Yazarlara Tavsiyeler: Edebiyat Mesaj Verir

Harflere iyi bakmalısın; acının a’sına, zihnin z’sine ve edebiyatın e’sine…

Nimet
Yazı Rehberi
4 min readSep 22, 2023

--

Dünya, yıllar boyu savaşların olduğu ve zaferlerin ölümle yıkandığı gezegen… Dünya, iyilerin kazandığı cennet(!), dünyayı bize anlatabilecek çok şey var ama akılda kalıcı tarafları hep kalemlere işlenmiş değerleri. Akılda kalıcı olmak her kelimenin, cümlenin ve yazının marifeti olamayacağı gibi eser olmak da çok az şeyin marifeti.

Dünya insanoğlunun eseri. Şimdi bu dünyayı yarattığımız anlamına gelmiyor. Çünkü eser aslında yoktan var etme değil vardan yok etmedir. Maddi varlıktan öteye taşıma. Biz anlamları var etmek için un ufak ettiğimiz kurşunla yazar oluyoruz ve bu bizim savaşımız. Bu savaşın nihai kalesi edebiyat. Peki edebiyat.. hmm sahi edebiyat? Edebiyat neydi?

Google’ı açar yazarsanız kelime anlamı açısından yazın veya süslü boş söz, anlam açısından da literatür, estetik bir şekilde anlatma sanatı gibi tanımlarla karşılaşabilirsiniz. Peki sizce edebiyat nedir? Ya da bence edebiyat nedir? Şimdi Nazım Hikmet için edebiyat dermişçesine değil de sizden biriymişçesine bu soruyu yanıtlıyorum yüksek müsaadenizle.

Edebiyat imgesel bir iletişim aracıdır. Şimdi imgesel anlatımın bir tür olduğundan bahsedebiliriz ama anlatmak istediğim şey bu değil. Aslında edebiyat mesajımız ne olursa olsun zihinde kurulanı aktarma sanatı. Pek tabii bunu yaparken estetikten güç aldığını inkâr edemeyiz. Bu da edebiyatı albenili kılan yanlarından biri.

Evet edebiyatın felsefik ve ideolojik olarak bu kısma daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Peki basitleştirirsek aslında edebiyat bir güvercin değil midir?

Yani nasıl mı? Canlı; edebiyat insanla beraber büyümeye, gelişmeye ve değişmeye oldukça yatkın. Kanatları var, edebiyat yeryüzüne sığmayan sözlerin sanatı değil mi? Peki peki… edebiyat yapmıyorum(!). Kesinlikle mesaj vermek. Edebiyat bize toplum hakkında, olaylar hakkında, dünya hakkında, hatta bir park hakkında bile oldukça fazla bilgi vermiyor mu? Buraya bir parantez açmak istiyorum. Suç ve Ceza kitabını hepiniz duymuşsunuzdur. Evet o muhteşem eser, gerçekten okuduğumu söylediğimde insanlar ‘‘Kolay gelsin,’’ dese de sanırım ben aşığım o kitaba. Neyse konumuza gelelim. Evet Suç ve Ceza kitabında Raskolnikov, Petersburg’daki Yusupov Parkı’na yapılması gereken fıskiyelerden bahsediyor. Bunun okuyanlara verdiği mesajlardan biri de toplumun istek ve sorunlarına kadar her şeyin yazılmış olması. Tamam belki de hiç ilginizi çekmedi ama ben her kelimesine kadar ezberledim kitabı ve bu detay bence mükemmeldi. Evet tekrar konumuza gelelim. Edebiyat bize her alanda mesaj veriyor ve bize ince ince işlediği mesajlar nesilden nesile yorumlanarak aktarılıyor.

Nesilden nesile bırakmak istediğiniz sözleri veya nasihatleri bir vasiyet mektubu şeklinde yazmanız dahi edebi bir değere sahip. İşte edebiyatın bir diğer özelliğine daha eriştik ve ben bu özelliği üzerine uzunca konuşmak istiyorum.

Peki bu güçlü mesaj verici edebiyat üzerine neler yapmalı? Neler yapmamalıyız?

Manipülatif ve yönlendirici olmak edebiyat için oldukça tehlikeli değil mi sizce de? Gerçekten ne yazdığımız o kadar önemli ki! Neye edebi değer kattığımız veya hangi hikâyemizi anlattığımız.

Şimdi size bunu daha iyi anlatmak adına bir şey anlatacağım. Hatta bugün detaylıca arkadaşımdan duyduğum sonra üzerine yine detaylıca düşündüğüm bir konu. Evet, kesinlikle bu konuyu konuşmalıyız!

Schopenhauer’ ı tanıyor musunuz? Kendisi kadının eksik ve düşük bir varlık olduğunu düşünen temel filozoflardan. Peki sizce bunun nedeni ne? Evet kesinlikle bunu ele alalım. Schopenhauer aynı zamanda bir yazar ve annesi de yazar. Annesi kendi içinde “belirli” bir felseye inandığı için her nesilden bir kişinin bir meslekte yeterli doygunluğa ulaşacağına inanıyor ve kendisi gibi yazar, filozof olmak isteyen oğluna zorbalık yapıyor. Bunun üzerine çetrefilli ve travmatik sorunları olan Schopenhauer, kadın algısı olarak kötüyü ve kötülüğü var edeni görüyor. Aristotales’i de okumasıyla beslenen düşünceleri, evet burada duralım. Yaşadıkları her ne kadar etkili olsa da onu etkileyen ve yönlendiren Aristotales. Aristo aslında kadının fiziksel yetersizliğinden basitçe bahsederken düşüncesinin Schopenhauer tarafından geliştirilip uzayacağını tahmin etmiyor ki ediyorsa bu daha korkunç ve ortaya çıkan düşünce birçok kişiyi daha etkiliyor. Verilen mesaj herkesin yorumuyla ki kendi başına da tehlikeli bir mesaj, cinsiyet sınıflarına yol açıyor. Belki olan her şeyin suçlusu demek tamamen yanlış ama suçlara neden olduğu bariz. En azından Schopenhauer hayatı boyunca bununla beslenmiş ve bu oldukça üzücü, annesi de çok üzücü olsa da.

O yüzden elim bir şeyler yazarken aklım hep buralara bir şekilde kayıyor. Umarım anlatmak istediğim gibi anlaşılıyorum deyip bencillik etmek istemiyorum. Umarım beni okumak iyi geliyordur.

Ve dünyada edebiyat, felsefe, sosyoloji fikirlerin elinden tutup onları geliştirirken insanı yorabiliyor, katledebiliyor. İnsanı zihnen yaratan ve donatan şeylere dokunurken hassas olmalıyız. Kalbe dokunmak çoğu zaman mucizevi derecede iyidir ama kalbe dokunduktan sonrası çok hayati. Eğer birinin kalbine dokunuyorsanız, dokunduysanız hayat eskisi gibi olmaktan çıkar. Birinin kalbine dokunmayı göze alabiliyor musunuz? Önce elleriniz kendi kalbinize gitsin.

Edebiyata iyi bakmalısın, eserlere ve değerlere. Cümlelere iyi bakmalısın, kelimelere ve noktalara.

Harflere iyi bakmalısın; acının a’sına, zihnin z’sine ve edebiyatın e’sine…

Görmelisin. Kalbinin gittiği eli, kaleminin seni sürüklediği yeri. Çünkü asıl hikâye orada başlıyor.

Editör: Begüm Uğurlu

--

--