Bir küçük gezi meselesi…

Venedik Gezi Rehberi

Dolu dolu olmasa da küçük bir Venedik havası nasıl alınır?

irem eraktas
Yazı Rehberi

--

Venedik’i layıkıyla gezemesem de böyle kocaman bir başlık atmak hakkım diye düşünüyorum. Sonuçta Marco Polo hava alanına iniş yapıp şehirde kalma vergisi ödedim. Buradan bakınca bunlar ne kadar ilginç mevzular öyle değil mi? Şehirde kalma vergisi, şehri günü birlik gezme parası. Bizde bir yere gidersin kalırsın, hepsi bu. Aman kimseler bu ek vergileri duymasın. Türkiye’de turist olmak yeterince yüksek maliyetli bir şey zaten. Bir de bu başımıza çıkmasın. Bir gezme keyfimiz var o da elimizden gitmesin.

Yağmurlu bir Venedik gününe “Merhaba”.

Bir cumartesi günü Venedik Marco Polo hava alanına sorunsuzca indikten sonra yağmurlu bir Venedik öğlenine “Merhaba!” dedik. Kalabalık ve yaş ortalaması yüksek bir grup olduğumuzdan bu gezimizde kendimize bir araç kiraladık. Ancak kiraladığımız firmanın hava alanının en ücra köşesinde olduğunu fark ettiğimizde araç kiralama kararımızı uzun uzun sorguladık. Neyse ki iner inmez tabana kuvvet diyecek kadar enerji hepimizde mevcuttu.

Güzel ve yeni arabamıza kurulduktan sonra (araba yeni kokuyordu, muhtemelen ikinci veya üçüncü kullanan bizdik) hemen kalacağımız Mestre’ye doğru yola çıktık.

Kanalların olduğu ve aracın girmediği Venedik merkezde kalmayı hem kokudan çekindiğimizden hem de araç giremediği için tercih etmedik. Kaldığımız otel ise konumu itibari ile bizi oldukça tatmin etti.

İnternete baktığımda özellikle ekşi sözlük hiçbir şeyi beğenmeme timi tarafından hunharca katledilmiş bir yerleşim yeri olduğunu görüyorum. Neler demişler neler. Gitmeden okusaydım çok üzülürdüm. Ancak gördüğüm kadarıyla 2024 yılında yazılanların birçoğu gerçek değil. Venedik’in romantizmi yok diye bir dünya laf etmişler ama bence Venedik de o kadar kalabalık ki romantizmin r’sini aramak bile nafile. O kalabalığın içine girince gerçekten de 5 euro ayak bastı parası alınması mantıklı geliyor. Bu insan seli bizim hızlı hareket edemeyen kalabalık kafilemizi çok yordu.

İlk gün otelimize yerleştikten sonra yakınlarda bulunan bir alışveriş merkezine gittik. Bu benim için oldukça önemliydi. En sevdiğim İtalyan makyaj markasını yerinde kurcalamak çok hoşuma gidiyor. Geçen sene Milano’da da aynısını yapmıştım. Oldukça keyif verici bir şey. Ucuz olduğunu kesinlikle iddia edemem ama Türkiye’ye henüz gelmemiş bazı ürünlerin olması ve bunların hemen radarıma takılması çok güzel.

İtalya’da güzel mekanlar rezervasyonsuz misafir kabul etmezler.

Alışveriş merkezinde biraz takılıp alışveriş yaptıktan sonra yemek için güzel bir mekân bulduk. İtalya’da güzel mekanlar genelde rezervasyonsuz misafir kabul etmezler ancak şansımıza saat 8’e kadar boş bir masa bulduk ve hemen yerleştik.

İlk izlenimimiz Milano’da yediğimiz kadar lezzetli bir pizza yemediğimiz yönünde ancak garsonların çoğunun İngilizce bilmesi, kibar ve güler yüzlü olması bizi Venedik’te fazladan mutlu eden konuların başında geliyor.

Pizzalarımızı bünyeye zerk ettikten sonra dinlenmek üzere otelimize döndük. Otelimiz Mestre’de yol kenarında bir motel idi. Kendi içerisinde temiz ancak eskiliğini bir türlü kamufle edemeyen bir yapısı vardı.

Bu ikinci İtalya gezim ve İtalyan otelleri hakkında kabaca vasatın biraz üstündeler diyebilirim. Tamam biz de lüks yerlere gitmiyoruz ama yine de Türkiye’de aynı ayardaki otellerde bile daha fazla imkân olduğunu iddia edebilirim. İtalya’nın nasıl olsa turist her türlü geliyor şımarıklığı ile bu konuda daha rahat davrandığını düşünüyorum.

Ertesi gün otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra aracımızla inebileceğimiz en merkezi yere kadar inip sonrasında yola yürüyerek devam ettik. Dediğim gibi kafilemizin yaş ortalaması yüksek olduğundan bulduğumuz her noktada oturmalı ve dinlenmeli bir yürüyüş rotası oldu bizim için. Biraz parklarda, biraz kanal boyunda oturarak ilerledik. Mümkün olduğunca turistik yerlerden kaçınmaya çalışsak da bu pek mümkün olmadı çünkü şehrin her yeri turistik.

Biraz dolaştıktan sonra vaporettaya binerek Murano adasına gittik. Vaporettalar kanallarda sizi bir yerden bir başka yere taşıyan özel halk otobüsleri diyebiliriz. Bu ada cam sanatları ile ünlü bir merkez. Zaten vaporettadan iner inmez sizi cam fabrikasına davet eden insanlar var. Tabii sonradan öğreniyoruz ki cam fabrikasında cam yapımını izlemek 5 euro. Boşuna iskeleye adam dikmiyorlar yani.

Kıyı şeridi boyunca cam eşyalar satan dükkanlarla dolu olan adanın yalnızca bir caddesini gezebildik. Ardından hemen kendimize turistik bir yer bulup oturduk. Turistik olduğu için yemekler pek lezzetli değildi, servis de neredeyse vasatın altındaydı. Ama bu keyfimizi kaçırmadı. Yazın ilk sıcak günlerinin kemiklerimizi ısıtmasına müsaade ettik.

Karnımızı doyurduktan sonra alışverişe başlayabilirdik. Kendimize camdan üretilmiş takılar, sevdiklerimize süsler aldık. Her zaman olduğu gibi evimiz için de gittiğimiz yerlerden hatıra mahiyetinde cam bir süs aldık. Şimdiden masamızın üstü doldu, daha fazla nereye koyabiliriz onu düşünüyoruz. Bir gün Aylin’in deyimiyle tekli bir evimiz olduğunda bunun için bir vitrin yaptırırız artık ne yapalım.

Murano adasının alışveriş kısmını fethettikten sonra önce vaporetta ile merkeze döndük sonra da otobüse binip aracımızın olduğu yere gittik.

Belirli bir yere gitmemiş olsak da bu ilk gün Venedik’in genel havasını almak, sokaklarında gezmek bize iyi geldi. Venedik’in kafasını almamıza yardımcı oldu.

Bu yazımı burada nihayete erdiriyorum. Bir sonraki yazımda Venedik gezimizin ikinci gününü anlatmaya devam edeceğim.

Editör: Berfin Yeşilyurt

--

--

irem eraktas
Yazı Rehberi

Yazı yazmayı öğrenme aşamasında bir münzevi…