

Sıcak meltem hafifçe Heron’un yüzüne dokunup geçerken Heron gözlerini kapattı. Uzun süredir koşuyormuş ve dinlenecek hiç zamanı kalmamış gibi hissederken, meltem tüm o hisleri ondan söküp almıştı. Sanki bir süredir nefes almayı unutmuştu, bir süredir diğer anları yakalamaya çalışırken kendi anlarını kaçırmıştı.

Heron derin bir nefes aldı. “Az önce ışıldayan peri tozlarından mı üfledin, ondan mı böyle hissediyorum?” dedi.

Peri tozu mu? Ah, hayır. Benim sihir yapmak için peri tozuna ihtiyacım yok. Gerçeklikten uzak her şeyde bir tutam peri tozu vardır.

“Buna katıldığımı söyleyemem. Bazen insanlar gerçeklikte de peri tozlarının varlığını hisseder. Örneğin sevdiklerinde, dans ettiklerinde, bazen tutkulu bir konuşma yaptıklarında ve sarıldıklarında gözleri parlar.” dedi ve güldü. “Az önce seninkiler de parladı.”

Evet, şey…her ne yaptıysan teşekkür ederim. Benim gerçekten gitmem gerek ancak belki sen de benimle gelebilirsin.” dedi Yuna ve telaşla etrafına bakındı. “Yani, gelir misin?

“Nerede olduğumuzu bilsem inanın bunu çok isterdim bayan uyku perisi. Sanki…boşluktayız. Hiç enerji hissetmiyorum, bu zihinde hiç anı yok gibi ancak bu imkansız. Bir yerlerde bir anı yakaladığıma emindim ve sanırım o da seninkiydi.”

Ah, yani sessizlik sırasında geçmişe dalıp gittiğimde benim anım seni çekti ve sanırım gördüğüm gölge de seninkiydi.

“Ne? Bu çok saçma, ruhların gölgesi olmaz.”

Bu o tarz bir gölge değil. Gölgeler, korkular sayesinde var olurlar. Sen de korkuyordun.

“Ben hiçbir şeyden korkmam.”

Bilmemekten, şey bundan korkuyorsun sanırım. Hiç anı bulamayınca paniğe kapıldın çünkü bildiğin her şeyden çok uzaktın.

Heron kafasını çevirip bir süre cevap vermedi. Yuna haklıydı, tüm varlığını bilmeye harcamıştı ve neredeyse her şeyi ezberlediğine emindi. Anıları bulamamak kendini sorgulamasına sebep olmuştu, nasıl olur da bir şeyleri kaçırabilirdi?

Yuna.”

“Ne dedin?”

Şey…adım bu. Eğer uzun süre burada kalacaksak en azından adımı bilmelisin sanırım.”

Uyku perisi ve sonsuzluğun ruhu, birlikte uzun süre yürüdüler ve nerede olduklarına dair ipucu bulmaya çalıştılar. Boşlukta daireler atıyormuş hissine kapılsalar da ikisi de geçen saatlerin ardından endişelerini bir kenara kaldırdılar.

Yuna ona rüyalardan bahsetti. İnsanların en büyük korkularının yine kendilerine çıktığını ve çoğu zaman bunu tuhaf bulduğunu söyledi. Ardından rüya çekirdeğini ve nasıl bir anda uykuya dalarak gölgeleri görebildiğini, onları nasıl hapsettiğini anlattı.

“Yani bir nevi onları kendilerine karşı koruyorsun. Yine de gölgeleri yok etmiyorsun, korkular orada bir yerlerde ancak sen onları hapsediyorsun. ” demişti Heron. Bu yöntem ona yanlış gelmişti. Heron asırlardır insanların anılarını kontrol eder ve korkutucu anıları, travmaları, kısacası insanlara öğrenmekten çok zarar verecek her anıyı sonsuzluk olarak adlandırdığı bir yere gönderirdi.

Sonsuzluk ise Heron dışında kimsenin ulaşamayacağı bir yerdi. Bu yüzden tüm o anıları insanlardan alıp oraya saklardı.

Ancak bu da hapsetmek değil mi? Sadece…onlardan çok kendine hapsediyorsun sanırım.

Yuna, anlattıkları karşısında böyle söylemişti. Haklı olabilirdi, yine de doğru olduğuna inandığı şey onları yok ettiğiydi. Bu yüzden başka şeylerden bahsetmeye karar verdi.

Ona bildiklerini anlattı. İnsanları, insanların özel anılarını, insanların güzel anılarını. Neye güldüklerinden, neye ağladıklarından, bazen herkesin anılarına bakmaya gerek olmadığından çünkü çoğunun tahmin edilebilir olduğundan bahsetti. Onların inançlarını, tutkularını, korkularını anlattı.

Dünyadaki sihri anlattı. Ona aşktan bahsetti.

Aşk.” demişti Yuna, melteminin Heron’un kalbine dokunmasına izin verdiğinde. “Belki de dünyanın peri tozu aşktır.

Yuna, saatler süren sohbetin ardından neler olduğunu ve nerede olduklarını anlamıştı. Aslında bunu bir süredir biliyordu ancak bu adamın varlığını, onu görmesini ve onunla konuşmasını; kelimelerini, düşüncelerini öylesine sevmişti ki saatler sonsuz olsun ve hiç diğer rüyaya geçmesin istemişti.

Bu bencilceydi, yine de varlığını insanlara adayan uyku perisinin tek bencilliğiydi.

Uyuyorsun.” dedi uyku perisi sonunda.

“Ne?”

Uyuyorsun Heron, biz senin rüyandayız.

“Bekle, bu birçok açıdan çok saçma! Öncelikle, ruhlar uyumaz.”

