Hemingway’in Bebek Ayakkabılarına Neden Üzülüyoruz?

Hikayeleri algılayış biçimimizdeki ortak özellikler üzerine.

Pozan
Yazı Rehberi
4 min readJul 3, 2023

--

Photo by Rakesh Sitnoor on Unsplash

Bir cümle var ki… Ucundan köşesinden biraz edebiyat ile ilgiliyseniz, öykü nedir, hikaye nedir azıcık araştırdıysanız ya da Medium platformunda konuyla ilgili harika yazılar okuduysanız bildiğinize kesinlikle emin olduğum bir cümle kendisi.

Ernest Hemingway’e ithaf edilen ve kendisine altı kelimelik bir öykü yazılamayacağını söyleyen arkadaşlarını haksız çıkarmak için o an yazdığı rivayet edilen tek satırlık bir öyküden bahsediyorum.

For Sale: Baby shoes. Never worn.

Üstelik Hemingway öyle bir yazar ki bizim dilimizde bunun daha iyisini yapıp aynı öyküyü altı değil beş kelimeyle yazmış oluyor.

Satılık: Bebek ayakkabısı. Hiç giyilmedi.

Bu öyküyü ilk duyduğumda çok vurulmuştum çünkü ben de diğer insanlarla aynı şeyi düşünmüştüm ve kafamda aynı hikayeyi kurmuştum. Sonrasında başka insanların başka insanlara bu öyküden bahsettiğini duydum, başka insanların bana ve diğer insanlara bu öyküden bahseden yazılar yazdığını okudum.

Ara not: Bu altı kelime Hemingway’den çıkmamış olabilir, evet; konumuz bu değil.

En sonunda bu öyküyle o kadar haşır neşir oldum ki bir noktada zihnim kendi etrafını sarmış çitlerin üstünden atlamayı başardı ve kendimi bambaşka bir noktada buldum. O noktadan bu öyküye baktığımda ise artık bir zamanlar bu öyküye hissettiğim hisleri artık hissetmiyordum.

Bu Yeni Pencereden Baktığımda Gördüğüm Bebek Ayakkabıları Artık Satılık Değildi

Aşırı maruz kalmaktan ötürü bu öyküye yabancılaştım ve yukarıdan bakmaya başladım. İşte o noktada öykü bana garip gelmeye başladı. İnsanların bu öyküye karşı genel olarak hissettiklerini hissetmediğim için dikkatimi artık o altı kelimeye değil o altı kelimeye bakan insanlara odakladım.

Bu öyküyü okuyan insanların yüzde doksanı bu altı kelimeyi görünce doğmuş bir bebeğin, kendisine alınmış ayakkabıları giyemeden ölmüş olmasını anlattığını düşünmüştür. Altı kelime içerisinde bunu söyleyen ya da işaret eden bir kelime yok, bu bizim tahminimiz ama neden okuyan insanların hemen hepsi aynı tahminde bulunuyor?

İnsanlık tarihinin çok eski zamanlarındaki hikayelerimizin bazılarının tragedya olarak adlandırılmış olmasına şaşırmamak lazım.

İnsanlar olarak drama seviyoruz, trajedi seviyoruz, acı seviyoruz. Haliyle gördüğümüz her hikayede acı aramaya, acı bulamazsak acı katmaya ve acı iyi katılmamışsa hikayeyi acıyla yoğurmaya eğilimimiz var. Bu konu genişletilerek birçok eylemimizi açıklamak için kullanılabilir ama genişletmeye gerek yok.

Mesela hiç düşündük mü bu altı kelimede anlatılmak istenen şey belki de ayakkabıcı bir amca hakkında, neden olmasın ki?

Bir müşteri gelir, ayakkabıcı amcadan bir bebek ayakkabısı sipariş eder, ayakkabıcı amca kendisine iletilen siparişi yerine getirir ama en sonda fiyat yüksek olduğu için müşteriyle arasında tartışma çıkar müşteri başka bir ayakkabıcıya gider ve ayakkabıcı amca elinde ayakkabıyla olduğu noktada kalır o da ayakkabıları depoya atmak yerine tezgaha satışa koyar.

Böyle olduğu neden kimsenin aklına gelmiyor da hepimiz sanki programlanmışız gibi trajik olana yöneliyoruz?

Bu bir açıdan bize yarar sağlıyor, bize derken yazarlara, bu sayede anlatım esnasında bir şeyi ima ederken pek fazla detay vermeden okuyucuya fazlasıyla şey açıklayabiliyoruz.

