Yazmakta Zorlananlara Açık Mektup

Sen yazarken zorlanmıyorsun; sen, yazıyorsun.

Yazı Rehberi
Yazı Rehberi
5 min readSep 15, 2023

--

Photo by Joanna Kosinska on Unsplash

Yazar: Pozan

Sevgili Yazar kardeşlerim.

Yazmak denildiği vakit hepimizin aklında farklı sürelerde farklı imgeler canlansa da hepsinin bir ortak noktası vardır. Yazmanın, çok bireysel ve çok zihinsel bir üretim süreci olduğuna hepimiz kanaat getirebiliriz. Eğer orada burada, bir yerlerde yazdığınızı beyan ettiyseniz ve bu beyanınız sayesinde başka yazar insanlarla tanıştıysanız elbet aranızda yazmanın ne denli zor bir şey olduğunu ve şahsi kanaatinize göre bu eylemi ustalıkla yapamayıp düşe kalka yaparak tökezlediğinizi ve bunun belki de aslında size pek uygun bir şey olmadığını söylemişinizdir.

Karşınızdaki kişi de ‘olur mu öyle’ kelimelerini içeren bir karşılık verip sizi tekrardan şevklendirmeye niyetlenmiş olabilir. Kişinin beyanındaki hisler ya da tekrardan şevklendirme niyetindeki ciddiyet, diyalogta bulunan kişilere göre değişebilir fakat burada da ortak nokta olan bir durum var.

Yazan herkes, yazmakta zorlanıyor.

Bunun için yazan insanların konuşmalarına, mektuplarına ya da röportajlarına bakabilirsiniz. Yazmakta herkes zorlanır çünkü yazmak göründüğünden çok daha zor bir iştir. Bir şeyi önce kendi zihninizde inşa edip ardından onu nasıl karşınızdaki zihne geçireceğinizi öğrenip son olarak karşınızdaki zihin içinde inşa etmeye çalışıyorsunuz.

Bu açıdan yazmayı birer maket gemi yapmaya benzetebiliriz. Şu süs eşyası olan ahşap gemi maketlerini elbet biliyorsunuzdur, onlardan bazıları şişenin içinde olur. Yazmayı da şişenin içine ahşap gemi maketi inşa etmek olarak görebiliriz.

Eğer insanın zihnini bir cam şişe olarak düşünürsek siz önce ahşap gemi olacak şekilde biçimlendirip boyamayı öğrenirsiniz. (Okuma-yazma becerisi.) Ardından kendi şişenizin içine bu öğrendiğiniz yetenekler sayesinde bir gemi inşa edersiniz. (Hayal kurma-kurgulama.) Bundan sonra da aynı şeyi karşınızdaki insanın zihni için yaparsınız. (Yazmak.)

Zihnizde bir imge canlandırıyorsunuz ve karşınızdaki insanın bu imgeyi aynı şekilde düşünebilmesi için harf denen sembolleri kullanıyorsunuz. Sizi okuyacak kişinin dili nasıl algıladığı meçhul, karşınızda o an biri mevcut değil. Eğer bir şarkıcı olsaydınız konserinize gelmiş insanların yüzlerine bakarak şarkınızın anlaşılıp anlaşılmadığı hakkında bir fikir sahibi olabilirdiniz ama yazmak öyle değil.

Yazdığınız bir metni karşınızdaki kişiye kasıtlı olarak okutup onun okuduğu anı izlemiyorsanız müzisyenlerin görebildiği o anı siz göremiyorsunuz. Yazmak bir de bu yüzden zorlu bir alan. Ressam bile sergisinin köşesine saklanıp insanları seyredebilir ama yazarlık öyle değil işte. Okurlarla buluşulan imza günleri ya da söyleşilerde bile insanlar sizin eserinizi çoktan okumuş olarak geliyor. Eğer imza gününüzde tüm sizi sevenleri karşınıza alıp eserinizi o an okutmaya karar verirseniz dünyanın ilk yazar-konserini veren insan olarak haberlerde size yer verirler ama siz yine asıl istediğinizi alamazsınız.

Yazmak da okumak da bireysel yapılan bir iş, tanımadığınız bir insanla mektuplaşıyorsunuz; size hiçbir borcu olmayan, sizi tanımayan bir insana kendinizi beğendirmeye çalışıyorsunuz.

Bu zor değilse zor olan nedir ki?

Her insan yazdığının okunmasını ister. Yalnızca kendisine yazdığını söyleyen insanlar kendini yeterince iyi görmediği için, zamanın doğru zaman olduğunu düşünmediği için ya da başka sebepler olduğu için yazdıklarını paylaşmak istemiyor olabilir ama en derinlerde bir yerlerde yazdıkları okunsun isterler çünkü yazma eylemi temel olarak budur.

Bir ifade biçimi, bir ölümsüzleştirme teşebbüsü…

Eğer hayatın kendisi yeterli gelseydi onu bir kez daha ifade etme çabasına insanevlatları olarak girişmezdik.

