zaman üzerine düşünceler,

ayşenur
Yazı Rehberi
Published in
4 min readNov 25, 2023
Photo by Zetong Li on Unsplash

I

Zamanın sınırını kaybettiğimden beri işler yolunda gitmiyor. İpin ucunu nerede kaçırdığımı bilmiyorum. Bir şeyi çok istediğimi hatırlıyorum, öyle ki o şeyin içindeyken bile o şeyi istemeye devam ediyorum, zaman hızla geçiyor ve ben aradığımı bulamadığım yerde günlerin beni sürüklemesine izin veriyorum. Bir şimşek çakması gibi bir an var olup yokluğa karışan zamanın sesini çok sonradan duyuyorum; durağı, durma noktasını kaçırdıktan sonra, bir şeylere geç kaldığımı fark edince zamanın gaddarlığıyla karşılaşıyorum, oysa o hep aynı, onu biçimlendiren bir kalıba sokan benim, benim gibilerin ve ben olmayanların var olması yüzünden.

Kendime anlatmaktan bir masala çevirdiğim kişisel zamanımın da bana sabrının kalmadığını hissediyorum, insan yaşamının sonsuz olmadığını bilmeme karşın ölümün henüz benim için gelmeyeceğine, kendimi gerçekleştireceğime dair garip bir kesinlik var içimde, kanıtlanabilir olmamakla birlikte canım sıkıldığında bizzat ben de inancımı yitiriyorum bu hisse, telaşa kapılıyor, sabırsızlaşıyorum, hiçbir şeyin garantisi yok sonuçta. Var olduğum dünyanın insanlarına bakıyorum, benzerlerim arasındayken ne onları ne de kendimi bütünüyle tanımıyorum ve tanıdıkça daha çok şaşkınlığa düşüyorum, çünkü bunun hiç sonu gelmeyecekmiş gibi hissettiriyor ve benim o kadar zamanım yok. Hiçbirimizin yok. Elde etmek istediğim şey ne? Ne için bu kadar acele ediyorum?

Dahası neden zamanı onunla kavga edecek denli çok istiyorum? İçsel ve dışsal pek çok sebebinin olduğunu anlatabilecek ve anlatamayacak kadar biliyorum: çok şey istemekten. Kendimden çok şey istiyorum. dışımdaki her şey benden çok şey istiyor. Açgözlülükle çekiştirilen benliğim zamanı o kadar çok geriyor ki, nefes alamayacak hâle geliyorum ve akışın içinde kendimi yitiriyorum. Bir yay gibi gerilen zamanım benden bağımsız dünyada ok gibi ilerliyor ve ben yayın ardında kalan rüzgâr gibi savruluyorum geriye.

Yavaşım, yavaşça akıyorum ve yavaşlıyorum. Yavaşlığım zamanı yavaşlatmıyor, o bir ok gibi fırlamaya devam ediyor. İyi hissettiğim bir anda kendi yavaş zamanımı yarattığımı fısıldıyorum kendime. Aslında tek yaptığım şey: kendim olmak. Başka türlüsünü beceremiyorum, okun hedefi hep yayın kendisiymişçesine gelip kendime saplanıyorum. An geliyor beklentilerin içinde o kadar boğuluyorum ki kendime olan şefkatimden her şeyi affediyorum. Açgözlülüğüm, yapmak istediklerim bitmiyor ya da bir balon gibi sönmüyor, ancak kendimi anlıyorum, yapabileceğini yaptığını biliyorum ve başkalarının zamanını görmeyi reddediyorum. Bir eşzamanlılık mümkünse yeniden sesleri işitmeyi dileyebilirim ancak varlıklar beni tüketiyor. Kendim de kendimi tüketiyorum. Zaman vardı, şuralarda bir yerde.

II

Yetersiz hissettiğim çok konu var, yetersiz olduğum çok konu var. Öyle görünmeyebilir ancak içteki dengem sarsılmaya devam ediyor. Yapıyorum, eylem hâlindeyim ancak yetmiyor. Her şeye aynı anda yetişmek mümkün değil. İnsanlığıma yetişemiyorum. bir şey yapsam bir diğeri eksik kalıyor. Yine de, hakikaten umutsuz değilim. Daha çok şaşkınım, uyuşmuş durumdayım. İçimde bir şey pençesini geçirmek istiyorsa da çok uysalım. Dinginim ve düşünüyorum. Zaman alan her şeyi. Kendimin bu kadar farkında olmak hoşuma gidiyor. Kendi kendimin beni içeride tutacak kadar ihtiyacını karşılamasaydım başka bir şeye, dışımdakine, kaçınılmaz bir arzu duyar mıydım? Sözlerim çılgınlık dolu.

III

Zamanım üzerine düşünüyorum, zamanımın ne kadarının bana ait olduğunu ve olmayan kısmını neden ve nasıl heba (şimdilik böyle adlandıracağım, çünkü bir kayıp hissiyle çevriliyim) ettiğimi düşünüyorum. Yapmak istediğim çok şey var ve yaşamın yahut da yaşamımın işleyişi bunları kolaylıkla gerçekleştirmeme izin vermiyor. Mütemadiyen zaman alıyor düşüncelerim ve eylemlerim. Beni kucaklayan dış dünya bana dair olan bu mücadeleleri geride bırakıp çarkını çevirmeye devam ediyor. Ben bu oluşun içinde bir görüntü gibi donup kalıyorum, hareketlerim öyle yavaş kalıyor ki dünyanın hızı karşısında, kendimin durduğuna, hatta geri geri gittiğine dahi ikna olur gibi oluyorum. Oysa yaptığım tek şey kendi hızımda mücadele etmek. Yaşamı olabilecek en iyi haliyle, kendimle yaşıyorum, çünkü beni oluşturan ve oluşturacak her şey bu dengenin bir parçası. Bir ayarım var, öyle sanıyorum.

Zamanlarımızın farklı işlediğini kavrıyorum, erken ve geçin kavramsal bir aldatmacadan ibaret olduğunu fark ediyorum, yaşamımın tekilliğinde kendimle mücadele ediyorum ve şeylerin ölçüsünü kendim belirliyorum. Geçmişe göre daha mümkün olan bu bakış açısı, zaman zaman çatırdıyor ve zamanın hepsine, olabileceğinden daha fazlasına tamah ediyorum, şiddetli bir alma arzusu hiç olmadığı kadar tüketiyor beni, belki de sabrım kalmıyordur, kendi zamanım bile bana uzun ve yorucu geliyor olabilir. Çok uzun zamandır yapmaktayım bazı şeyleri, bu bana olması gereken şeyi olmasına izin vermenin ne kadar gerekli olduğunu öğretiyor, hırçınlaşsam ve arzularımın hemen olmasını istesem de yavaşlamayı ve şeylerin oluşunu beklemeyi öğreniyorum. Yine de şu dünyanın, yaşamın anlamsız sisteminin benim zamanımı böylesine hunharca ve saygısızca harcamasına katlanamıyorum. İstediğim zaman istediğim yerde olamamak yalnızca bedenimin sınırlı oluşundan değil, anlıyorum.

ayşenur

Editör: Berfin Yeşilyurt

--

--