Poor Things | Yeni Sürüm Frankenstein

Ahmet Karaahmetoglu
Yazı Rehberi
Published in
3 min readMar 7, 2024

Son zamanlarda merakla beklediğim bir film varsa o da Emma Stone, Mark Ruffalo ve Willem Dafoe gibi sevdiğim isimlerin başrolünde olduğu Poor Things filmiydi. İskoç Edebiyatı’nın en önemli yazarlarından Alasdair Gray’in, aynı adlı romanından uyarlanmış bu film Yorgos Lanthimos’un imzasını taşıyor ve çok da alışık olmadığımız bir kurgu ve estetik yaklaşımını sunuyor bize.

Her ne kadar daha önce ne Lanthimos’un filmleri ne de Gray’in kitapları ile yolumun düşmediğini düşünsem de Emma Stone ile aynı projede çokça çalıştığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Anlatacaklarım hakkında spoiler kaygınız olmasın çünkü bu bilgileri gerek filmin fragmanından gerek de ilk 10–15 dakikasında zaten görüyorsunuz.

Lanthimos ve Stone daha önce ‘The Favourite’ ve ‘Poor Things’in yanı sıra, Lanthimos’un kısa metraj filmi ‘Bleat’ de birlikte çalışmışlardı. İkili ayrıca, bu yıl yayınlanacak bir çizgi roman antolojisi olan ‘And’ın ardından şimdi de beşinci kez bir araya geleceklerini açıkladılar.

Victor Frankenstein tarafından, çeşitli cesetlerden toplanmış parçalardan bir araya getirilip dikilerek yaratılan canavarın hikayesini duymuşsunuzdur. Daha sonraları yaratıcısının adıyla “Frankenstein” olarak bilinen bu canavarın hikayesi ile benzer bir hikayeye sahip Poor Things de trajik bir şekilde Dr.Baxter tarafından diriltilen Bella’yı anlatıyor bizlere.

Feminist bir hikayeye odaklanan filmimiz, aslında bir kadının beynini bir bebek beyniyle değiştirdiğimizde neler olabileceğini izlettiriyor bize. Yetişkin bir bedende; toplumu, dünyayı, insanlığı öğrenen kahramanımızı izlerken bizlere de çokça soru işaretini beraberinde getiriyor. Toplum kurallarından etik kavramına kadar birçok konu ile ilgili izleyicinin de düşünmesi istenmiş gibi sanki. Film, bir yandan kendi doğrularını ararken bir yandan da kadın olmanın zorluklarını gösteriyor.

Emma Stone, Bella rolü ile ilgili şu cümleleri kuruyor; “Bu filmde oynadığım karakter Bella’ya aşığım. O başka hiç kimseye benzemiyor. Geçmişi yok, bu yüzden kendini inşa ediyor. Dünyayla çok ilgileniyor ve hayat, tutku ve merakla dolu. Bu tür bir neşe ve macera duygusu olan birini oynamak inanılmazdı. Onun varlığı büyük bir hediyeydi.”

Zamanının önyargılarından arınmış olan Bella, eşitlik ve özgürlüğü savunma amacında kararlılıkla büyüme hikayesini sunuyor. Çok güçlü oyuncu kadrosunun yanısıra görsellik anlamında bir şov sunan film için epey bir bütçe harcanmış gibi duruyor. Paris, Atina gibi yerleri ziyaret etsek de şehirlerin de ortamın da bildiğimiz dünyadan uzak bir görünümü var. Victoria dönemi esintilerini gördüğümüz filmde kıyafetlerle ortamın uyumsuzluğu da kasıtlı olarak yapılmış gibi duruyor. Zaman ve mekan kavramına takılmamamız gerektiğini hissettiren film adeta bir paralel evrende yaşıyormuş hissi uyandırıyor.

Filmde cüretkâr sahneler için de bir uyarı yapmak gerekiyor ki bazı kesimleri de rahatsız edebilir. Bu konuda hayli eleştiri okudum ve hak verdiğim de bir durum desem yalan olmayacaktır. Filmin teknik açıdan heyecan verici yönlerinden olduğunu düşündüğüm balık lensin kullanımı ve müzikleri, zaten oldukça gerildiğimiz yerlerde seviyeyi iyice yukarıya çıkarıyor.

Filmin meşhur dans sahnesini görmüşsünüzdür. Tekrar tekrar oynattığım ve her seferinde Emma Stone’a hayranlık beslediğim bir performans olmuş gerçekten. Mark Ruffalo, 60 denemede çekilebildiğini söylediği bu sahne için “Duncan ve Bella arasındaki karmaşık ilişkiyi özetliyor” der.

Emma Stone dans sahnesi başta olmak üzere filmin tamamında da adeta ustalık eseri gibi performans sergilemiş. Bella’nın yaşamı tanıma tutkusunu hem korkutucu hem tutkulu bir şekilde, gerek cüretkâr sahnelerle gerek aptalı oynayarak en iyi şekilde rolün altından kalkmış.

Toplumsal meseleleri, hayatın tahmin edilemezliğiyle harmanlayıp sunan, kabul edilen gerçekliği sorgulayıp eleştirel anlamda farklı bakış açıları kazandıran bir yapım olarak gördüğüm bu filme gerçekten film olarak değil de son zamanların en ilginç işi olarak bakıyorum. Bella’nın kendisini olgunlaştırdığı ve konfora ulaştırdığı ana kadar pek çok duyguyu hızla deneyimliyor ve bunu bize de sunuyor. Aşkı, ihaneti, nefreti, statüyü öğrenirken yine finalde bize bu soruları soran yapımı ben çok sevdim.

İzleyin, izlettirin.

Editör: Berfin Yeşilyurt

--

--