Yazarken zorlanmak doğaldır ama yazar kendisine düşman olup kendi işini zorlaştırmamalıdır. Yazmanın kendisi zaten zorken kendisine söylediği kötü sözlerle yaptığı eylemi daha da güçleştirmemelidir. Doğru kelimeyi bulmak, doğru cümleyi oluşturmak ve kurguyu doğru yapmak oldukça zor konular. Bunu yazarken düşünmek yazarın kendi çarkına çomak sokması olur.

Yazmak, bir nehirde yüzmek gibi olmalı. Sizin kulaçlarınız bir yana nehir sizi götürmeli ve sizin asıl amacınız kenardaki kayalıklara çarpmadan bir yerinizi yaralamadan nehrin sonundaki göle varmak olmalı.

Başka eylemleri düşünün. Fabrikada tencere üretmek için pres makinesinde olan biri ‘çok zorlanıyorum, yapamıyorum,’ demez. Yapabildiği için zorlanır çünkü yaptığı zor bir iştir. Sanatta tüm üretim alanları zor ve hepsi asgari bir disiplin istiyor fakat kurmaca yazarlığı olabildiğince zihinsel, imgesel ve içsel bir uğraş olduğundan yapılmasının zor olmasına karşılık karşılık almasının da zor olduğu alanlardan biri.

Yazarken zorlandığınız için kötü yazdığınızı ya da yetersiz olduğunuzu düşünüyorsanız hayranlık duyduğunuz yazarların ‘yazmak’ eylemi hakkında yazdıklarına bakabilirsiniz. Bunun kolay bir iş olduğunu söyleyen ve yaparken zorlananın beceriksiz olduğunu söyleyen tek bir kişi bulamazsanız bulursanız da onun yazarlığı şüphelidir.

Tek bir kelime için günler bekleyeni, aynı paragrafı defalarca yazanı, kitaplarının yakılmasını isteyeni gibi birçok örnek var edebiyat tarihinde.

Bir örnek daha vereceğim, aynı yazıya birden fazla örnek sıkıştırarak sizi sıkmış olabilirim fakat tüm hatlarıyla anlamanız için ne kadar örnek vermem gerekiyorsa o kadar örnek vermek istiyorum.

Spor yapıyormuş gibi düşünebilirsiniz. Plank yaparken zorlanıyor olmanız, plank yapmayı beceremiyor musunuz demek? Hayır, değil. Ne kadar iyi spor yapıyor olursanız olun sizin için doğru olan spor programını yaparken zorlanacaksınız.

Sevgili yazar kardeşlerim, ne yazıyor olduğunuz fark etmez. İster kurmaca ister kurmaca olmayan yazıyor olun elbet zorlanacaksınız. Her yazı türünün kendine has zorlukları vardır. O zorlukları birer meydan okuma gibi kabul etmelisiniz ki gelişebilin ve yol katedebilin. Deneme yazmak dahi zordur, çoğu zaman kişinin boş ekranı açıp aklından geçeni ekrana doldurması olarak gözükse de bir deneme yazmak en az öykü yazmak kadar çetrefillidir. Bir kurmacadaki tüm dersler öğretiler deneme yazısı için de geçerli sayılabilir.

Okurun dikkatini canlı tutmak, ritme ayak uydurmak, doğru yerde çıtayı yükseltmek gibi etmenlere deneme yazılarında da dikkat etmeli. Eğer kurmaca yazıyorsanız bunlara zaten dikkat etmelisiniz.

Bu zorlanıyor olma hissine başka açılardan bakmaya çalışın lütfen. Bizlerin, yani canlıların, canlı olma özelliklerinden biri direnç gösteriyor olmamız. Yok olmaya karşı gösterdiğimiz direnç bizi canlı kılıyor. Yazarken zorlanmamız da zihnimizin bize gösterdiği bir tür direnç. Bu direnci can sıkıcı olarak görmektense yaşamanın bir belirtisi olarak görmemiz lazım.

Yazmak, karmaşık zihninizde birbirine dolanmış kelimeleri beyaza çekip hava aldırmaktır. Düşüncelerinizle zihniniz hava alırsa siz de hava alırsınız, yaşarsınız.

Yazmak, yaşamaktır.

Çok konuştum, çok yazdım. Tüm bu yazdıklarımı birer maval olarak görüp gerçek dışı sayabilirsiniz. Aslında yazmak istemediğiniz için yazmanın zorluluğunu bahane edip sayfanın başından çekilebilirsiniz. İnsanlar yazar olmanın zorluğundan ya da kolaylığından bahseder. Evet, klavyedeki birkaç harfe basarak kelimeler türetip onları sıraya dizmek görece birçok insan için kolaydır ama eğer yazar olacaksanız kendinize şunu sormanız lazım…

Ben bunu her gün yapacak mıyım? Tuşlara basmak kadar kolay bir eyleme her gün hatırı sayılır bir zaman ayıracak mıyım?

İşte o zaman yazar olabilirsiniz ve işte o zaman yazmanın size hissettirdiği zorluğu bir nebze azaltabilirsiniz.

Kaleminiz güçlü, ilhamınız bol olsun.

Yazar, ismiyle bile geleceğe umutla baktığını beyan edendir: Yazar, hep yazar.

Editör: Berfin Yeşilyurt

--

--