Açıklayabiliyoruz ama bu kolaylık yeri geldiğinde bir sorun da olabiliyor. Eğer anlatmak istediğiniz şey trajedi değilse insanlar üstünü örterek anlatmak istediğinizi anlamakta zorluk çekebilir. Bunun farkında olarak yazarsanız üstü örtülü bir anlatım sergileyeceğiniz zaman daha başarılı olursunuz.

Aynı şekilde Hemingway’in yazdığı altı kelimelik öyküden şu sonuç da çıkabilir.

Ekmek parası kazanmak için kendi evinde kendi şartlarıyla, ucuz üretip ucuzundan satmak amacıyla çocuğu yaşlısı demeden kıyafetle ayakkabı üreten bir kişinin, ürettiklerini pazarlayabilmek için hiç giyilmemiş olduğunu, sıfır olduğunu söylemek zorunda kalmış olması da pekala olabilir.

Bu hikaye biçimleri o altı kelimeyi okuyan kişinin aklına hemen gelmez çünkü bunlar karmaşık ve yeterince trajik olmayan seçenekler. Aklımızda bir elektrik akımı varsa, bir cümleyi okuduğumuzda o elektrik akımı hangi anlamı çıkaracağını bulmak için en az direnç gösteren yolu seçiyor, yani en trajik ve de en basit olan yolu…

Günümüzde insanların medyaya tutunup haberlerde yer almaya devam etmek için gereksiz drama çıkarmasını da buna bağlayabiliriz, en çok izlenen dizilerin drama — gerilim olmasını da buna bağlayabiliriz.

Basitlik ve trajedi, insanın en çok ve en hızlı akla gelen iki şey.

Mesela Hemingway’in altı kelimesinden şöyle bir öykü de çıkarılabilir.

Çocuğuna hediye olarak alınmış bebek ayakkabısını, hediye gelir gelmez paraya duyduğu ihtiyaçtan dolayı satışa çıkarmış bir anneyi de anlatıyor olabilir.

Bu da trajik bir hikaye ama insanın ilk aklına gelen hali kadar değil.

Daha az trajik bir örnek de bulunabilir ama merak etmeyin.

Çocuğuna bir zamanlar almış olduğu ama kaybettiği bir ayakkabıyı yıllar sonra bulunca ne yapacağını bilemeyip satışa çıkarmış olan bir karakteri de anlatabilir öykü.

Ortada olan şey satılık ve hiç giyilmemiş olan bir ayakkabı. Hemingway o ayakkabıyla ne yapacağını okura bırakmış. Okurun aklı hemen o ayakkabıyı ezmekte, yıpratmakta ve çamura batırmakta.

İnsanın ilk aklına geldiğinden çok daha trajik şekillerde yorumlanabilir öykü. Öyle olmuyor ama… Yukarıda size dediğim gibi, basitlik burada önemli bir faktör.

Dolayısıyla gizli bir anlatım yapacağınızda, mecazlara baş vurup imgelerle okuru gizemli bir sisin içerisine sürükleyeceğiniz vakit bu gerçeği unutmayın.

Okurun merakı tellerde giden elektrik gibidir, en basit ve acılı olan fikir neyse ona doğru yönelecektir.

  • Katil aslında patron tarafından acı çektirilmiş olan uşaktır.
  • Ebeveyn çocuğunu ihmal etmiş ya da terk etmiş olsa da onu her zaman sevmiştir ve yaptıklarını onun iyiliği için yapmıştır.
  • Çift ayrılsa da birbirlerini gerçekten sevmelerine rağmen gururlarına yediremedikleri için bir daha kavuşamazlar.

Bunlar insanın aklına gelen ilk basit ve acılı hikaye örnekleri. Daha genişletilebilir ama fazla genişletirsem bu yazının adını ‘klişeler sözlüğü’ gibi bir şey koymam gerekir, bence öyle bir şeye gerek yok.

Sonuç:

Hemingway o altı kelimeyi yazarken tam olarak ne düşündü bilmiyoruz ama eğer sahiden iyi bir yazarsa, eminim ki o altı kelimeyi özenle seçerken etrafındakilerin ne düşüneceğini biliyordu.

Siz de buna dikkat edin.

Başkalarının da hikayeyi okuyacak olması sizin yazmak istediğiniz hikayeyi değiştirmesin ama başkaları hikayeyi okuyacaksa onların ne düşünebileceğini öğrenin ki onların düşüncelerini yönetebilmekte daha başarılı olun.

Sonraki yazılarda görüşürüz.

Görüşeceğiz de…

Editör: Maia Mia

--

--

Pozan
Yazı Rehberi

Kafamın içinde altınlar var ama çıkmaları için italyan bir tesisatçının aparkat atması gerekiyor.