Uyumak fiziksel olduğu kadar ruhsaldır. İnsanlar uyuduklarında sadece bedenlerini değil ruhlarını da dinlendirirler. Asırlardır uyumadığını ve yorgun olduğunu biliyorsun, bunu bildiğin için uykunda bile yorgun gözüküyorsun. Sen konuştukça, gözlerinin kızarıklığı geçti ve göz altı torbaların yok oldu çünkü dinleniyorsun. Aslında rüyalarda zaman kavramı farklı çalışır. Yani burada geçirdiğimiz saatler dünyada birkaç ay oluyor sanırım ve sen uyuyorsun, aylardır…

“Hayır hayır, uyumuyorum! Ruhlar uyuyabilse bile bana rüya çekirdeği dediğin zımbırtıdan ve gölgelerden bahsettin. Burada ikisi de yok, sadece boşluk.”

Aslında var, sadece sen göremiyorsun. Rüya çekirdeği…” dedi ve Heron’un göğsüne dokundu. “…burada.” Yuna’nın kalbi bunu yapınca hızlı hızlı attığından elini telaşla geri çekti.

Büyük ihtimalle şu sonsuzluk dediğin yerdeki kötü anılar arasında uyuyakaldın ve onları hapsettiğin gibi rüya çekirdeğini de kendine hapsettin. Gölgelere gelirsek onları sadece ben görebilirim ve sen benim onlarla savaştığımı fark etmedin çünkü şey…bunu yaparken gerçekten sessizimdir.”

“Tüm bunlar gerçekten çok anlamsız!” dedi Heron öfkeyle. “Aylardan bahsediyorsun. Aylardır insanları yalnız bıraktık, onları ne anılardan ne de kabuslardan koruyabildik! Bunu neden daha önce söylemedin?”

Çünkü…ben daha önce kimseyle konuşmamıştım ve sandım ki-

“Bak Yuna, acilen uyanmalıyım ve sen de rüyalara geri dönmelisin. Lütfen, beni uyandırman gerek.”

Haklıydı. Yuna onunla vedalaşmak değil, sonsuzda onunla birlikte sonsuz olmak istiyordu. Sonsuza kadar burada kalsın istiyordu. Neden onu bırakmak bu kadar zordu? Neden ilk fark ettiğinde bırakamamıştı?

Çünkü korkmuştu. Tekrar yalnız kalmaktan, kendiyle baş başa kalmaktan korkmuştu. Duyduğu tek sesin gerçek olmayan illüzyonlar ve kendi fısıltıları olmasından yorulmuştu. Gitsin istemiyordu, rüyaların arasındaki tek gerçeklik oydu.

Ona doğru birkaç adım attı.

Gerçek hayatta geçen birkaç ay, rüyada birkaç saatti ve Yuna’ya ise birkaç saniye gibi gelmişti. Onu durdursun istiyordu, kalmak istediğini söylesin ve elinden tutsun istiyordu. “Yorulduğunu biliyorum,” demeliydi. “Yoruldun ancak artık dinlenebilirsin. Bak, ben artık buradayım.”

Elini çekirdeğin olduğu yere, Heron’un kalbine koydu. Başını ise elinin üzerine yasladı, o gitmeden son bir kez onu hissetmek istiyordu.

Öfkelenmişti. Asırlardır kimseyle konuşmayan bir kendisi değildi ki, o neden aynısını hissetmemişti? O neden gitmek istemişti? Hem, madem gidecekti neden diğerlerinden farklıymış gibi davranmıştı ki? O neden görebilmişti Yuna’yı? Bu adil değildi, neden ona gözlerini kapatmıştı?

Kafasını yasladığı birkaç saniyenin ardından Yuna ona öfkelenmediğini anladı. Kendine öfkelenmişti, “Ben nasıl bunu yaparım?” demişti kendi kendine. “Nasıl her şeyi mahvederim?

Korkuyordu, tekrar bu kalp atışlarını hissedemeyecekti. Bir daha kimse onun ismini söylemeyecekti. Bir daha asla gözleri parlamayacaktı.

Heron’un ellerini başının üzerinde hissettiğinde onun ne yapacağını anlamıştı. “Hayır,” dedi gözyaşlarının arasından. “Unutmak istemiyorum.”

“Yapma Yuna, sadece acı çekecesin. Bırak da onları senden alayım.”

Unutmak istemiyorum! Ne çocukları, ne de dünyadaki peri tozlarını. İnsanları unutmak istemiyorum, tüm o anlattığın şeyleri unutmak istemiyorum! Ben…nasıl sarılınır unutmak istemiyorum.

“Peki.” dedi Heron yavaşça yok olurken “Ben de sizi unutmayacağım, bayan uyku perisi.”

Gitmişti. “Hoşçakal.” diye fısıldadı Yuna rüzgara, bu sefer rüzgarın onun kalbine dokunamayacağını bilerek.

Çevresi yavaşça değişirken Yuna gözyaşlarını sildi. Bir sonraki rüyaya hazırlıklı olmalıydı, gözlerini kapadı. Her an diğer rüyaya varabilir ve bir gölge ona saldırabilirdi. Bunun tekrar olmasına izin veremezdi.

Beklediği gibi olmuştu, gölgeler rüya çekirdeğine çok yaklaşmadan onları yakalayabildiğine sevindi.

Uyku perisi, gölgeleri yok edecekti.

Hızla ve hiddetle.

https://pin.it/2STHIpJ

Editör: Pozan

--

--

Beyza🌻
Yazı Rehberi

Kafamdaki perileri kanatlarından tutup kavanozlarıma koyabilirsem, yazmış olacağım.